Afrin’den öte
Münbiç’den önce Guta girdi gündeme. PYD’nin “teröristbaşı” yakalandı, akabinde salıverildi. BM ateşkes ilan etti. Ama dinleyen yok. Afrin çetesinin Türkiye sınır bölgesindeki yapılanması çökertildi.
Gelişmeler doğru yönde ileri doğru. Bundan sonra çatışmalar şiddetini artıracak.
Biliyorsunuz, ABD Kudüs-ü Şerif’i, İsrail’in başkenti olarak tanıdı ya elçiliği taşıma tarihini erkene almışlar. İsrail’in kuruluşunun 70. yıldönümünde böyle bir karar ne ABD’nin, ne de İsrail’in hayrına sebeb olur. Bu şu örneğe benzer: Kör fil, fincancı dükkânına giriyor. Bu adımla ABD adeta kendi kıyametine doğru yokuş aşağı koşar gibi gidiyor. Göreceksiniz, kendi kazdıkları kuyuya kendileri düşecekler. Mekerallahu! ABD’li Siyonist Haçlılar ateşle oynadıklarının farkında değiller. Kudüs’ü işgale kalkarsanız, Pandarosa kutusunun kapağını da açarsınız. O zaman haşa “kıyamete zorladığınız Tanrı” sandığınız şeytanınızın gerçek yüzünü görürsünüz ama çok geç kalmış olursunuz.
İngiliz Financial Times gazetesinin analizine göre, “ABD’nin Suriye’de sergilediği tutumundaki çelişkilerin artık sürdürülemez” ve “ABD’nin terör örgütü PKK/PYD’ye verdiği destek böyle devam ederse, bu durum NATO ülkeleri arasında doğrudan bir savaşa sebep olabilir.
ABD’nin bir hayali vardır. BOP üzerinden 22 ülkenin sınır, rejim ve iktidar yapısını değiştireceklerdi. İslam’ı ve Müslümanları teslim alacaktı, ama artık geçmiş olsun. FETÖ 15 Temmuz’da yönetime el koyacak, Ermenistan’dan özür dileyecek ve tazminat ödeyecektik. Kıbrıs’ta AB ve ABD’nin hakemliğinde BM’de bir “çözüm” üretilecek, bir de bunu kabul edecektik. BM gözetiminde İngiltere’nin liderliğinde, AB’nin komiserliğinde bir devlet çözüm olarak dayatılacaktı. Yani Lübnan tipi yeni bir Kıbrıs. Güneydoğu Anadolu özerk bölge. Sur içi İstanbul Roma’daki Vatikan gibi. Burada FETÖ’ye de bir yer açacaklar, ama burası dinlerarası diyalog merkezi olacaktı. Adana ise BOP’un merkezi. NATO’nun işgal gücü buradan bölgeyi kontrol edecek, evet evet, tekrar söyleyelim; NATO’nun gölgesinde 22 ülkenin sınır, rejim ve iktidar yapılarının değiştirileceği bir oryantasyon merkezi olacaktı. Onların planları öyle idi. Mekerallahu! Onların bir hesabı varsa, Allah’ın da bir hükmü vardı. La galibe illallah!
Tekrar Ayasofya konusuna dönecek olursak, Kudüs ile Ayasofya arasında kopmaz bir bağ var.! Bakın, bu adamlar, bugün Mekke, Medine, Kudüs üzerine karanlık planlar yapıyorlar. Derken sıra Ayasofya’ya da gelir, eğer bu ateş orada söndürülmezse... Zaten Tuva’dan ya da Tur-u Sina’dan söz eden var mı!
Ayasofya “Kıbleteyn noktası”dır. Ayasofya ile Kâbe ve Mescid-i Aksa arasında derin bağlar vardır.
İlk yapılan Ayasofya, İmparator Konstantios (337-361) tarafından 360 yılında yapılmıştır. Üstü ahşap çatı ile örtülü, uzunluğuna gelişen bazilika şeklinde düşünülmüş birinci yapıdır. Bu mabet 44 yıl sonra İmparator Arkadios’un (395-408) karısı İmparatoriçe Eudoksia ile İstanbul Patriği İoannes Chrysostomos arasında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, patriğin sürgüne gönderilmesi üzerine 404 yılında çıkan halk ayaklanması sonucunda yakılıp yıkılmıştır.
Ayasofya Roma/Bizans İmparatorluğu’nun İstanbul’da İmparator adına yapılmış en büyük kilise olup, yıkımlar sebebi ile 3. kez inşa edilmiştir. İlk yapıldığında Megale Ekklesia/Büyük Kilise olarak adlandırılıyordu. 5. YY’dan itibaren ise Ayasofya “Kutsal Bilgelik” adı ile anılmaya başlanmıştır, tanımlanmıştır. Ayasofya imparatorluk tarihi boyunca hükümdarların taç giydiği, başkentin en büyük katedrali olmuştur.
2. kilise, İmparator II. Theodosios (408-450) tarafından 415 yılında yeniden inşa ettirilmiştir. Kilise, İmparator Justinianos’un (527–565) hükümdarlığının 5. yılında, “aristokratlar”ı temsil eden “maviler” ile “esnaf ve tüccar” kesimi temsil eden “Yeşiller”in imparatorluğa karşı birleşmesi ile sonucu 13 Ocak 532’de ortaya çıkan ve “Nika İsyanı” olarak bilinen, büyük halk ayaklanması sırasında yıkılmıştır. Yani Ayasofya’nın ilk şeklinde eserler yoktur. Bugünkü Ayasofya İmparator Justinianos (527-565) tarafından Miletos’lu İsidoros ile Tralles’li Anthemios’a yaptırılmıştır. 23 Şubat 532 yılında başlayan çalışmalar, 5 yılda tamamlanmış ve 27 Aralık 537 yılında ibadete açılmıştır. O gün İmparator Justinianos, mabede girip şükrettikten sonra, Hz. Süleyman Mabedi’ni kastederek “Ey Süleyman seni geçtim” diye bağırdığı rivayet edilir.
Yahudi ve Hristiyan geleneğinde Hz. Davud ve Hz. Süleyman peygamber değildir. Zebur da, bir dua ve zikir kitabıdır. Her ikisi de dindar birer kraldır. Onun için Süleyman mabedini geçen bir eser ortaya koyduğu düşüncesindedir. Burasının Kudüs’e benzer bir hac yeri olmasını arzulamaktadır.
Kuşkusuz Hz. Musa’nın kavmini Kudüs’e doğru götürmesi ve Tevrat’taki Kudüs’e yönelik övücü sözler önemlidir, ama zaten başında Ayasofya’nın ilk inşasında da Kudüs’e nisbet vardır.
Hz. Peygamberin doğumu 571, Hz. Peygamberin nübüvveti 610-632 arasıdır.. Hz. Muhammed (s.a.v) 40 yaşında Peygamber oldu. 23 yıllık Peygamberlik devresinin 13 yılı Mekke’de geçti. Ayasofya’nın ilk inşası Hz. Peygamberden öncedir.
Ebu Eyyüb el Ensari’nin İstanbul’da vefatı 669 civarında olduğuna göre, 537’de restorasyonu Resululahın doğumundan 34 yıl kadar öncedir. İlk inşası ise 250 yıl kadar öncedir. Ebu Eyyüb el Ensari’nin İstanbul’a gelişi ise 3. Mabedin inşasından 130 sene sonradır.
Mimari proje olarak, tespitler şu şekildedir: “3. Ayasofya’nın mimarisindeki yenilik geleneksel bazilikal plan ile merkezi kubbeli planın bir araya getirilmesidir. Yapının üç nefi, bir apsisi, iç ve dış olmak üzere iki narteksi vardır. Apsisten dış nartekse kadar uzunluk 100 m. genişlik 69.50 m.’dir. Kubbenin zeminden yüksekliği 55.60 m., çapı ise kuzey güney doğrultusunda 31,87 m, doğu batı doğrultusunda ise 30.86 m.’dir.”
Ayasofya’nın sütun ve mermerleri Aspendos, Efes, Baalbek, Tarsus gibi Anadolu ve Suriye’deki antik şehir kalıntılarından getirildiği söylenir. Beyaz mermerler Marmara Adası’ndan, yeşil somakiler Eğriboz Adası’ndan, pembeler Afyon’dan ve sarılar Mısır Kuzey Afrika’dan getirilmiş. Yapının iç kısmında mermer bloklar ayrılarak simetrik şekiller ortaya çıkarılmış, Efes Artemis Tapınağı’ndan getirilen sütunların neflerde, Mısır’dan getirilen 8 adet porfir sütununun ise yarım kubbeler altında kullanılmıştır. Yapıda 40’ı alt galeride, 64’ü üst galeride olmak üzere toplamda 104 sütun vardır.
Önemli süslemeler, mozaikler ve ikonlarla kaplı Ayasofya’nın dev bir altın çanı olduğu da rivayet edilir ama fetihten sonra bu altın çan bulunamamıştır. 6. yüzyıla, resimli mozaikler ise ikonaklazma olarak bilinen 730-842 yılları arasındaki “Tasvir Kırıcılık / Put kırıcılık” döneminde tahrip edilmiştir. Mabetlerdeki heykel ve ikonların kırılması, İslam ve Yahudi etkisi ile Putperestlik şeklinde algılanarak tahrip edilmiştir. Daha sonra Katoliklerin ve bazı Ortodoks kiliselerinin de sahiplenmesi ile 900’lü yıllara doğru tahrip faaliyeti durmuştur. Anadolu’da tahrip edilen birçok heykeldeki kırıklar o döneme aittir. Bu konuya yarın da devam edelim mi? Selam ve dua ile.