“Hepimiz PKK’lıyız” deseydiniz bari!
“Hepimiz teröristiz” deseydiniz bari. “Hepimiz PKK'lıyız, PYD'liyiz, HDP'liyiz” deseydiniz. Ve devam etseydiniz: Hepimiz Türkiye düşmanıyız. Bu ülkeye ait ne kadar iyilik varsa nefret ediyoruz. Ne kadar yıkım senaryosu varsa omuz veriyoruz. Kendimizi bu ülkeye ait hissetmiyoruz. Avrupa Birliği, Amerika, İsrail, Rusya ya da Beşşar Esad, fark etmiyor, konjonktür ne gerektiriyorsa ona göre hepsiyle ortak oluyoruz, oluruz.
Yeter ki bu ülke küçülsün, köşeye sıkışsın. Yeter ki birilerinin gözüne girelim, onlar nezdinde değerimiz artsın, fiyatımız artsın. Yeni Türkiye imiş, güçlü Türkiye imiş, yüzyıllık hesabın sonuymuş, yeni kurtuluş savaşıymış, ülkenin birliği ve dayanışmasıymış bize ne? Yeter ki AK parti gitsin, Erdoğan gitsin.
Hepiniz terörle ortaksınız
Bu dönem geçsin de sonrası ne olursa olsun. Gezi'de yapamadık, Paralel örgütle yapamadık, hiç değilse terör örgütleriyle yapalım. Bitirelim bu işi. Kimlerin yanındayız, hangi saftayız, nasıl bir resmin içindeyiz ne önemi var. PKK ile, diğer örgütlerle yapılamazsa, gerekirse Türkiye'ye dışarıdan açık saldırılar başlatılsın. Başlatılsın da bu işi bitirelim. Yoksa kendi ellerimizle bitirme imkanımız kalmadı…
Böyle düşünceler içinde olan ne çok insan var bu ülkede. Ankara'da bombalar patlamış, onlar için bir umut. Güneydoğu'da şehirlerimize işgaller başlamış, onlar için bir umut. Terör örgütleri tek yönetim altında toplanmış, onlar için bir çıkış yolu. İnsanların ölmesi, şehirlerin yıkılması, ülkenin karışması hiçbir zaman umurlarında olmadı.
Onlar, sadece eski dokunulmazlıklarının, imtiyazlarının, refah düzenlerinin peşinde. Bir “Beyaz adam” psikolojisi. İç savaşı bir yana bırakın, gerekirse mahalleler arasında savaşlar bile çıkarırlar. Henry Kissinger'ın, kaynaklar üzerinden insan nüfusunu azaltmayı amaçlayan soykırım projesine benzer bir zihniyet bu.
Size kim bu görevi verdi?
Harita taslakları yapılıyormuş, coğrafyayı lime lime eden istila projeleri uygulanıyormuş, Türkiye'yi yeniden vesayet altına almaya dönük çokuluslu müdahaleler yapılıyormuş, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bu millet ilk kez ayağa kalkıyormuş, ekonomik refah alanı genişliyormuş.. Bunlar olursa Türkiye kontrolden çıkacak, biliyorlar. Bildikleri için de durdurmak için her türlü kirli yönteme ortak oluyorlar.
Son ortakları terör oldu, terör örgütleri oldu. 7 Haziran öncesi PKK'nın siyasi kanadı HDP üzerinden yeni bir Türkiye biçimlendirmeye kalktılar. Laikliği, Cumhuriyet değerlerini PKK ile koruyacaklardı. Ortaklıklarını gizlemediler, pervasızca yaygaralar kopardılar. Türkiye küçük olacak ama ellerinde kalacaktı.
İttifak kurduklarına bir bakın! PKK, DHKP-C ve daha bir sürü irili ufaklı örgüt. O örgütleri onlara kim ortak tayin etti? Onlarca yıldır kendilerini kim besliyor, bugünlere hazırlıyorsa onlar! Eli silahlı örgütlerde ülkeyi, demokrasiyi, özgürlüğü koruyorlardı. Terör saldırılarıyla milletin canı yanarken “PKK” demekten, “terör” demekten bile kaçındılar. Çünkü onlara öyle söylenmişti. Çünkü hesap büyüktü ve bu büyük hesap içinde kendilerine böylesine çirkin, böylesine kirli bir rol tayin edilmişti.
Hiç utanmadılar…
Hiç utanmadılar, vicdanları sızlamadı. Ülkelerini hep başkalarına şikayet ettiler, onlar üzerinden intikam almaya çalıştılar. Terörle mücadelede şehit olanları küçümsediler, yok saydılar. Bunu yaparken terörü yüceltmekten ar etmediler.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıktan “kan dökülür” tehditleri savurduğu, PKK ile aynı dili konuştuğu, ulusalcıların terör örgütlerini savunur hale geldiği, kendilerini Türkiye Cumhuriyeti'nin sahibi görenlerin PKK ile kol kola bir çizgiye sürüklendiği bir dönemdeyiz. Kan isteyenler, iç savaş isteyenler, terör üzerinden ülkeyi köşeye sıkıştırmak ve buradan iktidar kapmak isteyenler bugün terörle vuruyor, yarın Rus silahlarıyla, Amerikan silahlarıyla bu ülkeyi vurmaya başlarlar.
Nedir bu suskunluk?
Terör örgütü Diyarbakır Dürümlü'de 15 ton patlayıcıyı havaya uçurdu, on altı vatandaşımız hayatını kaybetti. Cesetleri bile bulunamadı. Yetmedi, köylülerin tamamını yok etmek için bir tuzak daha kuruldu. Şükür ki fark edildi ve bu pusu önlendi. Bu insanlar teröre karşı can verdi. Ülkelerinin yanında yer aldı.
Öldüren PKK. Öldürülen vatansever olunca kimseden ses çıkmadığını fark ettiniz mi? Özgürlük diye, insan hakları diye, demokrasi diye, barış diye ortada dolaşanların hiçbiri PKK'ya tek laf etmedi. Neden, onlar ülkelerini savundular diye mi bu suskunluğunuz?
Medya büyük oranda sustu. CHP zaden kan istiyordu ve zaten onlarla aynı cephedeydi. STK'lar birkaç cılız ses dışında sustu. Siyasilerin büyük çoğunluğu ortalarda görünmedi. Beslendikleri Avrupa Birliği ülkeleri yine terörün arkasına saklandı. Bu ne suskunluk! Bu suskunluk talimatını kim verdi size?
1128 akademisyen, hadi çıkın ortaya!
Hatırladınız mı, 1128 akademisyen vardı. Ortak bildiri yayınlayıp devleti neredeyse soykırımla suçlamaya girişmişlerdi. Teröre açık destek veren, ülkeye ve millete nefretin bir göstergesi olan o bildiriye imza atan bin 128 kişinin yaptığı da işte böyle bir operasyondu.
Milletin hassasiyetlerini, değerlerini, anlama kabiliyetini küçümsüyorlar, terörü aklamaya çalışıyorlardı. Tepeden, süslü cümlelerle akil adam pozu alıyorlar, akıl hocalığına soyunuyorlar, millet, ülke söz konusu olduğunda işi entelektüel arsızlığa dönüştürüyorlardı.
O imzacılarla bugün Dürümlü'deki katliama sus pus kesilenler arasında hiçbir fark yoktur. Çıkıp konuşmazlar, terörü kınamazlar, ortak bildiriler yayınlamazlar. Kaçamak, kişiliksiz tavırlarla sıvışırlar, kendilerini gizlemeye çalışırlar. Neden? Çünkü içlerinden PKK'ya söz söylemek gelmez. Çünkü içten içe sevinirler, çünkü ölenler umurlarında bile değildir. Çünkü terörle ortaktırlar. Çünkü terör saldırılarından medet ummaktadırlar.
Teröre itaat eder, millete ayar verir
O zaman da aynı tepkiyi göstermiştik, tekrar edelim: Otuz yıldır aynı cümleleri kullanıyorlar. Hep konuştular, yazdılar, el üstünde tutuldular, saygı gördüler. Bugünlerde aslında saygı duyulacak hiçbir şey olmadıklarını fark ediyoruz. Elleri kanamaz, yürekleri sızlamaz, kafa konforları bozulmaz, dokunulmazlıklarına halel gelmez, ne olursa olsun içi boş süslü cümlelerle yine yollarını bulurlar. Ölen ölür, ağlayan ağlar, memleketin derdi onların semtine bile uğramaz.
Ama tepeden bakarlar, siyasi iktidara pozisyon biçerler, millete ayar verirler. Onların ülke diye, memleket diye bir dertleri hiç olmamıştır. Bakmayın “Aman ha ülke kötüye gidiyor” dediklerine, dertleri ülke değil kendileridir. Buradan bile malzeme çıkarırlar, kendilerine pay ayırırlar.
Aydın olmak onurlu olmaktır. Aydın olmak ülkesini milletini küçümsemek, onlara tepeden bakmak, ülkesini dünyaya şikayet etmek, oralardan payeler kapmak değildir. Artık aydın olmak bu ülkede “ucuz” değildir. Devletle hesaplaşma, onu eleştirme adına millet düşmanlığı yapmak, iç işgalcilere ve dışarıdan çevreleme yapanlara malzeme üretmek değildir. Aydın olmak bir terör örgütüne arka çıkmak değildir. Bu hastalıklı bir düşüncedir. Entelektüel terörle PKK arasındaki ilişki bugün Türkiye'ye yönelen en öncelikli tehditlerden biridir. Bu bir “iç işgal operasyonu”dur.
İnsan hakları örgütleri nerede?
Şu STK'lara bakın. İnsan hakları örgütlerine, kanaat önderlerine bakın. Hiçbiri yok ortada. Hiç birinin sesi çıkmıyor. Dürümlü'de hayatını kaybedenler insan değil mi, onlar terör kurbanı değil mi? Neden öne çıkıp bir şeyler demiyorsunuz? Neden gazetelere, televizyonlara açıklama yapmıyorsunuz? Neden? O insanlar ülkesinin yanında yer aldılar diye mi? O on beş tonluk araç nereye gidecek, nerede patlayacaktı? Kaç kişi daha hayatını kaybedecekti?
Türkiye PKK terörünün de, entelektüel terörün de, IŞİD üzerinden yürütülen çokuluslu servisin de üstesinden gelecektir. Teröre karşı açık konuşurken onlara arka çıkanlara “ifade özgürlüğü” çerçevesinden bakma telkinlerinin hiçbir ülkede alıcısı bulunmamaktadır.
Türkiye, bugünlerin ihanetini kaydetmektedir. Milletlerin hafızasını küçümsemeyin!