Laiklik ve Meclis Başkanı'nın Konuşması
Laiklik söz konusu olunca, niçin sıra kavgaya kadar geliyor? Bunu biraz kurcalamak lazım!
Bence anlaşamamanın temelinde, herkese göre ayrı bir laiklik uygulamasının ve tanımının olmasıdır. Deveyi el yordamıyla yoklayıp anlatmak gibi…
Bunun sana göresi, bana göresi olmaz ki… Laikliğin kaynağı belli, tanımı tektir!
Nedir tanımı o halde, Din ile Devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır! Yani Devlet Din’e, Din Devlet’e karışmayacak! Devlet dindarında dinsizinde üstünde bir şemsiye gibi olacak! Her ikisinin haklarını da koruyacak!
Eğri oturup doğru konuşalım!
Bugüne kadar, özellikle 1950’ye kadar, devlet Din’e ve dindarın tepesine adeta bir balyoz gibi inmedi mi?
50’den sonra kısmen devam etti bu durum! Kısmen diyorum çünkü 50’den sonra Demokrasi, yine kısmen uygulanmaya başlandı.
1950’ye kadar var gücü ile, daha sonra da kısmen bu şekilde yanlış bir uygulama ile laiklik hayata geçirilince, millet gerçek laikliği göremedi!
Yine millet haklı olarak böyle bir laikliğin, dine baskı olduğu kanaatine vardı!
Buradaki yanlış, milletin kendisinde değil, laikliği dine baskı olarak uygulayanlardadır.
Hâlbuki devlet, her din mensubuna ve aynı zamanda dinsize, aynı mesafede olmalıydı! Dinsize de dindara da eşit davranmalıydı!
Dolayısıyla öyle veya böyle bugüne geldik!
Geçen günlerde TBMM Başkanı İsmail Kahraman, "laiklik anayasada olmamalı" diye görüşünü beyan etmiş!
Vay sen misin bunu diyen! diye bir kaşık suda fırtına koparmaya kalktılar!
Ne zamandan beri “Fikir Hürriyeti” yasaklandı memleketimizde?
Böyle yobazlık olur mu?
Belki zamansız çıkış yapmıştır, fikrine katılmayabilirsiniz bu normal, fakat o şekilde fikirleri susturmaya çalışmak, artık geride kalmıştır! GANDHİ’nin dediği gibi “Düşünceye gem vurmak, zihne gem vurmak demektir, bu ise rüzgârı zapt etmekten de zordur.”
Siz ne kadar güneşi üflemekle söndürmeye çalışsanız da, artık hürriyetler asrındayız! Hiç kimse, baskı altına alınmayı istemiyor!
Fakat maalesef kafası halen daha eskide kalmış tek tük insanlar çıkabiliyor! Onlar da bitmek üzere…
Herkes şu noktaya gelmelidir! Millet isterse HER ŞEY olur, her şey değişir! O değişmez dediğimiz maddeler, ilahi kurallar mı? Onları da millet yapmadı mı?
Aynı millet, yaptığını değiştirme hakkına da sahiptir! Değişsin iddiasında değilim, fakat bunların önüne duvar gibi durmanın yanlış olduğunu söylemek istiyorum.
Nasrettin hocamız gibi, her hangi bir şeyin doğduğuna inandığımız gibi ölebileceğine de inanmamız lazım…
Evet sonuç olarak diyorum ki, yobazlık, kişinin görüşünü hür ve serbest bir şekilde açıklaması değil, o fikre fikir ile karşı çıkmak varken adeta o fikri linç eder gibi beyanatlar vermektir!
Fakat ne kadar çırpınırsanız çırpının, dere akar yatağını bulur!
Zorla hiçbir şey olmaz!
Rahat olalım ve ne kadar farklı fikirlerde olursak olalım, bir araya gelip konuşalım!
Şahsen bu konuda ve her konuda fikrini söylemeyi seven bir kişiyim! Herkesin böyle olması arzusundayım!
Yerimiz yurdumuz bellidir! Hangi zeminde olursa olsun diyaloga açığım! Fakat uzaktan ve nerden geldiği belli olmayan çıkışlarla korkutmaca yapmak, en nefret ettiğim şeydir!
A.GRUN’un şu sözü ile bitirmek istiyorum: “Kendisi için olduğu kadar, hasımları içinde hürriyet hakkını istemeyen ve kabul etmeyen bir kimse, hür olmaya layık değildir”
Saygılarımla…