İslamofobik terör ortaklarına acımasız direniş
On beş yıl önce, böyle bir Irak düşünebilir miydiniz?
On yıl önce, böyle bir Suriye düşünebilir miydiniz?
Üç yıl önce böyle bir Yemen düşünebilir miydiniz?
Kaddafi'nin yok edilip Libya'nın perişan olacağını, Hüsnü Mübarek'in devrilip Tahrir isyanının başlayacağını, Tahrir'de özgürlük sloganlarının yerini darbe sloganlarına bırakacağını, ilk demokratik denemenin darbe ile sonuçlanacağını, bu olaylar olmadan altı ay önce düşünebilir miydiniz?
İran'ın Batı ile anlaşabileceğini bir yıl önce bilebilir miydiniz? Suudi Arabistan'ın adım adım istikrarsızlaşacağını şu an bile görebiliyor musunuz? Basra Körfezi'nin İran'la S. Arabistan arasında keskin bir hesaplaşmaya sürükleneceğini öngörebiliyor muydunuz?
Bu ülkelerin bir çoğunda günde ortalama yüz kişinin hayatını kaybettiğini, bazılarında açık bazılarında gizli iç savaş yaşandığını, kısa vadede ayağa kalkma ihtimalleri kalmadığı gibi, hızla daha da iç çatışmalara gömüldüğünü şimdi görüyorsunuz.
Bunları neden önceden öngöremedik? Neden hazır olamadık? Fark edenleri, uyaranları alaya aldık, felaket tellallığı ile suçladık, Batı karşıtlığı ile damgaladık, ayağımıza kurşun sıktık.
Türkiye'nin beş yıl sonrasında ne var?
Bir adım geleceğe gidin. Üç yıl sonraya, beş yıl sonraya, on yıl sonraya bakın. Ne görüyorsunuz ya da ne görebiliyoruz? Bütün coğrafyanın liflerine kadar ayrıştırıldığını, bütün kimliklerin çatışmaya dönüştüğünü, bunun bir adım sonrasının, üç-beş yıl sonrasının büyük felaketler olabileceğini görebiliyor muyuz?
Türkiye'de zihinleri rehin alan, kirleten, zehirleyen gürültüden kafamızı kaldıracak mecalimiz kalmışsa, böyle bir derdimiz varsa, bir gelecek endişesi taşıyorsak bir adım sonrasına bakmak bu ülkenin geleceği açısından en acil adım olacaktır.
Çünkü Türkiye için öngörülen, hesaplanan, planlanan gelecek de böyle bir şeydir. Kimlikler ayrışmasının çatışmaya dönüştüğü bir Türkiye için kollar sıvanmış, cepheler oluşturulmuştur. Gezi, 17 Aralık, seçim projeleri, PKK saldırıları ile diz çöktürülmek, kendi içine kapanmak zorunda bırakılan ülke Türkiye'dir.
İç çatışma hali için her şey hazırlandı
Bir tür iç çatışma hali için siyasi ortam hazırlanmıştır. Geleneksel siyasi muhalefet iktidardan kaçarken böyle bir cepheleşme için konumlandırılmıştır. Sermaye cephesi hazırlanmıştır. Örgütler devreye sokulmuştur. Medya bu büyük savaş için cepheye sürülmüştür. Aydın Doğan medyası bütün bu olanların, hazırlıkların tam resmini bize sunduğu için dikkatle izlenmektedir.
Siyasi partiler ile terör örgütlerini, medya ile terör örgütlerini, sermaye ile terörü aynı cephede buluşturan bir akıl vardır ve Türkiye'nin geleceğine kurşun sıkmaktadır.
Cumhuriyet tarihinde görmediğimiz bir cephe inşa edilmiştir. Korkarım bu dönemde, ayakları yere sağlam basması gerekenler, dik durması gerekenler de sendeleyebilir.
Bu akıbete hazırlık yapılmakta, buna çalışılmaktadır. İşte bu sendeleme Türkiye'nin yok oluşudur. Bu yok oluş hepimiz içindir. Hangi cephede olduğuna, hangi pozisyonu aldığına bakılmaksızın herkesin kaybedişidir.
Şehir savaşları ve Suriyeleşme
Özellikle son üç yıldır, Türkiye'yi Suriyeleştirme yönünde akıl almaz bir müdahale söz konusudur. Bu müdahale çerçevesinde cepheye sürülmeyen neredeyse hiçbir yapı, organizasyon kalmamıştır. Bu oyunu fark edip mücadele edenler dışında herkes o uğursuz cephede toplanmıştır.
Başarırlarsa, şehir şehir, parti parti, mahalle mahalle bir hesaplaşma, çatışma hali bizi bekliyor. Etnik kimlik, mezhep kimliği, cemaat kimliği, ne kadar farklılık varsa çatışma olarak sokağa inecektir. Cizre'de PKK'nın yaptığını İstanbul'da başka bir örgüt yapacaktır. Türkiye'nin merkezi zayıflatılacak, çevresi dağıtılacaktır.
Beş yıl sonra on yıl sonra “bize ne oldu” dememek için bugünleri iyi okuyun. Bugün olanların nasıl bir senaryo olduğunu anlamaya çalışın. Sakın bütün bunların ihtimal dışı, hayal ürünü olduğunu sanmayın. Hayal dediğimiz, sansasyon dediğimiz her şeyin gerçeğe döndüğünü, kapımıza dayandığını nasıl göremeyiz?
Osmanlı'dan sonraki ikinci büyük çözülme
Evet güç haritası da ülkeler haritası da yeniden yapılanıyor, çiziliyor. Osmanlı'nın dağılışından sonra coğrafya en büyük ikinci çözülmeye zorlanıyor. Belki on yıl sonra bugün gördüğümüz ülkelerin bir çoğu olmayacak. Yeni devletler, devletçikler, belki şehir devletleri göreceğiz.
İşte buna direnenler düşmanlaştırılıyor. Oyunu bozmaya çalışanlar, ülkesine sahip çıkanlar, bir tarih hesaplaşmasının ne olduğunu kavrayanlar hedef alınıyor. O malum cephe, yerli olan, tarihle birlikte gelecek kurmaya çalışan, Türkiye'nin Suriyeleşmesine ya da Ukrayna olmasına karşı ayağa kalkan, dik duran herkese savaş ilan ediyor. Açıktan terörle ortaklık kuranlar ülkesine sahip çıkanlarla vuruşuyor.
Kaleşnikoflarla kan dökerken kalemlerle karakter suikastleri yapıyor. Bu yüzden bir 'İstiklal Savaşı'ndan söz ediyoruz. Bir özgürleşmeden, kendimiz olmaktan, bağımlılıktan kurtulmaktan, vesayete son vermekten söz ediyoruz. Bu yüzden “acımasız direniş” çağrısı yapıyoruz.
Son sığınağı korumak
On yıl sonrasına bugünden engel olun. Bu şer cephesine, bu iç işgal hazırlığına karşı teyakkuzda olun.
Unutmayın, coğrafyamız çok daha büyük savaşlara sürükleniyor. 'Kaos coğrafyası' olarak tanımlanan bu kuşakta Türkiye'yi sağlam bir kale, herkes için bir sığınak olarak koruyamazsak, Müslüman Orta Kuşak'ta bizi koruyacak başka bir sığınak olmayacak.
Rusya'nın Suriye'ye askeri gücü ile girdiğine ve muhaliflere hava saldırılarına başlayacağına dair gelişmeler, bölgesel savaşın habercisidir. Aslında bütün Müslüman coğrafyayı hedef alan bir tür dünyalar savaşı zaten yaşanıyordu. Ülke ülke devam eden, birbirinden bağımsızmış gibi görünen çatışma alanlarının sınırları aşan cephelere dönüştürüldüğünü görüyoruz. Bunu uzun zamandır örgütler üzerinden denediler.
IŞİD'le gözlerimiz kör edilirken..
Afganistan ve Irak işgal edilirken El Kaide bir kamuflaj malzemesi olarak kullanıldı. Şimdi kamuflaj görevi IŞİD'e verildi. IŞİD ile gözlerimiz kör edilirken bambaşka bir hesap öne çıkıyor, görebiliyor muyuz?
IŞİD kamuflajı Türkiye içindir. Bölgesel çözülme fırtınası Türkiye sınırlarını zorlamaktadır. Suriyeleşme modeli Türkiye'ye ihraç edilmektedir. Türkiye önce IŞİD'e destek vermekle suçlandı. Ardından IŞİD'le müdahaleye razı edildi. Bize IŞİD'i gösterip YPG'ye yani PKK'nın Suriye koluna razı etmeye çalışıyorlar.
Çekiç Güç projesini hatırlayın. Siyasiler, askeri çevreler, medya, entelektüel camiamız Çekiç Güç'le ilgili hiçbir anlamlı açıklama üretemedi. Oysa proje, Türkiye'nin eliyle ama Türkiye'ye karşı üretiliyordu.
Teyakkuza geçmezsek yarın enkaz göreceğiz
Suriye çözüldükten sonra Kuzey Suriye Kuşağı için kolları sıvadılar. Acil çağrılar yaptık. “Türkiye güneyden çevreleniyor, Güney'le bütün bağlantısı kesiliyor, bu kuşak Türkiye karşıtı bir cephe olarak biçimlendiriliyor” dedik. Çok geç müdahale edildi. Kuzey Suriye koridoru bir yerde kesildi, şimdilik durduruldu. Hemen ardından bölgedeki YPG'liler ve PKK Türkiye'de şehirlere saldırmaya, ilçeleri işgal etmeye girişti.
Bunlar sıradan gelişmeler değil. ABD'nin eğittiği YPG'liler Güneydoğu ve Doğu'da ilçelere saldırırken, aynı aklın cepheye sürdüğü medya, yani entelektüel terör ülkeyi Batı'dan vurmaya başladı. Ortaklık nasıl da apaçık ortaya çıktı.
Bu öyle bir tarih dilimidir ki, bugün teyakkuzda olmayacaksak yarın geride enkaz göreceğiz. Büyük bir dönüşüm, büyük bir kırılma, büyük bir teyakkuz halidir. İşte Türkiye bu yüzden ayaktadır. İşte bu yüzden keskin bir mücadele vardır. Sakın bunu, seçimler, “AK Parti ve diğerleri” gibi sadece iç politik kavga sanmayın.
İslamofobinin de karargahları onlar
Terörle ortaklık kuran “merkez medya”nın, şimdilerin terör medyasının, Türkiye'deki İslamofobi'nin de ana merkezi olduğuna, nefret yaydığına dikkat edin. Edin de nasıl bir Türkiye mücadelesi verildiğini bugünden anlayın. Bu cephenin ortak kimliği İslamofobik olmalarıdır. O medya karargahı da İslamofobi'nin Türkiye'deki merkezidir.
Tekrar söyleyelim: Coğrafyanın kötü talihinin düğümü bu ülkede çözülecek. Haçlı Savaşları sonrasında olduğu gibi, Moğol İstilası'ndan sonra olduğu gibi, Birinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi, bu ülkenin direnci o küresel felaket rüzgarını tersine çevirecek.
Yeter ki geleceğe iyi bakın, bizim için kurgulananlara iyi bakın, ayaklarınız sabit olsun. Dizleriniz titremesin.
Onların senaryosu ne kadar büyükse zafer de o kadar yankı uyandıracaktır.