DÜNYA VE İNSANIN YOLCULUĞU
Yolcu olan kimse hasbel kader çok yerlere uğrar. Fakat uğradığı yerlerden daha çok, gideceği yer heyecanlandırır onu… Uğrak yerleri yolcuyu çok meşgul etmemeli. Çünkü geçici olmasının yanında son duraktaki haller ve karşılaşacağı durumlar çok daha önemlidir.
İşte insanda böyle bir yolcudur. Dünyada kendimizi yolcu gibi düşünürsek “misafirhane” tabiri devreye giriyor. Yani, burada misafir olduğumuzu, en kısa sürede buradan çıkacağımızı veya çıkarılacağımızı anlıyoruz.
Abdülaziz Bekkine ne güzel söylemiş:
“Bu dünyaya kiracı gibi yerleş. Ev sahibi gibi yerleşirsen gitmesi zor olur.”
“Yolcu” ve “misafir” kelimeleri çok güzel bir tabiri daha aklımıza çağrıştırıyor: “Ev sahibi”. Misafirlikte dikkat etmemiz gereken şeyler neyse, dünyada da ev sahibinin arzu ve isteklerini göz önünde tutmamız gerekmez mi? Aman dünyaya dikkat!
Ulul Azm bir Peygamber olan Hz. İsa (A.s) dünyayı şöyle değerlendirmiş:
“Dünyayı kendinize efendi edinmeyin ki, oda sizi kendisine köle yapmasın. Servetinizi kaybolmayacak yerde toplayın.”
Servetimiz için kaybolmayacak yer neresidir? Kasalarımızın içi mi? Yok dediğinizi duyar gibi oluyorum. O halde, servetlerimizi kaybolmayacak yerlere koyma zamanımız gelmedi mi? Geldiyse hemen iş başına! Çünkü yolculuğumuz her an sonlanabilir.
Bunun yanında servetlerimizden nefret etmek istemiyorsak, elimizi kesinlikle çabuk tutmalıyız. Nasıl servetimizden nefret edebiliriz? Bunun cevabını da İmam-ı Gazali’den dinleyelim:
“Nefis yemekler mideden bağırsaklara geçtikten sonra insan bunlardan nasıl nefret ederse, insan, ölüm anında da dünyalıktan bu şekilde nefret eder.”
Cenab-ı Allah, dünyada “yolcu” ve “misafir” olduğumuzu unutmamayı, “Ev sahibi” nin razı olacağı şekilde hayat geçirmeyi ve dünyamızı da olumlu bir şekilde değerlendirip servetimizden nefret etmemeyi hepimize nasip etsin!