Ülkeyi savaşmadan kaybediyoruz ya da Türkiye’nin bir ruhu var mı?
Türkiye'nin iki asırdır yaşadığı modernleşme / Batılılaşma / laikleşme / yokoluş süreci, Türkiye’nin ruhunu yok edecek kadar İslâm'dan, yani kendinden, tarih yapan dinamik-lerinden ve ruh köklerinden uzaklaştırdı bizi. Bir dizi yazıda dünyanın ihtiyacını hissettiği bu hayatî sorunu mercek altına almak niyetindeyim.
ÇİN RUHU, BAHAR'INI NASIL KIŞ'A ÇEVİRİYOR?
Bir Alman ruhu var. Bir Fransız ruhu da var. Bir Çin ruhu var’dı, şu an kapitalizm Çin ruhunu tuzla buz ediyor, 5 bin yıllık dinamizminin kaynağını dinamitliyor Çin’in.
Afyon savaşlarıyla başlayan Çin’i ruh köklerinden uzaklaştırma, direnç noktalarını kırma ve ruhunu yok etme süreci İngilizlerin, Mao devrimiyle kamufle oldu. Deng Hisao Ping’in Çin’i kapitalizme girdiren girişimiyle ikinci kez uyutuldu afyon savaşlarından sonra Çin.
Çin, geliyor ama yok olmaya geliyor. Ruhu metamofoz yiyor Çin’in. Böyle giderse yok olacak.
Kapitalist saldırı, Japonya’da denendi önce; tuttuğu anlaşıldı ve özgün, birincil kültürü olmayan Japonya çok çabuk asimile edildi zihnen ve ardından daköleleştirildi fiîlen. Japonya’nın, tarih yapan bir ruhu olmadı hiçbir zaman.
RUS RUHU, RUS KIŞI'NI BAHAR'A ÇEVİREBİLİR Mİ?
Kapitalist saldırının Rusya üzerindeki etkisi Çin’e uygulanan projeye çok benziyor. Bir Rus ruhu vardı. 19. yüzyılda Rus ruhu şaha kalkmıştı; Rus edebiyatında, mistik dînî temayüllerinde ve büyük rüyaların ürünü emperyal projelerinde ete kemiğe bürünmüştü. Danilevski’den Berdyaev’e, Puşkin’den Dostoyevski ve Tolstoy’a kadar Rus ruhunun yıkıcı Batıcı projelere hem direnecek hem de Batı’ya alternatif olacak söylemleri derinlemesine işlenmiş ve geliştirilmişti Rus aydınları ve sanatçıları tarafından.
Tarkovsky, imkansız bir proje’ydi Rus ruhunu diriltmek için sinemada çok büyük bir atılıma imza attı. Ama Tarkovsky’nin ağıdı, karşılıksız bir ağıttı doğal olarak. Rus devrimi, Rus ruhunu delik deşik etmiş, Batı uygarlığının ruhsuzlaştırıcı ve bütün değerleri çözücü saldırısının Rus ruhunu yok etmesine aracılık etmekten başka bir işe yaramamıştı. O yüzden Tarkovsky, Rus ruhunu bütün derinliğiyle ve vaatleriyle üstelik de en evrensel boyutlara taşıyarak temsil eden bir dâhi olmasına rağmen filmleri Rusya’da yakıldı, Tarkovsky Stalinist rejimin hapislerine tıkıldı, filmleri Avrupa’ya gizlice kaçırıldığı için yok olmaktan kurtarılabildi.
Şu an Rus ruhu’nu diriltmeye çalışıyor Putin ama çok geç artık. Önce komünizm sonra da kapitalizm Rus ruhunun bütün direnç noktalarını kırdı. Rusya’nın Ukrayna savaşı, Batı karşıtlığı üzerinden, bir öteki, bir düşman icat ederek Rus ruhunun küllerinden doğması girişimidir aslında. Rusya’nın köklerine dönmesi için çok büyük bir fırsat sunuyor Ukrayna üzerinden “düşman Batı” imajı, tahayyülü.
Bu da Rusya’nın Rus ruhunu keşfetmesine, yeniden icat etmesine yetmeyecek. Rusya’yı silkeleyip kendine getirme iradesi üretebilirse Rus ruhunun küllerinden doğmasına katkıda bulunabilir.
“TÜRK RUHU” DİYE BİR ŞEY VAR MI?
Buradan yazının nereye geleceğini tahmin ediyorsunuzdur artık: Türk ruhu diye bir şey var mı?
Türk ruhu kavramı, çok ırkçı çağrışımlar yaptırıyor olabilir muhtemelen. Çünkü Osmanlı sonrasında Türkiye ruhunu yitirme tehlikesinin eşiğine sürüklendi: Tanzimat’la yönünü, Meşrûtiyet ve Cumhuriyet’le yörüngesini yitirdi. Özal'lı yıllardan itibaren kapitalizmin Türkiye’ye bütün yönleriyle dalışıyla Türk toplumu ruhunu yitirme tehlikesinin eşiğine sürüklendi. Şu ân Türkiye'nin ruhu can çekişiyor…
Türkiye’nin modernleşmesi Türk toplumunun ruh köklerini kuruttu aşama aşama, sayha sayha…
Türk modernleşmesi, diğer modernleşme projelerinden çok farklıydı. Bizim dışımızda neredeyse hiçbir modernleşen toplum, kendi ruh köklerini kurutma aymazlığı sergilemedi. Türk modernleşmesi denen şey, Şerif Mardin’in çok enfes bir şekilde ifade ettiği üzere, “Türkleri İslâm’dan uzaklaştırma projesidir.”
Türk modernleşmesi katı laiklik projesiyle toplumu prangalara mahkûm etti. Zihnini köleleştirdi. Dünyasını sığlaştırdı. Duyarlıklarını buharlaştırdı.
Bizi ruhsuz bir çıkmaz sokağın eşiğine fırlattı. Cinayetler, intiharlar, tecavüzler gırla tırmanıyor: Tecavüze uğrayan çocuklar, kadınlar ve bebekler, öldürülen, boğazlanan, dilim dilim parçalanarak dolaplara, torbalara konan, çöplere atılan insan cesetleri…
Türkiye ruhunu yitirdi, cinnet toplumuna dönüştü. Sekülerizmin, dünyevîleşmenin, İslâm’dan uzaklaşmanın getireceği nokta burası olacaktı elbette. Türkiye’nin bu noktaya geleceğini yazdım yollarca 20 yıl önce, hakkımda ne davalar açıldı, sen laiklik / sekülerizm düşmanlığı yapıyorsun diyen zeka özürlü veya bu ülkenin düşmanın hain türediler tarafından! Gelinen nokta, o yakıcı gözlemlerimi keşke doğruluyor olmasaydı.
Velhasılı kelâm, bütün bu cinayetler, Türkiye’nin yaşadığı kültürel cinayetin, kültürel intiharın kaçınılmaz sarsıcı metaforu.
TÜRKİYE'Yİ SAVAŞMADAN ELİMİZDEN ALMAK ÜZERELER…
Türkiye’nin bir ruhu yok: Kemalizm, bir ruh olamaz. Aksine Kemalist süreçte, Türkiye’nin ruh kökleri kurutuldu. Dil devrimi, harf devrimi, bütün diğer devrimler, bu toprakların ruhunu yok etti; burada ruhsuz bir leviathan icat etti. Makinalaşmış, tepeden dayatmacı, jakoben, hissiz bir varlık burada icat edilen leviathan.
Laikleşen bir Türkiye ruhunu yok etti. Laikleştikçe, kendini, ruhunu kaybetti.
Böyle giderse bu ülke, savaşmadan kaybedilecek… Burası önemli. Buraya dikkat: Savaşmadan ülkeyi elimizden almak üzereler… Çocuklarımızı kaybediyoruz. Üniversiteler işgal altında. Liseler sürükleniyor çıkmaz sokakların eşiğine…
Oysa bu toprakların, adına Türk ruhu diyebileceğimiz İslâm’la yoğrulan ve bin yıl dünya tarihini yapan bir ruhu vardı. Bu toprakların ruhu İslâm tarafından inşa edilmişti. Bu ruhu yitirdiği zaman bu toplum her tür saldırıya ve işgale açık hâle gelmekten kurtulamayacaktır.
Adına bu toprakların ruhu dediğim Türk ruhunun iki ekseni var: Tarihî derinlik ve irfanî derinlik.
Bu meseleyi sonraki yazılarımda derinlemesine tartışacağım. Şimdilik şu kadarlık yetineyim: Dünyada mayası, ruhu sapasağlam kodlanan, toplum bizim toplumumuz. Bu toprakların ruhu, adaletin, hakkaniyetin ve merhametin şaheser örneklerini sunmamızı sağladı bütün dünyaya. Biz bu ruhu yeniden keşfedip hayata ve harekete geçirebilirsek geçmiş bin yılı olduğu gibi, gelecek bir yılı da bizim kurmamızı sağlayacak uzun soluklu bir yolculuğa çıkmaya hüküm giyeceğiz inşallah.
Vesselâm.