Amerika’nın kaderi ve dünyanın geleceği
Çağ, Batı demek, Batı uygarlığı demek. Avrupa, kurucusu; Amerika ise koruyucusu.
Çağ üzerinde düşünmek, Batı üzerinde, Batı hegemonyasının tezahürleri ve dünyanın geleceği üzerinde düşünmek demek.
Dünya tarihini Batılılar yapıyor iki asırdır. Tarihin yapılmasında Batı uygarlığının dışında hiçbir medeniyetin belirleyici rolü yok: İki asırdır sadece Batılar “üretiyor”, bütün dünya da “tüketiyor”.
Düşünceyi, hayatı, kültürü, sanatı, siyaseti, kısacası hayatın sürmesini sağlayan teorik ve pratik her şeyi, sadece Batılılar geliştiriyor, bütün dünya da tepe tepe tüketiyor –tabir câizse.
Öyle değil mi?
ÇİN’İN KENDİNİ İNKÂRI, İNTİHARINI GETİRECEK..
İyi de, neden böyle peki? Neden sadece Batılılar üretiyor, bütün dünya da tüketiyor?
Çinliler üretmiyor mu? Ya Japonlar, Hintler? Onlar da üretiyor ama sadece Batı’da üretileni üretiyor ve tüketiyor!
Bu durum normalmiş gibi düşünenler çoğunlukta dünyada! Celladına âşık tasmalı çekirgelere dönüştürdüler neredeyse bütün dünyayı!
Unutmayalım: Farklı kültürlerin, dinlerin, medeniyetlerin bağlıları olarak sen, ben, biz yokuz bu “oyunda”. Onlar kuruyor oyunu ve onlar oynatıyor herkesi bu oyunda!
Evet, Çin geliyor ama kendi değerlerinden, anlam haritalarından, kendi medeniyet dinamiklerinden yola çıkarak gelmiyor, kendi olarak katılmıyor bu oyuna, meselâ.
Batılı seküler kapitalist değerler, anlam haritaları üzerinden üretilen ürünleri tepe tepe üretiyor ve tabii tüketiyor sadece.
Yok oluyor Çin: Kendini kültürel olarak inkârı, intiharıyla sonuçlanacak Çin’in! Yok olsun zaten oradaki mazlum Uygurlara sadece Müslüman oldukları için kan kusturan canavar Çin, yok olsun, kahrolsun!
BATI UYGARLIĞININ YIKICI SALDIRISI!
İkinci olarak sorulması ve izi sürülmesi gereken soru şu: Neden sadece Batılılar üretiyor, diğer medeniyetler, diğer medeniyetlerin çocukları kendileri, kendi değerleri ekseninde bir şey üretmiyor, sadece üretileni üretiyor ve tüketiyor; kendisi konuşmuyor, kendi zihin setleri çerçevesinde konuşmuyor, konuşulanı konuşuyor, Batılıların konuştuklarını tekrarlıyor papağan gibi? Evet, neden böyle bu?
Bunun cevabı çok açık ama herkes bu cevaba gözlerini kapatıyor, nedense!
Batı uygarlığının bütün kıtaları işgal etmesi, bütün kültürleri yağmalaması, bütün dinleri fosilleşmesi, bütün medeniyetlerin varoluş şartlarını yok etmesi, kendisi dışındaki hiçbir dine, hiçbir kültüre, hiçbir medeniyete hayat hakkı tanımaması.
Bütün dünya önce bunu konuşmak zorunda, bütün bu olup bitenleri anlayabilmek için.
Batı uygarlığının, Tanrı’ya, hakikate, tabiata, bütün dinlere, kültürlere, medeniyetlere barbarca saldırdığı, hem biyolojik olarak hem de ontolojik olarak kendisi dışındaki medeniyetlere hayat hakkı tanımadığı gerçeği görülmediği sürece, dünya korona hapishanesinden çoksa bile bu kez başka bir hapishaneye tıkılır!
Dünyanın özgürleşmesinin, korona hapishanesinden çıkabilmesinin ve yeni bir dünyanın temellerini atabilmesinin yolu insanlığın başına ne geldiğini tam olarak kavrayabilmesinden geçiyor.
Başına ne geldiğini bilemeyen insanlık, kendisini nasıl bir gelecek beklediğini de bilemez!
AMERİKAN RUHU OLMADI, RUHSUZ RÜYASI OLDU!
Batı uygarlığının temsilcisi, Amerika. Avrupa, iki dünya savaşından sonra tarihten çekildi, tarihi Avrupa veya Avrupalılar yapmıyor artık. Batı uygarlığının, Amerika’dan önceki yeri, Avrupa olduğu için, en köklü, en kalıcı olan boyutu, düşünce sisteminin kökleri Avrupa’da bulunduğu için Avrupa’da nefes alıp veriyor, geliştiriliyor Batı düşüncesi hâlâ!
Neden böyle, sorusunun cevabı -kısaca- şöyle olabilir: Batı düşüncesinin oluşum tarihi, mücadelesi, inişi, çıkışı, şekillenişi, dolayısıyla hafızası, dolayısıyla kökleri Avrupa’da olduğu için, Avrupa, Batı uygarlığını kuran temel düşünce birikimiyle hem sürekli olarak hesaplaşıyor hem de bu düşünce birikimini geliştiriyor.
Amerika, Batı uygarlığını temsil ediyor olsa da, bu düşünceyi bütün derinliğine idrak edebilmesi zor. Sadece işine geldiği kadarıyla, adapte edebileceği ölçüde Avrupa düşüncesini alıyor ve dönüştürüyor Amerika. Kurumlarıyla ve gücüyle, yaşayan, dahası Avrupa’dan aldıklarını geliştiren Amerika olduğu için, Batı uygarlığını Amerika temsil ediyor, taşıyor.
Ama bu temsilcilik vasfı, iyice içselleştirilmiş bir uygarlık kavrayışına dayanmadığı için, bilakis, pragma’ya -çıkara, gelip geçici olana- dayandığı için büyük kriz anlarında un ufak olabilir bir anda.
Dünyaya Amerika çeki düzen veriyor şu anda.
Fakat Amerika’nın içerden çatırdaması ve iç savaşın eşiğine sürüklenmesi, dünya üzerindeki hegemonya konumunu kaybetmesi kaçınılmaz.
Hiçbir şey kendine ait değil çünkü. Her şey yapay. Her şey sahte. Bir kendi, bir tarihi, bir hafızası, bir derûnî sesi, dolayısıyla ruhu yok Amerika’nın.
Kaldı ki, Amerikan ruhu olmadı hiçbir zaman. Amerikan rüyası oldu.
Önce ayartan, sonra kendisine köle yapan, özgürlük iddiasıyla yola çıkıp insanı kölesi hâline getiren özgürlük simülasyonları... sığ, sahte, yüzeysel özgürlük biçimleri... ruhsuz bir insan, ruhsuz bir dünya, ruhsuz bir makina olarak Amerika insanlığın kanını emerek yaşayan bir canavar, bir Frankensten makinası, kâbusa dönüşecek acıklı bir rüya olarak tarihe geçecek, tarih olacak...
O yüzden Amerika’nın içerden karışması ve tarihe karışması hiç de uzak bir ihtimal değil.
Amerika’nın kaderi, dünyanın alacağı şekli belirleyecek.
Vesselâm.