Kardeş rekabeti
Değerli okuyucular, kıskançlık, sevilen birinin başkası ile paylaşılmasına katlanamamaktır. Yaşamın her döneminde görülebilir ancak çocuklukta biraz daha yoğun yaşanabilir. Bu duyguyla ilk tanışma iki yaş civarındadır.
Doğal bir duygu olan kıskançlık sevilen kişinin bir başkasıyla paylaşılamamasından ve temelde güvensizlikten kaynaklanır. O ana kadar kendine yöneltilen ilgi ve dikkatin kardeşine yöneltilmesinden doğan rahatsızlık en temel nedendir. Kardeşin doğmasıyla birlikte ona ayrılan zamanın azalması çocukta, bebeğe karşı gibi görünen ama aslında ana babaya karşı olan kızgınlık, kırgınlık gibi duyguların gelişmesine neden olabilir. Çocuk kendini terk edilmiş, güvensiz ve desteksiz hissetmeye başlar.
Çocuk o güne kadar evde kendisi ilgi ve sevgi odağıyken birden ikinci plana itilmiş gibidir. Artık anne babasının ve diğer yakınlarının sevgi ve ilgisini kardeşiyle paylaşmak durumundadır. Sevilmediği düşüncesiyle anneden tamamen uzaklaşır, içe kapanır, yemek yememeye ve zayıflamaya başlayabilir.
Kâbus gördüklerini, çişlerinin geldiğini bahane ederek ilgiyi kendi üzerlerine çekmeye çalışırlar. Altını ıslatma, parmak emme gibi davranışlarla önceki gelişim evresine gerileme görülebilir.
Hem gün içinde hem de geceleri aşırı sinirli olurlar. Huzursuz bir görünümleri vardır, sakinleşmekte zorlanır ve kimi zaman çevrelerindeki insanlara öfkeli davranabilirler. Kendine ya da eşyalara yönelik saldırgan davranışlarda bulunabilirler.
Evden ayrılmayı reddetmeyle birlikte (Ör: okula gitmek istememe) baş ağrısı, mide bulantısı gibi psikosomatik belirtiler, (emin olmak için fiziki muayene yaptırılmalıdır) huzursuzluk, isteksizlik ve diğer stres belirtileri sık sık gözlenebilir.
Bazı çocuklar kıskançlık duygularını açıkça ortaya koyarak kardeşine vurma, onun oyuncağını kırma, “ondan nefret ediyorum” deme gibi davranışlar gösterirken bazıları da bu duygularını bastırır ve aşırı sevgi gösterir, bu davranışın altında çoğu zaman ana-babanın sevgisini kaybetme, tepki görme korkusu yatar.
Aşağıdaki örnek, benim oyun terapisi seanslarından birinde yaşanmıştı;
4 yaşındaki Sıla, 2 yaşındaki erkek kardeşini inanılmaz kıskanıyordu. İki kardeş sürekli kavga ediyordu. Sıla ve annesiyle uyguladığımız bu seanslar sırasında Sıla, insan ve hayvanları temsil eden küçük plastik oyuncaklarla oynamayı tercih etti. Annesiyle birlikte onu tüm dikkatimizle izliyorduk; iki çocuklu -bir kız çocuk ve bir bebek- bir aile mizanseni kurdu. Kız çocuğunu temsil eden figür, anne ve baba figürleriyle birlikte oyun oynarken, bebek figürünü de oyuncak inekle birlikte odanın diğer ucuna yerleştirdi. Oyunu bize anlatmasını istediğimde : “Bebek orada, ayrıca ona süt vermesi için yanında inek var. Küçük kız ise anne ve babasıyla oyun oynuyor” diye açıkladı. “Küçük kız, bebeğin de ailenin bir parçası olmasını istiyor mu” diye sordum. “Aslında anneye ihtiyacı yok, onun ineği var” diye cevapladı.
Sıla, anne babasını paylaşmak istemediğini oyun aracılığıyla ifade etmişti. Biz annesiyle birlikte, kurguladığı sembolik aile oyununu kabullenerek onu anladığımızı göstermiştik.
Bu problemi yaşayan ailelere önerilerim;
Sevginizin eşit olduğunu göstermeye çalışmak yerine; her çocuğa, birbirinden ayrı olarak, sadece kendisine özel bir sevgi duyulduğunu göstermek daha doğru olacaktır.
Eşit zaman ayırmaya çalışmak yerine, her çocuğa kendi gereksinimine göre zaman ayırmak gerekir. Bebeğin henüz kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar küçük olduğunu dolayısıyla daha çok ilgiye ihtiyacı olduğu belirtilmelidir.
Ailenin bütün olduğu duygusu herkes tarafından hissedilmelidir. Bunun için bütün ailenin birlikte yapabileceği, gezinti, piknik, alışveriş, film izleme gibi etkinliklere yer verilmelidir.
Anne-baba çocukla mümkün olduğu her fırsatta birebir iletişime geçerse, birlikte ortak faaliyetlerde bulunurlarsa, çocuğa kardeşiyle ilgili ve evle ilgili küçük sorumluluklar verilirse çocuk kendini hâlâ güvende ve hâlâ sevilen, önem verilen bir kişi olarak hissedecektir.
Mutlu sağlıklı çocuklar yetiştirmeniz duasıyla Allah’a emanet olunuz.