Beş paralık adamlar bunlar...
Sadece ABD ve İngiliz basınını izlemeniz bile Türkiye'ye yönelik ne tür operasyon hazırlıkları olduğunu anlamanızı sağlayacaktır. Çok fazla çaba sarfetmenize gerek yok; bu iki ülkenin basınından dört yayın organını, Türkiye'den üç-dört gazeteciyi takip edin yetecektir. Oynanan oyunu, yapılan hesabı, kurulan tuzağı hemen farkedeceksiniz. Ve ortada ne kadar ucuz bir senaryo olduğunu, bu senaryo içinde görev alanların ne kadar ucuz insanlar olduklarını da kavrayacaksınız.
Yıllarca Türk medyasını küçümseyen, içerideki kuryeler üzerinden siyasete ve medyaya ayar veren Batı medyası, bu alışkanlıklarından hiç vazgeçmedi. Şimdilerde o kadar aptalca işler yapıyorlar ki, hala birkaç yazı ve yorum ile Türkiye'yi etkileyeceklerini, ekonomik kriz çıkarabileceklerini, siyasi sorunlar üretebileceklerini sanıyorlar. On yıl önceki taktiklerle hareket ediyor, Türkiye'yi on yıl önceki Türkiye sanıyorlar. Beraber iş yaptıkları içerideki ortaklarının artık hiçbir itibarlarının kalmadığını göremeyecek kadar da körler.
Eskiden bunları ciddiye alırdık, bir şey sanırdık. Çünkü içeride zayıf bir iktidar, kırılgan bir toplumsal yapı vardı. Türkiye'nin dizleri titriyordu. Kim bir çelme taksa yere devriliyordu. O ucuz gazetecilerle, beslemelerin yorumlarını, analizlerini önemli bir şey sanıyorduk. Sonradan öğrendik, bunlar ahlaksızmış, hiçbir değer yargıları yokmuş, beş paralık adamlarmış...
Bir Türkiye inancı, düşüncesi, vefası yokmuş. Üç beş kuruş almayı, birkaç kuruma yaranmayı Türkiyeli olmaya tercih ediyorlarmış. Batılı değer yargılarına sahip çıktıkları için, onların siyasi ilkelerini benimsedikleri için bunları yapıyor olsalar yine de anlayışla karşılardık. Onların efendilerinin bile bir değer yargısı olmadığını bilmemize rağmen. İnsandır, böyle inanıyor, derdik. Ama o da yok. Türkiye'den adam yerine konulmayanların bu çevrelerde itibar kazanmasına ne denir, bilmiyorum. Varın onu da siz söyleyin.
IŞİD petrolü ve Türkiye korkusu
Birkaç haftadır benzer bir operasyonla karşı karşıyayız. Türkiye'nin Ortadoğu'daki nüfuzunu kırmaya dönük birkaç yıldır yoğun ve kararlı bir kampanya zaten vardı. 20. Yüzyıl boyunca bölgeyi yönetenlerde bir tür Türkiye korkusu açığa çıktı. Bu korkuyla, dost-düşman olduklarına bakmaksızın adeta bir ortak cephe şekillendirdiler. Cephe, günübirlik değildir; Türkiye'nin büyük yürüyüşünü, açılımını ve meydan okumasını engelleme, ona diz çöktürme girişimidir. Son derece iyi hazırlanmış bir stratejik hesaptır.
Bunu anlayabiliyorum. Kendileri açısından doğru bir hesaptır. Çünkü Türkiye büyüdükçe onlar bu bölgede küçülecektir. Her ülkenin, her gücünün böyle bir rekabete girmesi, örtülü çatışmayı yürütmesi doğaldır. Özellikle 21. Yüzyıl'da coğrafyamızda olan bu rekabet günübirlik değildir, yüzyıla dönük projelerin, hesapların çatışmasıdır. Türkiye bu rekabete girmiştir ve bir daha geri adım atmayacaktır.
Ama işin günübirlik olanı çok çirkindir. Bir petrol kuyusu için koca devletler bütün medyasını seferber etmektedir. Bir örgütü destekleme ya da yok etme planı için benzer şeyler yapmaktadır. ABD ve Avrupa'da bazı çevrelerin Türkiye ile hesaplaşması günübirlik çıkarlar, küçük hesaplar üzerine kuruludur. İşte bu katlanılır bir şey değildir.
Türkiye'de bir banka alacaklar, operasyon yaparlar. Irak'ta askeri müdahale yapacaklar, Türkiye'ye ayar vermek için ortalığı ayağa kaldırırlar. Avrupa ekonomileri çöker kılları kıpırdamaz, Türk ekonomisi direnir, başarır ekonomik kriz tellallığı yaparlar.
Ekonomik beklentileri karşılanmaz, Moody's üzerinden açıklamalar yayınlarlar. Ekonomi içerikli yayın organları üzerinden servis üstüne servis yaparlar. Ekonomi ve siyasi çevreleri açıklamalar yapmaya zorlarlar.
Operasyon gazeteleri sayfalarınızda kan var
İşte bugünlerde benzerini yapıyorlar: Hem ekonomik hem de siyaset ve güvenlik alanında garip bir kampanya yürütüyorlar. Siyasiler Türkiye'nin yüzüne gülerken medya üzerinden öfke kusuyorlar.
Yok Türkiye IŞİD'den petrol alıyormuş, yok Türkiye'de on banka daha batacakmış. Yok Türkiye teröre (IŞİD) kol kanat geriyormuş...
Bu basit oyunların ne anlama geldiğini artık devlet de, bizler de biliyoruz. Sokakta yürüyen hemen herkes bu ucuz numaraların farkında. Aslında kimse dönüp 'ne diyor bunlar' diye düşünme ihtiyacı bile hissetmiyor. Sadece bu ülke ile kavgası olan, anlaşmazlığı olan, iktidarla çatışma içinde olan bazı çevreler bu haberlere, yorumlara sarılıyor, bunlar üzerinden hesap görmeye çalışıyor. Bu da ortada bir ortaklık olduğunu gün gibi açığa çıkarıyor.
Washington Post, bütün editörler adına ortak yazı yayınlıyor ve 'Türkiye IŞİD'den petrol alıyor' yalanını ortaya atıyor. New York Times gazetesi 'IŞİD Hacıbayram'dan eleman topluyor' haberleri yapıyor. Koca koca gazetelerin düştüğü duruma bak. Bu nasıl haber, nasıl yorum, hangi gerçeklik. Hiç mi Türkiye'yi tanımıyorsunuz? Yıllardır aynı insanlar üzerinden Türkiye analizleri yaparsanız, yirmi yıl önceki analiz düzeyinden çıkamazsınız. Ama onların bu ülkedeki gazetecileri, ortakları da aynı düzeyde. Sığ, kötü niyetli, çirkin olunca yayınlar da çocukça, aptalca, cahilce oluyor işte böyle...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 'kötü niyetli ve adice' diyor bu yayınlar için. Bence az bile söylüyor. İtibarsızlar, hiçbir kredileri kalmadı buralarda. Dertleri saf kötülük...
Bu gazetelerin Irak işgali öncesi nasıl yalan haberler yayınladıklarını, nasıl istihbarat operasyonları yaptıklarını, bu gazetelerin sayfalarında Irak'ta ölen yüzbinlerce insanın kanları olduğunu bilmiyor muyuz biz!
İt ürür kervan yürür...
Türkiye'yi Irak operasyonuna zorlamak, asker göndermesini sağlamak için yapıyorlar bunları. Malum aşırı sağ cephe de, yıllardır bu konuda Türkiye hazımsızlığı yaşıyor. 1 Mart tezkeresinden bu yana hep bu önyargı ve düşmanlıkla hareket ediyor. En küçük olaylarda bile bu tavrını ortaya koyuyor.
Biz bunları biliyoruz. Defalarca yaşadık. Kampanyanın nasıl yürütüldüğünü on senedir yakından izliyoruz. Tek bir haberden ve yazıdan bile neyi amaçladıklarına aşılıyız artık.
Onlara sözümüz şu:
Bu ucuz numaralarla Türkiye'yi yönlendirme dönemi bitmiştir. Ucuz siyasetçilerle, ucuz gazetecilerle, birkaç işadamıyla bu ülkede operasyon yapma kabiliyetiniz kalmadı. Türkiye'de beslediğiniz gazetecilerin hiçbir itibarı yok. On yıl, yirmi yıl önceki Türkiye analizleri buralarda gülünç karşılanıyor. Hatanız varsa düzeltin. Ama bunun bir hata değil kötü niyet olduğuna dair Türkiye'de ortak bir kanaat var artık.
Öyleyse; it ürür kervan yürür...