Somatoform (Ağrı bozukluğu)
Değerli okuyucular, ağrı bozukluğu, vücudun bir ya da daha fazla bölgesinde bulunan ağrı ile karakterizedir, ağrı hastanın ağırlıklı olarak odağıdır ve bu ağrı o kadar şiddetlidir ki tıbbi yardım gerektirir. Hastanın ağrısı anlamlı derecede ağır yakınmalara ve sosyal hayat ya da iş hayatıyla ilgili birçok alanda bozulmalara sebep olur. Bu ağrıların başlangıcında, şiddetinde, alevlenmesinde ve sürekliliğinde psikolojik faktörler önemli bir etkiye sahiptir.
Huriye hanım, 35 yaşında, boşanmış, Bursa’da yaşayan bir kimya mühendisi olup bir firmada çalışmaktadır. Baş ağrısı, kulak ağrısı, eklem ağrısı gibi şikâyetlerle çeşitli uzman doktorlar tarafından psikoloğa yönlendirilmiştir. Boşanmasından itibaren geçen 5 yıl süresince belirtilen ağrı problemlerini yaşamaktadır. Yaşadığı semptomlar sebebiyle birçok doktora başvurduğunu, doktorların herhangi bir tedavi bulamadıklarını ve kendisini rahatlatacak yöntemler bulması konusunda öneride bulunduklarını belirtmiştir. Vücudunun farklı yerlerindeki ağrı semptomları sebebiyle, iş yerindeki projelerini yapamadığını ve günlük hayatında kimseyle görüşmek istemediğini anlatmıştır. Ağrı semptomlarının yanı sıra menstrüasyon öncesinde öfkeli ve alıngan olduğunu, sosyal çevresine orantısız bir şekilde tepkisel davrandığını belirtmiştir. Sosyal ortamlarda uyumlu biri gibi görünse de içe kapanık bir insan olduğunu ve yeni bir çevreye uyum sağlamakta zorlandığını ifade etmiştir.
Danışan, ailesindeki üç çocuktan ikincisidir. Ebeveynleri ve kardeşleri kendisinden farklı bir şehirde yaşamaktadır. Annesini “mükemmeliyetçi”, “ilgisiz”, “desteklemeyen” ve “mesafeli” biri olarak tanımlamaktadır. Kendisini annesinden her zaman ilgi bekleyen bir çocuk olarak hatırlamaktadır. Hayatının ilk yıllarında kendisinin ve ailesinin, akrabalarıyla birlikte büyük bir evde yaşadıklarını ve annesiyle babasının ilgisizlikleri yüzünden evde kimin kendi gerçek annesi ve babası olduğunu bilmediğini ifade etmektedir. Annesinden onay alabilmek için annesi tarafından kabul edilen ve annesinin istediği gibi “mükemmel” bir şekilde davranmaya çalıştığını anlatmıştı. Annesinin duygu ifadesini, özellikle ağlama ve öfke patlamalarını “kontrolsüzlük” olarak algıladığını, bu yüzden çocukluğundan beri duygularını ifade etmediğini, içine attığını söylemiştir.
6 yaşındayken annesinin kendisine ilgi göstermesini sağlamak için hasta rolü yaptığını hatırlamaktadır. Bir süre annesinin kendisine oldukça ilgi gösterdiğini fakat hasta rolü yaptığını anladığında kendisini cezalandırdığını anlatmıştır. Danışan babasının “otoriter”, “öfkeli” ve “değişken” biri olduğunu ve babasının tutumlarına karşı “direndiğini” belirtmiştir. Çocukluğundan beri babasının otoriter tutumuna karşı kendi istediğini yaparak karşılık verse de, babasının bu direnişe kendisini fiziksel ve sözel olarak cezalandırarak karşılık verdiğini dile getirmiştir.
Evliliğinde eşinden kendi duygularını anlayıp kabul etmesini ve eşinin ailesinin olumsuz tutumlarından kendisini korumasını beklediğini ifade etmiştir. Farklı bir ülkeye alışamadığı, eşi ve ailesi kendisine karşı ilgisiz olduğu, kayınvalidesi kendi babasına benzer olarak, kendisi, eşi ve evlilikleri üzerinde otoriter bir tutuma sahip olduğu için yurtdışından Türkiye’ye döndüğünü ve işe başladığını belirtmiştir. İş yerine adapte olamadığında yeni bir departmana geçiş istediğini, iş yaşamında ilgiyi ve onayı alabilmek için işini en mükemmel şekilde yapmaya çalıştığını söylemiştir. İş arkadaşlarına ve amirlerine kendisine fazladan verilen iş yükü ile ilgili olarak hayır demek isterken evet diyen biri olduğunu, ilgiyi ve onayı alamadığında üzgün hissettiğini, ağrı ve menstrüasyon öncesi semptomları ağır bir şekilde yaşadığını, iş yerinde elinde olan projeleri erteleyerek “pasif direniş” sergilediğini ifade etmiştir.
Seansların başlangıcından itibaren, terapist kabul eden ve empatik bir yaklaşımla, güvenilir ve eleştirel olmayan bir ortam sağlamaya çalışmıştır. Tedavinin başlangıcında danışanın olgun olmayan hareketleri, kendisinin yerine başkalarının düşüncelerine ve yargılarına olan odağı, üzüntüyü ve öfkeyi deneyimlemede ve açıklamada olan zorlukları, sahte kendiliğin işaretleri olarak yorumlanmıştır. Sahte kendiliği ile ilgisiz olan annesi ve öfkeli olan babasıyla yaşadığı patolojik ilişki gibi anormal olan çevresel koşullara uyum sağlayabilmiştir..
Süreç içerisinde danışan ilgisiz ve mükemmeliyetçi annesinin ve sözel olarak cezalandırıcı babasının tutumları, iş yerindeki arkadaşlarından ve amirlerinden yeterince takdir görmemesi gibi psikolojik faktörlerin ağrı semptomlarının başlangıcında ve sürekliliğinde rol oynadığını fark etmiştir. Terapist, danışanın annesinden ve babasından edinemediği kabul edici tutumu sergilediğinde, Huriye hanım gerçek kendiliği ile psikosomatik varlığı arasındaki entegrasyonu sağlamayı amaçlayan büyüme sürecine ulaşmaya başlamıştır.
Sağlıklı günler duasıyla Allah (c.c)’a emanet olunuz.