İbrahim KARAGÜL

İbrahim KARAGÜL

İspanyol Gribi üç dalga halinde geldi.

İspanyol Gribi üç dalga halinde geldi.

1918 İspanyol Gribi, 500 milyon kişiye bulaştı. Avrupa’yı kırıp geçirdi. Askerler tarafından önce ABD’ye sonra dünyanın başka bölgelerine taşındı.

Başta bir mevsimlik grip gibi algılandı. Doktorlar bile küçümsedi. Devletler salgını gizledi. Karantina, etkin tedavi gibi uygulamalar ihmal edildi. Dünya savaşını yaşamış yorgun devletler, salgını hafif atlatacaklarını sandı ve buna göre davrandı.

Avrupa basınında salgınla ilgili haberler yasaklandı. İspanyol gazeteciler salgını haber verdiği için adı “İspanyol Gribi” olarak kaldı. Oysa salgını asıl yayan İngiliz ordusuydu.

Üç dalga halinde geldi: Milyonlarca insan öldü.

Salgın üç dalga halinde geldi. Birincisi durdu. “Tamam” dendi. Sonra ikincisi başladı. O da durdu, sonra üçüncüsü başladı.

Kaç kişinin öldüğü hâlâ bilinmiyor. Sayı on milyonlarla ifade ediliyor. (50 milyon diyenler var) 1. Dünya Savaşı’nda ölen asker ve sivillerden daha çok insan bu salgınla hayatını kaybetti.

Tabi bu, yüz yıl önceydi. Sağlık sektörü, hastalıkla mücadele yöntemleri, imkânlar, ekonomik şartlar, tıp bilgisi bugünle kıyaslanamayacak ölçüde eksikti.

Günümüzde kullandığımız ilaçlar henüz keşfedilmemişti. Devletler, milletler, bireyler bilgi donanımı ve sağlık bilinci açısından bu ölçekte değildi. Bir mikroskobu bulmak bile imkânsız gibiydi.

Artık virüs üretip virüs öldürüyoruz.Umudumuz yüksek.

Virüsler, hastalıklar, gen bilimi, ilaç üretimi, DNA dizilimleri gibi birçok alanda insanlık tarihinin en ileri aşamalarını yaşıyoruz. Artık virüsleri istediğimiz zaman öldürebiliyor, istediğimiz zaman üretebiliyoruz. İstediğimiz zaman birleştirip yeni türlere dönüştürebiliyoruz.

Bu açıdan bakınca, Koronayı (CORONA, COVID-19) yenecek ilaçlar, aşılar çok daha hızlı üretilecektir. Dünya yeni bir İspanyol Gribi felâketi görmeyecektir. Böyle umuyoruz. Böyle inanıyoruz.

Virüs ‘üretilmediyse’ üstesinden gelinecek.

Eğer bu virüs, özellikle üretilmediyse, özellikle yayılması için bir planlama yapılmadıysa üstesinden gelinecektir. Şahsen buna inanıyorum.

“Dünyayı, insanlığı yönetmek için önce dinleri istismar ettik. Sonra siyaseti, politikayı istismar ettik. En son tüketim çılgınlığını provoke ettik. Bir tür bağımlılıklarla dizginleri elimizde tuttuk. Şimdi de bilimi kullanacağız” diyenlerin bunu planladığını söylemiyorum.

Ama Korona salgınının sonuçları üzerinden bu hesapların yapıldığı bir gerçek.

Daha şimdiden; hangi ülkelerin batıp hangi ülkelerin çıkacağını, küresel düzenin ne şekil alacağını, yeni ekonomik düzenin nasıl olacağını, güç ve zenginliğin nasıl el değiştireceğini tartışmaya başladı dünya.

Küresel ortaklıklar çöker, ülkeler, bölgeler öne çıkar, dünya iki yıl içinde değişir.

Daha şimdiden; merkez güçlerin salgın üzerinden atışmalarını, hesaplaşmalarını görüyoruz. Dünya genelinde askeri hareketlilikleri, sosyal patlama risklerini, olağanüstü durumlar için iç güvenlik hazırlıklarını izliyoruz.

Önümüzdeki iki yıl, küresel ölçekte ekonomik durgunluğun, gerilemenin hatta çöküşlerin yaşanabileceği, bunun da ülkeleri karşı karşıya getirebileceği, kaynaklar üzerinden çok büyük çatışmalar çıkabileceği, sivil yönetimlerin çöküp otoriter yönetimlerin güç kazanabileceği gibi öngörüler var.

Şu anki görüntü, “küresel ölçekte” ortaklıkların çökeceğini, ülkeler bazında, bölgesel ölçekte merkezileşmelerin başlayacağını, AB gibi çokuluslu yapıların dağılacağını, insanlık tarihinin merkez ulusların yeniden güçleneceğini gösteriyor.

Devletler de çökerse, yeni örgütlenme biçimleri doğar

Küreselleşmenin tek göstergesi sadece Korona virüsü olacak belki de. Tahminim; Türkiye’nin de içinde bulunduğu bazı ülkelerin yükseleceği, 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan çokuluslu ortaklıkların biteceği, her devletin merkez iktidar alanını güçlendireceği yönünde.

Eğer salgın çok uzun sürer, kayıplar çok sarsıntılı olursa, bir süre sonra bu merkez devletler de dayanamaz hale gelebilir. İşte o zaman ulus ötesi yeni örgütlenme biçimleri ortaya çıkar ama bu da hiçbir şekilde bugün bildiğimiz küresel ortaklığa benzemez. Dünyayı yönetenlerin birçoğu bu yeni örgütlenmede yer alamaz.

Elimizdeki en güçlü silah korku ve paniği yenmek.

İnsanlık karamsarlık ve umut arasında sallanıyor. Uzmanlar; “hastalığın ne zaman sona ereceğini, dünyanın nereye gidebileceğini bilmiyoruz. Bir zaman, bir takvim veremiyoruz. Bunu virüs biliyor” diyor.

Yapmamız gereken korku ve paniği yenmek. Psikolojimizi sağlam tutup, uzun soluklu bir mücadeleyi yürütmek. En iyi senaryodan en kötü senaryoya kadar her şeyi göz önüne alıp hazırlık yapmak.

Tedbir alalım, hazırlık yapalım, mücadele edelim boşa gitsin. Hiç önemli değil. Kötü olan hazırlıksız olmaktır. Yıkıcı olan budur.

Felaket senaryoları ABD’den geliyor: 200 bin insan ölebilir.

Bazı ülkeler (ABD) yüzbinlerce insanın ölebileceği ihtimaline yönelik tedbirler alıyor. Kötü senaryoları bir milyon insanın ölebileceği yönünde.

Trump yönetimi; “Biz hiçbir şey yapmasaydık 2 milyon 200 bin insanın ölmesi bekleniyordu ama bunun çok altında olan 100 bin ile 200 bin ölümle bu süreçten çıkarsak, iyi bir iş çıkardık demektir” diyebiliyor.

ABD Ulusal Sağlık Kurumu Başkanı, milyonlarca enfekte ve 200 ila 100 bin arası kayıptan söz edebiliyor. Salgının 18 ay sürebileceği, birkaç dalga halinde gelebileceği söylenebiliyor.

Dev ekonomiler yoğun bakıma giriyor

Ekonomi çevreleri; 2008 Krizi ve 1929 Ekonomik Buhranı gibi bir kötü senaryodan söz edebiliyor. Bazı ülkeler ekonomilerin iki yıl içinde çökeceğini, hatta açlığın baş göstereceğini düşünüyor.

Çin, ABD ve Avrupa gibi dev ekonomiler, yoğun bakıma giriyor. Yabancı yatırımcılar ülkelerden kaçıyor, mesela Hindistan’dan uzaklaşıyor.

Endonezya gibi birçok ülke, özellikle de Avrupa ülkeleri, sosyal patlama, düzenin bozulması ihtimaline karşı hazırlık yapıyor.

Hemen bütün ülkeler, askeri hareketliliklerini yeniden şekillendiriyor. Donanmalarını karadan uzaklaştırıp denize açıyor. Yeni tür büyük güvenlik tehditlerini öngörmeye, hazırlanmaya çalışıyor.

ABD soğukkanlılığını kaybetti

Salgın Avrupa’yı kasıp kavururken ana üs olarak ABD’yi belirlemiş gibi, orada yoğunlaşıyor, yayılıyor. ABD’den gelen panik açıklamalarına bakılırsa, iş büyüyecek. Şu an itibariyle soğukkanlılığını kaybeden ve karamsar senaryolar yayan tek ülke ABD.

Bütün bunların ötesinde, bu senaryoların gerçek olmayacağına, beklenenden kısa süre içinde salgının üstesinden gelineceğine ve gelecekte daha kötüsünü yaşamamak için çok etkin mekanizmaların kurulup hazırlanacağına inanıyorum.

Bilgi, umut ve mücadele çok güçlü, çok diri. İnsanlık görülmemiş bir savaş veriyor ve bunu kazanacak. Ama hangi ülke ne kadar bedel ödeyecek, sonrasında dünyamız ne şekil alacak bilmiyoruz.

Herkes evine dönüyor. Yabancı askerler de bölgemizden çekilsin.

Dikkat ederseniz salgın başladıktan sonra dünya genelinde çatışmalar durdu. (PKK saldırıları hariç.) Tam da bu dönemde, ABD, İngiltere, Fransa ve diğer bütün Batılı ülkelerin askerlerini Ortadoğu’dan çekmeleri çağrısı yapıyoruz.

Salgın sonrası bir daha bu topraklara gelmelerine izin vermemeliyiz. Zaten çoğunun gelecek gücü de kalmayacak gibi. Gelseler de, bölgemizde kimse onları bir daha kabul etmeyecek. Belki de büyük değişimlerden biri bu olacak.

Herkes ülkelerine çekilirken bu askerleri Müslümanların yaşadığı topraklarda istemiyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
İbrahim KARAGÜL Arşivi