Yeni dinler geliyor
Artık sağda solda Tengri’cilerimiz de var. Deist’ten geçilmiyor zaten.
Şimdi artık tersinden vahdet-i vücudçu Panteistlerimiz de var. Tanrı evrenin içinde içkinmiş.
Vahdet-i vücudçulara göre Tanrı da içkin.
Geçenlerde bir avukatla tanıştım, o da “Deizm’in akaidi”ni ve “ilmihali”ni yazıyor. Biri de çıkar, ibadetini tanımlar, zikir, dua derken alsana modern bir din daha.
Zaten bizde adını koymasalar da Scientologyist Müslümanlarımız da olur bu gidişle. Siber dünyada, artırılmış sanal gerçeklik, TransHumanizm, MetaVerse, LucidDream, Astral Turizm dünyasında bilim kurgu tadında kurgulanmış bir dinden söz ediyoruz. Birileri için bilim ve teknoloji her şey artık! Plandemide bunu gördük. Kader, rızık ve ecel konusunda insanların nasıl savrulduklarını da gördük.
Bunların en tehlikelisi bu inançları “İslam”ın içine sokmaya çalışmaları. Hatta “din budur”. Bu yeni “din” telakkisi “varolan din’e karşı yeni bir din” anlayışına dayandığı için çok daha tehlikeli.
Ben yıllar önce Akdeniz Üniversitesi’nde “Tengrici, Kemalist, sol ulusalcı” akademisyenlerle tanıştım. Bugün daha çok MHP’nin genç tabanını hedef alan bir akım.
Bunun tarihi arka planında Hilalci-Bozkurtçu tartışması vardı. Sentezciler, Türk-İslamcılar, “Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslüman” derlerdi, “önce Türk müsün, Müslüman mı” diyenlere. “Türk-tipi bir Müslümanlık”tan söz ederlerdi, ikisinden de vazgeçmek istemeyenler.
Bugünkü Maturidi-Eş’ari tartışmasının arkasında bu düşünce var. “Türk İslam”, “Arap İslam” ikilemine bugün bir de “Fars İslam” eklendi. Bunu mezhebi planda “Vehhabi, Şii, Sufi” şeklinde özetlemek mümkün. Biz Çeçenistan’ı ve Mali’yi bu kavgada kaybettik!. Türkiye de bu kavganın içine çekilmeye çalışılıyor.
“Amerikano İslam” projesini biliyoruz. FETÖ böyle bir projeydi. Bir de Euro İslam var. Çerçevesini AB protokolleri ve AİHM’nin içtihadlarının çerçevelediği bir din. Zaten “Atatürkçü İslam” Laiklik ilkesi çerçevesinde “Dinde Reform” öngörüyor. Bunun anlamı “Protestan İslam” Din bireysel planda vicdanlara, toplumsal planda mabedlere hapsedilecek, ekonomik, siyasi ve toplumsal hayatta ve özellikle de kamusal alanda görünür olmayacak. Zorunlu din dersleri aslında tedrici olarak bu yeni din’in misyonerliği içindi ve ben de o günlerde buna karşı “Bu Din Benim Dinim Değildir” diye bir kitap yazmıştım. “İmam okulları” da aslında çok partili döneme geçişte bunun için örgütlendi ama beklenen olmayınca İmam-Hatip düşmanlığı başladı.
Bakın bu süreçte “The Cemaat” yapıları dışında bütün cemaat yapıları tasfiye edilmeye çalışılacak. “The Cemaat” bir çeşitlilik, folklorik ve kültürel bir renk olarak korunmaya çalışılacak. Mesela Mevlevilik üzerinde yapılmaya çalışılan bu. Cemevlerine yönelik de böyle bir oyun var. Orada bir de “Ali’siz Alevilik” projesi var. Biliyorsunuz bir de “Halksız Demokrasi” örgütlendi, darbeciler eliyle bu memlekette.
Bir de bu kesimi kontrol etmek için “Kalkancı Tarikatı” benzeri, aslının yerine ikame edilecek geçiş dönemi tarikatlarına ihtiyaç var. Zaten para ve iktidar ilişkilerine girenlerin akıbeti malum. Onlar parayı da makamı da paylaşamayacakları için dağılacaklar. Birbirlerini kasetle, dosya ile tehdit edecekler. Bunların çoğu ulusal ve uluslararası istihbarat örgütlerinin oyuncağı olur. Ya da siyasilerin kullandığı “ucuz oy depoları”na dönüşürler.
Afrika’ya gidin kimi tabiata tapıyor, kimi ruha, kimi cinlerin peşinde. Senegal’de bile, herkes cincilerin peşinde. Asya’ya gidin, Hindistan’daki Müslüman topluluklar içinde geleneksel toplulukların İslam anlayışlarının ciddi anlamda sorgulanması gerekiyor.
Bu durum sadece Müslüman topluluklarda değil, Mesela Japonlar güneşe tapıyorlar ve kutsal bir ruha inanıyorlar.
ABD’de de say say bitmez birçok din var. Ezoterik örgütler antik inançlar yanında, uzaylılar ile ilgili kozmik dinlere inananlar da var. Kimi zaten hiçbir şeye inanmıyor. Hindistan’da ineğe tapan da var, fareye, cinsel organa tapan da!
İnternet ve cep telefonun yaygınlaşması ile herkes doğru-yanlış her bilgiye ulaşmaya başladı.
Bu sistemin başındakiler Checking ve Monitoring sistemi ile yapay zekâ desteğinde tüm dünyada kendi istemedikleri bilgileri silerek erişimi engellerken, kendi fikirlerini kolayca dünyaya yayma fırsatı buldular. Siyaseti, bürokrasiyi, akademiyi, eğitim kurumlarını, moda akımlarını, sanatı, medya’yı, sivil toplumu, sermaye gruplarını kullanarak yeni inanç ve fikirleri aşılamaya, yaymaya başladılar.
Subliminal mesajlar, bioHacker’ler, uzaktan algılama, artırılmış gerçeklikle insan aklı ile oynamaya başladılar. Türkiye bu saldırılara, uluslararası sistemle birlikte hareket etme adına kapılarını sonuna kadar açmış, en vahşi saldırılar altında bir ülke. Zaten bu sistem de, Türkiye’yi, din ve tarih, coğrafi konumu itibarı ile rol model olarak kullanmak istiyordu. Plandemi sürecinde de zaten gönüllü kobaylar haline getirilmedik mi? Evet, acımasız bir şekilde, dini, mezhebi, etnik, ideolojik, politik, felsefi ve vicdani kanaat farklılıklarına dayalı gruplar birbirine karşı kışkırtılarak aslında bir yandan “atomizasyon”, öte yandan “nötralizasyon”a tabi tutuluyoruz.
Bizi bize kırdırarak etkisizleştiriyorlar. Sonuç “Agnostizm”, neye ve kime, ne kadar inanıp güveneceğini bilmeyen bir toplum. “Z kuşağı” dedikleri bu anlamda, kimliksiz, kişiliksiz, Şahsiyet ve Ferdiyet sorunu yaşayacak, din, ahlak, gelenek ve biyolojik cinsiyet aidiyetinden bağımsız, zaman içinde Klonoid/Kimerik GenomikSiborg GENDER BİREY’lere döndürülmeye çalışılıyor.
Daha yolun başındayız. Ahlaksızlık bile, pozitif ayrımcılığa tabi bir akım olarak artık fahişe ve türevlerinin toplandığı fuhşiyat topluluğu LGBTQI+ olarak tanımlanıyor. Her şey çoğul olacak.
Her tekil insan bir BİREY olarak aile bağlarından bile azade olacak. Gay bir baba, lezbiyen bir anne (Anne-baba ne demekse, çünkü artık bu şeyler akışkan ve değişken olabiliyor) çocuklardan biri biseksüel, biri ensest, akrabalar pedofolik, arkadaşların kimi deist, kimi agnostik falan! İstanbul Sözleşmesi, Lanzarotte ile aileyi dağıtmayacaksınız, gençliğin bu hale gelmesinde hepimizin sorumluluğu var.
Bu işin sorumluları toplumun sinir uçlarında tepinmeyi bırakıp en azından sussunlar. Yoksa gün gelecek sabır taşı çatlayacak, o gün susturulduklarında kendilerine acıyan da olmayacak!
Hadi şimdi, Müslümanız diyenler, iman ettik dediğiniz kitabı bir okuyun.
Gerçekten orada yazılanlara, Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Resulün hayatına bakın ve onun sözlerine kulak verin.
“Ey iman edenler, (iman ettik diyenler) iman edin”.
Bu olmadan sizi kimse kurtaramaz. Kimseye bel bağlamayın, kendi nefsinize de. Kafanızı kiraya vermeyin, din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinmeyin. Yarın çok geç olabilir.
Selam ve dua ile.