1 MAYIS’IN ARDINDAN!
1 Mayıs ilk kez bu kadar geniş katılımlı kutlandı. Meydanlar her kesimden, her renkten insanlarla doluydu. Ülkenin barış ve esenliğine halel gelmedi ya, bizi en çok sevindiren bu oldu!
Bu yıl ilk kez kendilerini “Antikapitalist Müslüman Gençler” diye tanıtan bir gurup zuhur etti. Bu zuhuratı birkaç şekilde değerlendirmeye tabi tutarsak ilk önce şunu söyleriz; dünün genç iken idealist geçinen muhafazakâr kesimi, bu günün orta yaşlıları ve büyükleri aristokrat olma yolunda epeyce mesafe kat etmişlerdir. Bu tablo karşısında bir kesim, muhafazakâr kimlikteki bu zemin kaymasını fark edip bir “direnç noktası” oluşturmak adına, “kökü maziye dayanan” yeni bir arayış içine girmişlerdir diyebiliriz.
İkincisi ise; son zamanlarda demokratik standartların yükselmesi karşısında, bu durum her ne kadar muhafazakâr kesimi memnun etse de, daha önce örselenmiş ve kimliklerindeki zemin kaymasına yol açmış boşluğu doldurmak adına “İslam’ın aksiyonel yönünü ortaya koymak” istemiş olabilirler.
Her iki yaklaşımında samimi olduğunu kabul etsek dahi kulağa hoş gelen “Antikapitalist Müslüman gençler” tabirinde “metodolojik” hatalar var! İyi niyet her yerde doğru sonucu vermez. Bu projenin bünyesinde “İslam’a Müslümanlar üzerinden veya ideolojiler üzerinden elbise giydirme” potansiyeli barınmaktadır.
Bir kişi kendisini “solcu, sağcı, liberal, İslamcı” veya başka sıfatlarla tanımlayabilir. Ama İslam’ı kendi ideolojik düşüncelerine indirgeyip alet edemez. İslam, her halükarda bütün ideolojilerin üstünde “iman esaslarını içeren” bir değerler manzumesidir. İslam’ın bu değerlerini yeni keşfetmişçesine “kendi ideolojik çizgisine çekme gayretleri” İslam’a zarar veremez. İslam mağlup olmaz, o daima galiptir.
Bu gün kendilerini “Antikapitalist Müslüman Gençler” diye tanımlayanlar, yarın “anti sosyalist Müslüman Gençler “ diye tanımlamayacağı ne malum! Bu topraklarda Müslüman’ın “aristokrat” olması gerektiğini savunan, sermayedar elitistlerde var! Aynı şekilde sırça köşklerde oturan ve “sosyalist olmak özel mülkiyeti reddetmek anlamına gelmez” diyenler de var. İslam’ın paradigmal düzleminde “anti-kapitalizm, anti-sosyalizm veya aristokratlık arasında gidip gelen” bir yapı mı var? Asla! İslam “ifrat” ve “tefrit” noktasında durmaz, kendi çizgisinde “orta yolu” tercih eder.
İslam; her şartta zulme, sömürüye karşı çıkan bir dindir. Zengini başıboş bırakmaz ve kontrol altında tutar. Aynı zamanda zenginliği teşvik eder ki faydası daha fazla olsun diye! Bu mekanizmada fakiri ihmal etmez ve sonuna kadar gözetir.
Kapitalizmin “büyük balık küçük balığı yer” yaklaşımı, İslam söz konusu olduğunda “büyük balık küçük balığı gözetir” anlayışı hâkimdir. “zekât ve infak”, İslam’ın “paylaşım” noktasında ulaştığı zirvedir.
Müslüman’ca yaşamın olmadığı yerde İslam “palyatif tedbirler” sunmak zorunda da değildir. Ama İslam’ın yaşanmadığı her yerde Müslüman’ca yaşamaya, Müslüman’ca tavır takınmaya veya Müslüman gibi ölmeye de mani bir durum yoktur. Bu manada sömürüye, kapitalizmin “sınır ve ahlak tanımaz” anlayışına karşı İslam’ın ve Müslümanların tavrı elbette antikapitalisttir.
Bu manada 1 Mayıs kutlamalarını da anlamlı bulmuyor değilim. Taksim Meydanı’nda ilginç bir tabloyu da anlatmadan geçemeyeceğim. Meydanda Mao ve Stalin resimleri boy gösterdi. Bu olay bana bizim “Laz uşakları” hatırlattı. Bizim Karadenizli solcu gençler, Rusya’nın dağılma sürecinde Moskova’ya lisans eğitimi için giderler. Gel zaman git zaman memleketten de ziyarete giden “yoldaşları” olur. Bizim gençleri Moskova’da ikamet ettikleri yurtta sorarlar. Rus öğrenciler; “şu Komünist Türkleri mi soruyorsunuz” derler. Düşünebiliyor musunuz; Rusya’nın Moskova’sında “komünist” diye bizim uşakları gösteriliyor. Samimi insanların hali bir başka olur, ne de olsa bizim uşaklar, ne de olsa yurdum insanı. Baksanıza bizim uşaklar Rusya’ya komünizmi ihraç ediyorlar. Peeeee…
Latife bir yana biraz Taksim meydanına dönelim. Rusya, Stalin’i müzelik yaptı, bizimkiler ise müzeden çıkarıp bayraklaştırıyor. Mao’yu sormayın. Zira “Marksizm’in gelişmiş yorumunu” Çinli sermayedarlar gayet iyi yapıyor, biz bayraklaştırsak kaç yazar! Aslında biraz yerli bir şeyler olsun diye insanın içinden geçmiyor değil! Mesela bu “Antikapitalist Müslüman Gençler” solculara özenip bazı solcuların “bu toprakların ilk sosyalisti” olarak gördükleri Şeyh Bedrettin’i simge isim olarak meydanda gösterebilirlerdi…
Antikapitalist Müslüman Çençlik’in bu aksiyonel tavırları çok şey bildiklerinden, çok donanımlı olduklarından değil, çok enerjik olduklarındandır. Bir zamanlar "İrancılık" adına “mezhep ithal etmeye çalışanlar” olduğunu da bilenlerdeniz…
Hâsılı İslam, iman ve amel esaslarını içeren değerler manzumesidir. “Müslüman” ise bu değerleri benimseyen ve ona iman eden kişidir. Bu toprakların “zihin bombardımanı ve zihin tacizleri” sizi yanıltmasın; “Şeriat” bu dinin işleyişi, yani hukukudur. Tıpkı Yahudi ve Hıristiyan şeriatlarının olması gibi! Aklımızın yön belirlediği düşünce sistematiğimiz “vahiy” referanslıdır. “Tümdengelim” metoduyla düşüncelerimiz şekillenir…
İslam’ı çağa uydurmaya çalışanlar, kendi sınırlarına çekmeye çalışanlar gaflet ve dalalet içindeler. Kim olursa olsun, bu böyledir. İslam, çağa uymaz, uyacaksa çağ İslam’a uyar. “Çağa yemin eden Allah” çağın gerçekleri üzerinden bize en güzel mesajını, Kuran’ı göndermiş ve biz de ona tabiyiz. Sıfat olarak “Müslüman” olmak bizim için yeterlidir. “Anti-kapitalist veya anti-sosyalist Müslüman ” gibi bazı eklemeler, “Müslüman” sıfatına bir katkı sağlayamayacağı gibi istismara da açıktır. İlla da İslami bir terminoloji kullanılacaksa, bu terminolojinin mutlaka “fikhi” dayanakları olmalıdır. Eylemler bu dayanaktan yoksun olduğunda Müslümanların durumu “bir kompleksin ve ezilmişliğin ifadesi” gibi algılanabilir. Oysa İslam, her şarta “galiptir” ve asla “mağlup” olmaz.
“İzzet ve şeref” Müslümanlarındır ve elhamdülillah Müslüman’ız.