AKDENİZ’DE DİPLOMATİK FAHİŞELİĞE PİRİM YOK!
Rumlar, Akdeniz’de petrol ve doğalgaz sondaj çalışmalarını başlattı. Ardından Türkiye’nin hamasetli tavrıyla karşılaştılar. Bu tavır karşısında “Türkiye ile savaşacak güçlerinin olmadığını” perdesiz bir şekilde ifade ettiler. Türkiye, kararlılığını göstermek adına petrol ve doğalgaz araştırması yapmak üzere Piri Reis adlı araştırma gemisini palyatif bir tedbir olarak seyrüsefere yolladı.
Akdeniz’deki Rum, İsrail ve ABD işbirliği bayağı ilerledi ve Akdeniz’de sofrayı kurdular. İşi nimet paylaşımına getirdiler. Açıkçası platform kuruldu. Sıra pazarlığa gelmişti ve tam bu esnada Rumlar “Türkiye ile egemenlik haklarına saygı gösterme şartıyla petrol ve doğal gaz konularında işbirliğine hazır olduklarını” söylemeye başladılar…
Doğrusu “bizimkiler işini bilir” rahatlığını kendimizde görmek isterdik; ama içimize sinmeyen, tatminsiz bir durum var ortada!
Bizans entrikalarını bildiğimiz için endişelerimiz var!
Türk halkı; “nispetle, hamasetle, Piri Reis’i Akdeniz’e göndermekle, uluslararası haklılığını nereye kadar lehimize çevirebiliriz, iş başa düşecek mi?” sorularına yanıt bekliyor!
Başbakan Tansu Çiller’in başbakan olduğu 1996 yılını hatırlayalım! O tarihte çok önemli bir olay olmuştu!
Bu olay, Ocak 1996’da Ege’deki Kardak Kayalıkları’nda gerçekleşti. Aralık 1995 yılında Türk bandıralı bir gemi karaya oturunca Yunanlılar “deniz kazasının kendi karasularında olduğunu” iddia ettiler ve daha sonra Yunan bayrağını kayalıkların üstüne dikiverdiler. Başbakan Tansu Çiller, bu eylem ve söylem karşısında “o bayrak inecek, o asker gidecek” deyip sat komandolarımızı yolladı, olayı yerinde ve anında çözdü. Başbakan Çiller, “kayalıktır, işe yaramaz, keçi bile otlamaz” denen kayalık için bu iradeyi göstermişti. Zira ortada başka önem atfedilecek durumlar söz konusuydu. Kaldı ki, Akdeniz’de başta İsrail’in, Rumların ve diğer uluslar arası şirketlerin petrol ve doğalgaz açısından iştah kabartacak zenginliğe sahip olduğunu gördük! Artık, Kıbrıs adasının “yüzen savaş gemisi” olmasından öte anlamlar ifade ettiğini biliyoruz!
Akdeniz’de kamuoyunun bilmediği başka bir hukuki durum varsa, açıklanmalıdır. Onlar platform kurarken, bizim de “araştırmaya devam” dememiz, bizim haklılığımızı ne derece ileri taşıyabilir, doğrusu bilmiyorum!
Onlar pazarlık şartlarını ileri sürerken, sözlerimiz “retorikten, hamasetten” ileri bir anlam taşımıyor olmalı ki, bu pişkinliği gösterebiliyorlar!
Bakalım Türkiye’nin Akdeniz’de geleceği nasıl belirlenecek, bunu zaman gösterecek!
Türkiye’nin davasındaki haklılık iddiası, Rumların “diplomatik fahişeliğine” pabuç bırakmayacaktır.