Sünni ayaklanma ve mezhep savaşı
El Kaide, Müslüman kuşak üzerindeki küresel operasyonları anlamada nasıl gözlerimizi kör ettiyse, IŞİD söylemi de Irak'ta olup bitenleri anlamada gözlerimizi kör ediyor. Türk medyası bir haftadır maalesef trajik bir IŞİD ve Irak haritası çiziyor.
1991'den beri savaş yaşanan ve komşumuz olan bir ülkenin iç dinamiklerini hala öğrenememiş olmak, cehaleti hamasetle ve popüler söylemle örtbas etmeye çalışmak gerçekten hem hayret verici hem de can acıtıcı bir durum.
2003'teki Irak işgalinin amacını bize Saddam diktatörlüğünü tasfiye olarak yutturduklarında da biz böyleydik. Hemen öncesinde Afganistan işgalini de El Kaide ve Taliban'ı gerekçe göstererek bizi kandırmışlardı.
O zamanlar, Mezopotamya'nın kalbine yerleşen yabancı orduların amacını sorgulayan çok az insan çıktı bu ülkede. Yine Orta Asya'nın kapısı Afganistan'a bu kadar Batılı gücün neden yerleştiğini de kimse hakkıyla sorgulamadı.
Bizler Saddam zulmü ile Taliban bağnazlığı arasında sıkışıp kalırken onlar Kuzey Afrika'dan Pasifik sınırına kadar coğrafyanın her yerine askeri üsler kuruyorlar, petrol bölgelerini kontrol altına alıyorlar, söz konusu coğrafyayı örgütlerle dize getirip, etnik ve mezhep kimlikleri üzerinden lime lime ediyorlardı.
Bizim dünyayı ve coğrafyayı algılamada entelektüel derinliğimiz sadece onlar için bir PR çalışmasıydı ve bunu da medya üzerinden yapabiliyorlardı. Siyasetçilerimizden aydınlarımıza kadar herkes semboller ve popüler imajlar üzerinden politika yürütüp kamuoyu yönlendiriyordu.
Bu yüzden her şey tahmin ettiğimizin dışında gerçekleşti. Bu yüzden doğru tespitleri yapanların üzerine gidildi. Bu yüzden Türkiye ve bölge kamuoyunu yönlendirmek için milyon dolarlık bütçeler ayrıldı. Bu yüzden bizler Irak'ta olabilecekler konusunda hep yanıldık.
Şimdi aynısı oluyor. 'IŞİT terör örgütüdür' söyleminin bir adım ötesinde cümle kuranı bulamıyoruz. Bıraktık 2003 yılına dönmeyi bir haftalık izlenimi bile doğru dürüst yapamıyoruz. Bu örgüt nasıl bir yapıdır, nasıl bu kadar hızlı hareket ediyor, nereden çıktı, ne yapmaya çalışıyor, Irak'taki parçalanmış yapının neresinde duruyor, Türkleri neden rehin aldı gibi soruların cevabını üretemiyoruz, bulamıyoruz.
IRAK'TA HERKES ÖRGÜTTÜR
Irak'ın bölünmesini izliyoruz bugün. Aslında işgal edildiği gün fiilen üç parçaya bölünmüştü. Bağdat'ta Saddam'ın heykeli yıkılırken kimseciklerin meydana gelmemesi, evlerine kapanması bunun ilk göstergesiydi. Saddam idam edilirken 'Farisilere dikkat edin' sözü ise aslında Irak'taki derin ayrışmanın ve çatışmanın özet cümlesiydi. İşgal üzerinden Saddam'ı devirenler onun zulmüyle yarışacak zulümler yaptılar. Şii Araplar ile Sünni Araplar ve Kürtler tamamen ayrışmış herkes kendi geleceğine daha o zaman yönelmişti.
Kürtler bütün bu kaostan kendilerini koruyup istikrarlı bir bölge oluşturdular. Şii Araplar Bağdat'ta merkezi bir hükümet kurup hızla bu yönetimi kendi karakterlerine büründürdüler ve diğer unsurları tasfiye etmeye giriştiler. Sünni Araplar önce Bağdat'taki yönetime katıldı ancak daha sonra devre dışı bırakıldılar. Irak denkleminin dışına itildiler. Siyasi temsil yolu etkisiz kalınca örgütler devreye girdi ve o boşluğu örgütler doldurdu.
Şimdi Kürtlerin ve Şii Arapların dışında Sünni Araplar yeniden denkleme giriyor. Bu da IŞİD adıyla bilinen örgütler koalisyonu üzerinden oluyor. Dolayısıyla IŞİD'i El Kaide tarzı bir örgüt olarak tanımlamakla yetinirsek Irak içindeki yeni güç hareketliliğini anlamakta zorlanırız.
Eğer örgüt olarak niteleyeceksek, Nuri El Maliki her ne kadar bugün hükümeti yönetiyorsa da aslında bir örgüt mensubudur. Ülkede herkes bir örgüte ya da cemaate mensuptur. Eğer şiddet ve terör konuşacaksak Maliki dahil, bugün Irak siyasetinde adı öne çıkan bir çok kişi katliamlardan, infazlardan sorumludur. Şii ölüm mangalarını unutmak mümkün mü? Ev ev girip insanları kurşuna dizenleri unutmak mümkün mü? Sünni örgütlerin Şii türbelerini havaya uçurdukları saldırıları unutmak mümkün mü? Irak'ta herkes bir şekilde bu şiddetin içindedir.
Anlatmak istediğim örgütler ve terör ekseninden bakınca Irak dinamiklerine terör tanımı dışında bir açılım sağlamak mümkün değil. Bu da, bir hafta sonra bu ülkede neler olabileceğine dair zihnimizi körleştiriyor.
MEZHEP SAVAŞI YAŞANIYOR
ABD ve İngiltere'nin Irak işgali geriye iki miras bıraktı: Ülkenin bölünmesi ve mezhep savaşı. Bölünme fiilen zaten gerçekleşmişti. Şimdi muhtemelen bu yeni denklem sonrası daha da belirginleşecek belki de resmileşecek.
Mezhep eksenli iç savaş işgalden bu yana yaşanıyor. Kimse dile getirmek istemese de işgalden daha fazla bu savaşta ölümler gerçekleşti. Şii ve Sünni örgütler arasındaki savaşta yüzbinlerce insan hayatını kaybetti. Daha sonra Şii örgütler devlet oldu Sünni örgütler tasfiye edildi.
İşte bugün o Sünni örgütler geri dönüyor. Devlet olmak için dönüyor. Tıpkı Şii örgütlerin devlet olması gibi. Maalesef, daha önce yaşanan ancak Türkiye'nin de yoğun çabalarıyla Irak dışına taşmasının önüne geçilen mezhep çatışması yeniden başlıyor. IŞİD ve Şii gruplar arasında çok şiddetli çatışmalar bekleniyor. Bir hesaplaşma hazırlığı var.
Mezhep savaşı dediğimiz şey aslında bir güç/iktidar savaşı. Bu tür savaşlar bazen etnik kimlik üzerinden bazen din üzerinden bazen de mezhep üzerinden yaşanır. Bugün Irak'ta devlet-iktidar-petrol hesaplaşması yeniden mezhep üzerinden servis ediliyor.
Okuduğum yeni Irak resmine göre Sünni Arap örgütler Kürtlerle çatışma içine girmeyecek. Onlarla bir hesapları yok. Sadece Kerkük konusunda ciddi bir çatışma söz konusu olabilir. Bu da Kürtlerle savaştan ziyade Kerkük'ün kimliği ve petrol nedeniyle olabilir. Bu örgütlerin Türkiye ile de bir hesabı olmaması gerekiyor.
Onların hesaplaşması İran ve Şii gruplar ya da Bağdat yönetimi ile. Ciddi çatışmalar yaşanabilir. Bütün Sünni kentleri ele geçirmek isteyecekler belki de denetim altına alacaklar. Bunlar olmadan Bağdat'a saldırmazlar. Ama nihayetinde, ayakta kalabilir, başarılı olurlarsa büyük Bağdat savaşı bizi bekliyor maalesef.
Şİİ HİLALİ-SÜNNİ BLOK VE ARAP-İRAN SAVAŞI
Irak merkezli savaşlar her ne kadar dışarıdan işgal şeklinde yaşansa da esasında bir Arap-İran savaşıdır. Bu savaş da mezhep ve milliyetçilik üzerinden yürütülüyor. Şii-Sünni olduğu kadar Arap ve Fars milliyetçiliği bu savaşlarda oldukça belirleyicidir.
Türkiye, olayın mezhep krizine dönüşmesine daha önce bir şekilde müdahil oldu. Bu sefer de bütün bölgeyi yakma potansiyeli olan krize müdahalenin yollarını arama sorumluluğu altındadır.
İran'ın Suriye'ye doğrudan müdahale ettiği gibi bu olaya da müdahale etmesi mezhep savaşını alabildiğine yayacaktır. Tahran'ın IŞİD olayı ile Irak'taki karizması fena halde çizildi. Tahran-Bağdat ekseni ağır yara aldı. Buradan hareketle söz konusu savaşa doğrudan müdahale etmesi, mezhep savaşını örgütler kategorisinden devletler kategorisine çıkarır ki bu da ateşin bütün bölgeyi sarması anlamına gelir.
Her ne olursa olsun, Sünni Araplara bir iktidar alanı tanınmadığı sürece bu savaş devam edecektir. Daha da ötesini söyleyelim; Sünni Arapların serüveni Irak'la sınırlı kalmayacak, yarın Suriye'yi de içine alan bir projeye dönüşecektir. 'Şii Hilali'ne karşı bir Sünni direnç hattı inşa edildiğini düşünüyorum. İran tehdidine karşı Irak ve Suriye üzerinde bir cephe inşa ediliyor.
Peki bütün bu karmaşık denklemin içinde rehine olayı nereye oturuyor? En önemli sorulardan biri de bu.
Bence hiçbir yere…
En azından Irak denkleminde bir yere oturmuyor. Oturmaması da lazım zaten. Türkiye'nin Kürtlerle yakınlığı son petrol anlaşmasıyla zirveye çıktı. Şiilerle de güçlü bağları var. En azından yıllardır bunu kurmaya çalışıyor. Sünni Arapların daha önce hükümete katılmalarında en büyük destekleyici güç de Türkiye'ydi. Öteden beri Sünni aşiretlerle, siyasi çevrelerle ilişkileri hep güçlü oldu.
Peki neden Türkiye hedef alındı?
Bunun Irak'la ilgili olduğunu pek sanmıyorum. Rehine olayı doğrudan Türkiye'nin iç politikasıyla bağlantılı bence. Birileri Irak üzerinden Türkiye'nin iç politikasına müdahil oluyor. Belki Suriye politikasının hesabını sormaya çalışıyor belki de Türkiye'nin bölge politikalarını bir yere çekmeye çalışıyor. Bu, iç politik boyutun Ankara'da iyi okunduğu kanaatindeyim. Bu kadar bilinmezlikler içinde benim tezim bu yönde.
Bırakın IŞİD ve terör denklemini: Olanlara yeniden Irak-İran savaşı, S. Arabistan-İran savaşı, Arap-Fars savaşı ile Kerkük ve Bağdat savaşı üzerinden tekrar bakalım…