BATI NEREYE GİDİYOR?
Bir “hukuk” düşünün ki, kaynağını evrensel değerlerden almıyor olsun…
Bir “siyasal düşünce” tahayyül edin ki; halkın ruhundan, vicdanından beslenmiyor olsun…
Bu yaklaşım bana, vaktiyle Türkiye’de uygulanmış haksız bir uygulamayı hatırlatıyor. Hatırlayacaksınız; “8 yıllık kesintisiz eğitim yasası” kapsamında İmam-Hatip liselerinin de kapanması söz konusu olmuştu. Halkın kahir ekseriyetine rağmen bu yasa dayatılmıştı. Görünürde yasa TBMM’den geçmişti; ama halkın vicdanında hiçbir zaman kabul görmedi…
Nikolas Sarkozy’nin sonunu 8 yıllık kesintisiz eğitim yasasının politik aktörü bizim eski başbakanlardan Mesut Yılmaz’a benzetiyorum. Yılmaz, “siyasi hayatıma mal olsa da bu yasa çıkacak” deyip kendi sonunu hazırlamıştı. Sarkozy’de aynı şekilde ne pahasına olursa olsun, küçük bir azınlığı memnun etmek adına, “Sözde Ermeni Soykırımı” yasasını Fransız Parlamentosu’ndan geçirmeye yeltendi. Görünen o ki, bu yeltenme kısa vadede bir başarı gibi gözükebiliyor…
Bakalım bu yeltenme, günübirlik siyasi beklentilerinde nasıl bir karşılık bulacak?
Bakalım “cüce” değerlerin yılmaz savunuculuğu, kendisini dev aynasında tutabilecek mi?
Bekliyoruz…
Fransız Parlamentosundan çıkan “Ermeni soykırımının varlığını inkâr yasası” aklın ve vicdanın ruhunu yaralamıştır. Mesut Yılmaz’ın “Siyasi hayatıma mal olsa bile” sözü, Fransız Sarkozy’nin de muhatap olacağı bir “son” olacaktır…
Mesut Yılmaz’ı en son siyasi arenada Bağımsız Rize Milletvekili olarak hatırlıyoruz…
Sarkozy; “seçimi kaybedersem büyük ticari faaliyetlerin içinde olacağım” diye söylüyor…
Mesut Yılmaz’ın 28 Şubat zulmüne nasıl önayak olduğunu hepimiz biliyoruz. Yine merhum Erbakan Hoca’nın ardından hiç arlanmadan “Erbakan dik dursaydı 28 Şubat olmazdı” diyen bir siyasetçidir. Yakın geçmişte “Yunan ormanlarını biz kundakladık” manasına gelecek beyanatlarda bulunması, kendi itibarını da ortaya koymaktadır…
Neticede Mesut Yılmaz’ın siyasi hayatı bitmiştir ve Rize halkının gönül tahtından azledilmiştir…
Halkın duygu dünyasına hitap etmeyen, felsefi düşüncesini halka dayandırmayan, icraatlarını buna göre temellendirmeyen bir siyasal düşünce ve siyasetçi, bana kalırsa “günübirlik” siyaset ve siyasetçidir…
Bu gün Fransa’da “akıl tutulması” varsa, “yasakçı zihniyet Fransa’yı Ortaçağ karanlığına götürdü” diyorsak, oylamaya katılan parlamenterlerin hukukun vicdanından nasiplenmeyişindendir. İnsanların düşüncelerine “yasalarla ipotek koymak”, tehlikeli bir süreci de beraberinde getirecektir. Avrupa’nın “entelektüel birikimi” bunu kaldırabileceğini sanmıyorum ve hatadan mutlaka geri dönülecek beklentisindeyim…
Farzı mahal; “Ermeni soykırımı iddiası gerçek dahi olsa”, halkın düşünce ve ifade özgürlüğüne pranga vuramazsınız. O zaman parlamentolara veya kanun koyucuya “her tarihi vakıaya kanun çıkarmak” gibi bir vazife yüklemiş olursunuz. Tarihçilerin işini elinden almış olursunuz…
Batı’nın entelektüelleri ve bilumum tarihçileri “neyi ifade edip edemeyeceğini kanunlar belirleyecekse”, bu durum “akıl tutulması” değildir de nedir!