Yusuf KAPLAN

Yusuf KAPLAN

Üçüncü Dünya Savaşı, “İslâm’a Karşı İslâm Savaşı” olarak planlanıyor!

Üçüncü Dünya Savaşı, “İslâm’a Karşı İslâm Savaşı” olarak planlanıyor!

Üçüncü Dünya Savaşı çıkacaksa, yine bize karşı, İslâm’ın küresel sistemi sarsacak ölçüde gelişini durdurmak için çıkacak, çıkarılacak.

“Bize karşı” dedim. Bin yıl önce Ehl-i Sünnet Omurga’yı inşa ederek, Ehl-i Sünnet Omurga üzerinden bin yıl sürecek bir dünya düzeni (nizâm-ı âlem) tesis eden, böylelikle hem İslâm âlemini bir çatı (Ehl-i Sünnet Omurga) altında toplayan, hem de dünyaya adalet, hakkaniyet ve merhamet ilkeleri çerçevesinde nizam ve intizam kazandıran bir gökkubbe’nin yeniden dimdik, capcanlı dirilişine karşı çıkarılacak üçüncü dünya savaşı.

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI, ÇİN VEYA RUSYA ÜZERİNDEN ÇIKARILMAYACAK

Çin’in gelişini durdurmaya karşı çıkarılacak deniyor. Bir defa soruları doğru sormasını bilmeliyiz: Çin geliyor mu ki? Çin, kapitalistleşiyor ve kendini inkâr ederek intihara sürükleniyor: Çin yok olmaya geliyor: Kapitalistleşen Çin’in beş bin yıllık Çin medeniyetinin üzerine sünger çektiğini, dolayısıyla intihar ettiğini göremiyorsanız neyi görüyorsunuz peki?

Kendini inkâr eden Çin üzerinden üçüncü dünya savaşı ancak yanlışlıkla çıkar, bir hata kıvılcımıyla, Tayvan meselesini patlatmak gibi bir yanlışlık üzerinden çıkar ama bu da çok çabuk sona erer, lokal bir çatışmaya dönüşür.

Benzer gözlemleri Rusya için de yapabiliriz.

Şangay Beşlisi, alternatif bir dünya düzeni sunmuyor. Amerikan / Yahudi hegemonyasına karşı İngiliz güdümlü bir dünya sunuyor.

Küresel sistemi ve meşrûiyetini sorgulayacak bir sahiciliği, sahici ve köklü temellere ve vaatlere sahip değil Çin.

İslâm dünyası sahip ama.

Gazze, bunu ispatladı.

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI YİNE İSLÂM’A KARŞI ÇIKARILACAK…

Gazze direnişi, insanlığın haysiyetini nizam-ı âlem / ümmet fikrine (her şeyin anası / kökü olduğu bilincine sahip hakîkî Müslümanların koruyabileceğimi ve kurtarabileceğini dünya âleme ispat etti.

En zor şartlarda bile insanın haysiyetini sadece Müslümanlar kurtarabilir, dedi Gazze bütün dünyaya.

İnsanlığın haysiyetini koruma fikrine sahip güçlü ve asil bir fikir, insanlığa insanca yaşayacağı bir gelecek vadedebilir.

Modern ve/veya postmodern Batı uygarlığı hümanizm üzerinden kuruldu ama hümanizm bir tanrı arayışıydı, insana insanlığını hatırlayacak bir tanrı arayışı. Fakat bu arayış, sağlam, sahici felsefî temellerden yoksun olduğu için insanın tanrılaşmask çabasına dönüştü ve kendi temellerini dinamitleyecek yıkıcı dinamikler üzerinden kendini varetti.

İnsan tanrılaştırıldı. Tanrılaşan Batılı insan azmanlaştı, dünyayı kan gölüne çevirdi. Batı düzeni kan, gözyaşı, katliam demekti. Müslüman nizam-ı âlemi ise, inşa, ihya, nizam ve intizam yani sulh düzeni.

Müslüman dünya nizamını yeniden tesis etme potansiyeline sadece Osmanlı’nın çocukları sahip’ti. Gazze, Osmanlı’nın bedenen yok olduğunu ama ruhen yaşadığını, dipdiri olduğunu gösterdi dünyaya. Osmanlı adalet, merhamet ve hakkaniyet nizamı ve vaadi demekti. Osmanlı’yı Osmanlı yapan ise, Karahanlılar ve Selçuklu’nun kurduğu Ehl-i Sünnet Omurga’nın konumlandırıcı ve korucuyu gücü olmasıydı.

O yüzden büyük tarihçi Arnold Toynbee, Osmanlı’nın çökertişini Ehl-i Sünnet’in çökertilişi olarak tarif etmişti.

Küresel sistemin sahipleri, Ehl-i Sünnet Omurga’nın en velûd toprağı Osmanlı’nın has çocukları Filistinlilerin insanın haysiyetini koruyan, insanlığa adalet, hakkaniyet ve merhamet ilkeleri çerçevesinde bir ümmet fikri, bir nizam-ı âlem fikri sunan güçlü bir akîde, fikir ve siyaset fikrine dayandığını gördükleri için İslâm dünyasında Ehl-i Sünnet’in kalesi Osmanlı’yı çökerttiler, çocuklarını başsız, sahipsiz bıraktılar ve İslâm dünyasının başına bin yıllık bir çıbanbaşı olarak Şia’yı tarih sahnesine çıkardılar. Önce, son yüzyıla kadar Ehl-i Sünnet Omurga’nın yegâne temsilcisi hilâfetin makarrı Osmanlı’ya saldırdılar, sonunda Osmanlı’yı bedenen de olsa tarihten sildiler.

Önce Osmanlı ile savaşan Haçlı vandalizmi şimdi, geleceği, Ehl-i Sünnetin yerine Şia’yı öne çıkararak, Şia’nın bütün İslâm dünyasına yerleşmesini sağlayarak üçüncü dünya savaşını İslâm’a karşı İslâm üzerinden hayata geçirmek istiyorlar.

Doğrusu, İslâm dünyasında yaşanan gelişmelere bu perspektiften bakmak ve İran’ın neden bu kadar öne çıkartıldığını, önünün alabildiğine açıldığını, sürekli olarak hem mağdur durumuna düşürüldüğünü hem de mağdur duruma düşürülen Filistin başta olmak üzere başka Müslüman coğrafyaların hâmisi konumuna yerleştirildiğini göremediğimiz sürece hem dünyada yaşanan gelişmeleri kavrayamayız hem de benim yaptığım okunmaların mezehbî okumalar olduğu yanılgısına düşmekten ve beni mezhepçilik yapıyor diye yaftalamaktan kurtulamayız.

Filistin hadisesini İran’ın güya sahiplenmesi, İran’ın Suriye, Irak, Lübnan, Filistin, Körfez ülkeleri ve Yemen’e yerleştirmesi, hep İslâm’a karşı İslâm Savaşı stratejisinin bir uzantısıdır. Filistinli mazlumların lideri, güzel adam, mazlum Müslüman İsmail Haniye’nin Tahran’da suikasta kurban gitmesi aslâ tesadüfi bir hadise değil. Lübnan Hizbullah’ının lideri Nasrallah’a “Tahran’a gelme, seni koruyamayız” diyen İran yönetiminin Nasrallah’tan bin kez daha korumasız olan Heniye’yi Tahran’a davet etmesi, Heniye’nin esrarengiz bir şekilde şehit edilmesi hâdisesi söylediklerimi doğruluyor.

MEZHEPÇİLİK YAPMIYORUM, İRAN TEHLİKESİNE DİKKAT ÇEKEN BİR TARİH FELSEFESİ YAPIYORUM

Ben İran tehlikesine dikkat çekerken mezhepçilik yapmıyorum, güçlü olduğunu düşündüğüm bir tarih felsefesi yapıyorum ve düşünme melekeleri dumura uğrayan Müslümanları Müslümanca düşünme çabasına davet ediyorum.

Bendeniz, mezhep çatışması üzerinden bizi birbirimize düşüreceklerini, İran’ın önünün o yüzden bu kadar açıldığını söylüyorum. İran, İslâm’ı değil Pers emperyalizmini düşünerek hareket ediyor. Eğer öyle olmasaydı son yirmi yılda bölgeye yerleştirilmez ve sadece Suriye’de yarım milyon Sünnî Müslümanı hunharca ve zevkle katletmeye kalkışmazdı.

Özetle… Üçüncü dünya savaşını İslâm-içi bir savaşa dönüştürüp, İslâm’ın tarih yapan gücünü, Ehl-i Sünnet Omurga’yı tarihten silerek, Filistin’de görüldüğü üzere barbar, vahşî düzenlerinin önlerindeki en büyük tehdidi yok edebileceklerini ve böylelikle bir taşla iki kuş vurarak, çöken Batı uygarlığının biz birbirimizle boğuşurken sıyrılıp dünya üzerindeki hegemonyasını sürdürmeyi başaracak bir imkâna kavuşacağını görelim, diyorum.

Ben mezhep çatışmasını savunacak adam mıyım? Olacak iş değil.

Aksine İran’ın küresel sistem tarafından Ehl-i Sünnet’i çökertmek için maşa olarak kullanıldığını görüyor ve şımartıladıkça şımartılan, İsrail’le ve Batılı güçlerle gizli işbirliği yapan, danışıklı dövüş oynayan İran’ın derhal durdurulması gerektiğini söylüyorum.

İran durdurulamazsa, İslâm dünyasının içerden kan gölüne dönüştürülmesi projesi de engellenemez. Ve İslâm dünyasının sahici, sağlam Ehl-i Sünnet temeller üzerinden yeniden ayağa kalkması ve zorba küresel sistemin sona erdirilmesi asla mümkün olamaz. Çin de, İran da küresel sistemin gönüllü köleleri ve maşaları çünkü.

Bu yazıyı -özür dileyerek- dikkatle okuyup üzerinde derinlemesine düşünmenizi istirham ediyorum.

Vesselâm.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Yusuf KAPLAN Arşivi