Mustafa'nın sigarası, Orhan'ın çalıntısı

Mustafa'nın sigarası, Orhan'ın çalıntısı

 

Ankara Başsavcılığı, 'Mustafa' yüzünden filmin yönetmeni ve senaristi Can Dündar hakkında soruşturma başlattı.
Şikâyeti yapanlar ise "Sigara ile Savaş Derneği" kurucu üyesi Prof. Ahmet Ercan ile "Sigara ile Savaşanlar Vakfı" Onursal Başkanı Prof. Orhan Kural.
Suç duyurusu dilekçesinde, şöyle demiş Ercan ile Kural:
"(...) filmde, Türklerin simgesel Atası'na pofur pofur sigara, ayrıca düşkün biçimde içki içirterek, Atatürk'ün saygınlığı düşürülürken, Türk gençliğinin örnek aldığı kişi de manevi olarak öldürülmekte, buna ek olarak
Türkiye tarihinin en büyük sigara reklamı Atatürk kullanılarak yapılmaktadır."



Tesadüfe bakın ki ben de şu sıralar, Atatürk döneminde, 12 yıl boyunca Çankaya Köşkü'nün kütüphaneciliğini yapan Nuri Ulusu'nun anılarını okuyorum.
1984/85 yıllarında
Türkiye Futbol Federasyonu başkanlığını yapan Kemal Ulusu'nun da babası olan Nuri Ulusu, Atatürk'ün sigara ve içkiyle ilişkisini şöyle anlatıyor:
"Kendi şahsına mahsus olmak üzere Tekel idaresince imal edilen, üzerinde G.M.K., bilahare de K.A. özel markaları olan, ucu yaldızlı sigarasını içerdi."
"İçerken her iki yanak avurtlarını çukurlaştırmak suretiyle de derin nefesli şekilde içine çekerek içerdi."
Bu tip gözlemleri başka anılarda da okuyoruz. Yani Nuri Bey uydurmuyor, gerçeği anlatıyor.
Uzun yıllar sigara içtikten sonra bırakmış bir kişi olarak diyorum ki: İyi bir alışkanlık değildi Atatürk'ünki.
Ama ne yapalım ki hakikat buydu. Evet, sigara içerdi Atatürk, hem de
"pofur pofur ".
Bugünkü anlayışımıza ve sağlığa aykırı diye Atatürk'e ilişkin gerçekleri sansürleyecek miyiz?
Atatürk'ün tiryakiliği, bizim bugün kapalı genel mekânlarda tütün içimini yasaklamamıza engel oluyor mu? Elbette olmuyor.



 


Gelelim içki konusuna. Nuri Ulusu onu da şöyle anlatıyor:
"Bardağının tam yarısına kadar rakı koyar, üzerine de bir o kadar da su ilave ederdi. Rakısının ve suyunun çok soğuk olması şarttı."
"Dimitrikopulo markalı rakı şişesinden birinci ve ikinci kadehlerini üç veya dört yudumda içerdi. Bilahare üçüncü kadehten sonra içmeyi ağırlaştırırdı. Müteakip kadehleri yavaş yavaş, ağır ağır içer ve içerken de öyle ağzını, yüzünü buruşturmadan, adeta şurup içer gibi içerdi. Yanında her zaman eksik etmediği taze, tombul sarı leblebiyi meze olarak alırdı."
"Atatürk nadiren de Stefon Berberyan adlı bir Ermeni'nin, Karaköy'deki bir atölyede kendi imal ettiği, 'Bilecik Karası
' adlı rakıyı içerdi." ("Atatürk'ün Yanı Başında", Doğan Yay.)



 


Ne yapacağız şimdi?
Atatürk'ün içki içip ve sigara tüttürdüğünü anlattığı için Nuri Ulusu'nun anılarını da mı yasaklayacağız?
Biz akademisyenlerin görevinin, gerçeği "gizlemek" değil, "ortaya çıkarmak" olduğunu sanırdık!
Not: 'Gerçek' dedim de aklıma geldi. Prof. Orhan Kural'ın gezi kitaplarının, başka kişilerin yazılarından, "kaynak belirtilmeden yapılmış alıntılarla" (yani: çalıntı, intihal) dolu olduğunu; kendini gitmiş gibi gösterdiği bazı ülkelere aslında hiç gitmediğini biliyor muydunuz?
Bu yaptıkları SABAH'ta dizi olunca (Haziran 2000), kendini "Canım bir iki cümle almak suç mu" diye savunmuştu

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi