Ah şu insan!
İnsan çok zalim ve cahildir. Kitap “Allah’ın cahil ve zalim bir topluluğa yardım etmeyeceğini” söyler. İnsanların çoğu da zalim ve cahildir. İnsanoğlu sabretmeye meyyal değildir ve acelecidir. Onun için kitap “…sabredenler ve sabrı tavsiye edenler”den sözeder. Yaratan yarattığı kulu tarif ederken kitabında “insanın menfaatine çok düşkün” olduğunu söyler. Menfaatçilerden sakının. İnsanın önünde onu cehenneme sürükleyen yolda bir diğer zaaf noktası “İnsanoğlunun haris (ihtiras sahibi/Muhteris) olması ve cimri”liğidir. İnsanlar “kıskanç ve haseddir”ler. İnsan bu konularda zayıf yaratılmıştır. Ve bu belalardan ancak iman, ahlak ve ilimle kurtulabilir. Bu hastalıklara yakasını kaptırırsa “Belhum adal” olma yolunda ilerler, değil ise “ekmel-i mahlukat”, “eşrefi mahlukat olma yolunda ilerler.. Yaratılış gayesi ile barışır ve münevver olur, irfan sahibi olur.
Ama öte yandan, Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister. Mecazi anlamda O’nun halifesi, yani rızasının tecellisinin vesilesi oluruz.
Bu anlamda kimse kendi nefsine güvenmemeli. İnsanoğlu haddini bilmelidir. Hiçbirimizin varlığı, hiç kimsenin arzularının gerçekleşmesinin ya da korkularından emin olması için yeterli değildir. Allah’ın kimsenin yardımına ihtiyacı yok. Kendini ya da bir başkasını bu anlamda mutlaklaştıranlar yaptıkları şeyin üzerinde yeniden düşünmeleri gerek.
Biz yokken de bu dünya dönmeye devam ediyordu, biz göçtükten sonra da dünya devam edecek, ta ki kıyamete kadar.
İnsanoğlu ne kadar faydasız işlerle ömür tüketiyor.
Faydalı şeyleri ise hemen silaha döndürüyoruz. Uzayı keşfe çıktık, bilim, GENOM derken, atom altı parçacıklara ulaştık. Madde’nin 4. halini keşfettik, maddenin yapısını dönüştürebiliyoruz artık. Hücrenin sırrını büyük ölçüde çözük gibi. Sahi geriye ne kaldı. Bilişim deseniz, dünya artık global bir köy.
Zenginlik ve fakirlik ya da her şey Allah’ın iradesinin içinde, biz O’nun rızasına tabi olmalıyız. Haramlardan ve mekruhlardan sakınmalı ve helal ve mübah dairesinde kalmalıyız. Azimeti kendi nefsimize, ruhsatı kardeşlerimize öğütlemeliyiz.
Yaratılmış, beşeri ve maddi olan hiçbir şey mutlak ve vazgeçilmez değil. Baki olan yalnız Allah’tır. Bir ve tek olan Allah’tır. Öncesi ve sonrası olmayan, mekâna ve zamana bağlı olmayan sadece O vardır. Doğmamıştır ve doğrulmamıştır. O’nun varlığı, beşeri olanın idraki dışında kalır. Kaldı ki biz sivrisinek misalinden bile yeterinde bir ders çıkartmamışken neyi konuşacağız.
“Şu geldi şöyle oldu”, “bu giderse böyle olur” gibi kurgulardan aklımızı kurtarmamız gerek. Determinizmi din edinemeyiz. Sünnetullaha ve eskilerin tecrübelerinden ve bize verilen bilgilerden yola çıkarak bir takım kestirimlerde bulunabiliriz. Ama unutmayalım ki bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şeri gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir. Herkes için ancak yaptığının karşılığı vardır.
Sahi, daha önce de sordum: Babam kız olsaydı ben kim olurdum.
Bir ara yine yazmıştım: Talut- Calud olayını nasıl anlayacağız? Hz. Ömer Halid b. Velid’i niçin azletmişti. Adamın hiçbir eksikliği yoktu, yanlış da yapmamıştı, şikâyet de yoktu. Ama Hz. Ömer Halid b. Velid’i azletti. Çünkü Müslümanlar zaferi Allah’tan değil, Halid b. Velid’den bekliyor olacaklardı. Hz. Ömer, zaferin Allah’tan geldiğini anlatmak için Halid b. Velid’i azletti. Zafer de yenilgi de Allah iradesi içindedir. Şüphesiz Allah cahillere, zalimlere, fasıklara, münafıklara, müfsitlere yardım etmeyecek. Onların üzerine pislik yağdıracak, onların işlerini sarp dağlara sardıracak.
İnsan ne anlamsız korkulara kapılıyor, ne garip heva ve hevesler peşinde koşuyorlar. İnsanoğlu çoğu zaman kaçtığını sandığı şeye doğru koşar aslında.
Düşünün bir: Kaderinizi mi değiştireceksiniz. Haşa! Ben kaderiyeci değilim. Hani akıllı olmayı erdem kabul edip akılcı olmaktan kaçınmak gibi bir şeyden söz ediyorum. Allah Kadir-i Mutlaktır değil mi? Allah mutlak iktidar ve irade sahibi, “ol” deyince olduran “öl” deyince öldüren, ezeli ve ebedi olan değil mi olan eceliniz gelmeden ölmeyeceksiniz ve onu bir saniye bile geciktiremezsiniz. Rızkınızdan 1 gram az ya da çok yemeyeceksiniz. Bu yediklerinizin helal ya da mübah ya da haram veya mekruh olup olmadığı sizin imtihanınızla ilgili, irade-i cüz’iyenizle verdiğiniz bir karardır.
Gereksiz korkular, basit heva ve heveslerle hayatımızı zehir ediyoruz aslında. Gereksiz korkular üretiyoruz, ihtiraslarımız peşinde koşarken aslında ömür tüketiyoruz.
Hiçbir ölümlüye bel bağlamayın. Göklerin hazinesinin anahtarı Allah’tan başka kimsenin elinde değil. Allah kullarını görür, duyar ve bilir. Peygamberler aracı değil elçidir. Âlimler ve zahidler Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesidirler. Din ve devlet büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin.
Allah’ın ipinden tutunanlar kurtuluşa erenlerden olacaktır. O’nun ipini bırakanlar ise helak olacaktır. Hiç kimse Allah’ın iradesinin dışında değildir. Hayır da şer de O’nun iradesi içindedir. İman edenler ise O’nun iradesi içinde aynı zamanda rızasına tabidirler. “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden helak olmak” istemiyorsak, haksızlıklar karşısında susanlardan olmayacağız.
Başımıza gelen şeyler ya yaptıklarımızın karşılığıdır, ya da bir imtihandır. İmtihan şekli ise malımız, canımız ve sevdiklerimizle eksilterek ve artırılarak olabileceği gibi, Allah zalim ve müfsid birilerini başımıza musallat ederek, onların azabını artırırken de bizim ellerimizle onları cezalandırmak ve mazlumlara yardım ederek bizim derecemizi yükseltmek istemektedir. Dolayısı ile O’nun her işinde bir hikmet ve ölçü vardır.
Hepimizin tüm işlerinde, devlet idaresinden, sosyal sorumluluklara, ticaretimizden aile hayatımıza kadar, her alanda bu ilkeler üzerinde düşünüp, birbirimize nasihat ederek, yardım ederek Hakk’ın rızası istikametinde yolculuğumuza devam etmeliyiz. Yoksa halimiz yaman!
Selam ve dua ile.
Not: 1- Murat Ülker, Şehir Üniversitesi ile ilgili, iletişim danışmanı aracılığı ile açıklama gönderdi. Bütün taahhütlerini yerine getirdiğini ve kurumların yönetim kadrolarının farklı olduğunu ve herkesin kendi kararlarını kendilerinin verdiğini söylüyor. Bu bir, ikinci bir konu da Şehir Üniversitesi ile Halk Bankası arasındaki kredi anlaşmazlığına kendilerinin taraf olmadığını belirtiyor.
Not: 2- Osman Kavala avukatı aracılığıyla, geçen gün iş ve siyaset dünyasındaki kişilerin aile ilişkileri ile ilgili yazımdaki alıntı bilgiler hakkında kendisi hakkındaki birtakım iddianın doğru olmadığını söylüyor, cezaevinden gönderdiği mesajında. İddia şu idi: Muhammed Dahlan’ı tanıdığı, 15 Temmuz sürecinde 2 kez görüştüğü, Dubai’deki toplantıya FETÖ’cülerin de katıldığı iddiaları. Kavala bunları reddediyor. 30 yıldır Dubai’ye gitmediğini, Dahlan’ı tanımadığını, PKK’ya yardımının ve FETÖ ile ilişkisinin söz konusu olmadığını söylüyor.
Bilgilerinize.