BU VAHŞET DURDURULSUN!
Galiba üzerinde hayat sürdüğümüz bu gezegenin tam ortasında bir yerdeyiz. Allah bize hayat sürmemiz için bu toprakları bahşetti ve Doğu Karadeniz’i verdi. Bu bölge hakkında “dünyanın cennetidir” diye söz edersek yeridir.
Bu coğrafyanın nimeti kadar külfetinin de olduğunu biliyoruz. Engebeli arazileri, Karadeniz insanının genlerini de etkilemiştir. Karadeniz insanı coğrafyanın bahşettiği bütün özellikleri üzerinde toplamış bir fenotipe sahiptir. İnsan coğrafya üzerinde etkisi olduğu gibi, coğrafyanın da insan üzerindeki en belirgin etkilerini burada bizzat şahit olursunuz. En azından “burun” bir alâmetifarikadır.
Karadeniz insanı “inci” mesafesindedir ve inci de nadirattandır. Dünyanın neresine giderseniz gidin, bu incilerle rastlaşabilirsiniz. Girişken, müteşebbis ruhlu insanlar…
Karadeniz’e uğrayan seyyahlar, hangi eve veya mekâna misafir olurlarsa olsunlar, mutlaka bu insanların “delidolu” doğallığıyla karşılaşırlar. Sanki “kırk yıl tanıyormuş gibi” bir ruh halleri vardır. Coşkun sular gibidir. “Tabiat ve tabiilik”, yeni Türkçe ile ifade edersek; “doğa ile doğallık” ilişkisi Lazlarda zirve yapmıştır. Lazcada “guda” denilen “tulum” ve onun vazgeçilmezi “horon”, bu coşkuyu anlatır. Lazların bir de mizahi tarafları vardır ki, bu da aynı doğallıklarından gelmektedir.
Lazlar; dünyada kendileri hakkında fıkra üretilip “alınganlık” göstermeyen ender insanlardandır. Lazların bu mizahi kişiliklerinin ötesinde “vatan” söz konusu olduğunda da bütün ciddiyetiyle mukaddesatını ortaya koyabilecek bir duyarlılığa sahiptir. Bütün bu özellikler, Lazların karakteristik özelliğidir.
Böyle güzel bir coğrafyanın böylesine güzel insanları varken, her sene “günah galerimizi” kabartan bir cürümü, “hayvan haklarını korumak adına” hatırlatmak isterim. Rahmetli dedem derdi; “evladım dilsiz hayvanın hakkı çok büyüktür, zira onlar konuşamazlar” diye…
Biliyoruz ki Karadeniz, her yıl bölgeyi tanıtıcı yaz etkinlikleri ile meşhurdur. Resmi organlarımızda bu etkinlikleri desteklemektedir. Genel manada bir sorun yok; ancak sorun, bir benzer örneğini İspanya’nın boğa güreşlerinin yapıldığı arenalarda gördüğümüz şenliklerin Karadeniz’de yapılmasıdır. İspanyol arenalarındaki “merhameti öldüren kahkaha ve çığlıkların” bir benzeri de bizim bu organizasyonların parçası olmasıdır. İşte Artvin Kafkasör Boğa Güreşi Şenlikleri ile Rize AYDER Boğa Güreşi Şenlikleri…
Bu organizasyonlar, vahşet timsali İspanyol arenasını çağrıştırmaktadır…
Evet, insan “eşrefi mahlûktur” ancak, Arapça kökenli olan “insan” kelimesi sözlükte “kendisini unutan” manasına da gelmektedir. Bazen “saygın kişiliğine halel getirecek” davranışları sergileyebilmekte ve kendisini unutabilmektedir. Bazen insan olma rüştünü “hayvani etkinliklerle” ispatlama eğilimlerimiz olmaktadır!
Efendimiz (a.s.v.) “hayvanları birbirine kışkırtmayı” yasaklamıştır. Buradan elde edilen paradan hayır gelir mi? Seyredenleri bu sorumluluktan kurtarır mı? Boğa güreşleri tek kelimeyle hayvanlara zulümdür. Artık bu vahşete şimdiden bir son verilmelidir!
İspanyol arenasında yaşananları “vahşet” olarak niteliyoruz da, sıra bize gelince bize ne oluyor, nedir nefsimize “hayvani çığlıklar” attıran?
Her fırsatta öne çıkan bu sivil toplum kuruluşları, arenalarda sergilenen “hayvani” tablolara neden rıza gösterirler, doğrusu merak ediyorum! Etkili ve yetkili insanları neden uyarmazlar? Zulme rıza göstermekte zulümdür. Herkes kendisini muhakeme etsin, ben üzerime düşeni yapıyorum.
Not: Boğa güreşlerinin dini boyutunu merak edenler, Diyanet İşleri Başkanlığı ‘Alo Fetva Hattı 190’dan öğrenebilirler. Ben sordum ve zinhar caiz olmadığını ifade ettiler.