Coğrafyanın ‘anavatan’ı: Bu koca ülkeyi yönetmek zordur
Türkiye sadece Türkiye değildir! Sınırları Anadolu kadar değildir. Ekonomisi, siyasi perspektifi, güç ve etkinlik arayışı için artık bir ulusal sınır yoktur. İnsanlarının zihinleri ve gönülleri bu toprağa sığamayacak ölçüde büyüktür. İhtiyaçları, refah arayışları, ilgi alanları alabildiğine genişlemiştir.
Atacağı her adım, vereceği her karar kadar öfkesi de, acısı da, sevinci de Anadolu'nun çok ötesine taşacaktır. Türkiye artık bir coğrafya, bölge, küresel oyuncu. Etnik kimliklerin, kültürel kimliklerin bile çok ötesine taşan, dar alanlara mahkum edilemeyecek bir ülke.Kucaklayıcı, taşıyıcı, kendi coğrafyasında küreselleşmiş bir ülke.
Türkiye, yaşadığımız coğrafyanın “anavatan”ıdır
Filistin'in gelecek kavgasında var, Mısır halkının acılarında vehayallerinde var, Suriye ile neredeyse bütünleşmiş, etrafımızda oluşturulan kaos coğrafyasındaki bütün mazlum insanların umutlarında var. Arnavutluk, Makedonya, Kosova, Bosna'danalın da, Yemen'e, Hint-Pakistan coğrafyasına varana kadar bu ülkenin atacağı her adım, söyleyeceği her söz, Anadolu'dan yükselenher ses geniş yankı uyandıracaktır.
Böyle bir ülkeyi yönetmek zordur!
Türkiye, ekonomisiyle, aldığı siyasi pozisyonla, Avrupa içi siyasi denklemlere etkisiyle, Atlantik'ten Pasifik kıyılarına kadar yayılan saygınlığı ile kabına sığmayan bir ülke. Son on yılın dünya genelinde yıldızlaşan birkaç ülkesinden biri. Her alanda dinamik, baş döndürücü, Türkiye'den nefret edenlerin bile kabullenmek zorunda olduğu bir yıldızlaşma bu. Bir model örnek, son on yılın dünyasında bir başarı hikayesi örneği.
Böyle bir ülkeyi yönetmek zordur. İnsanlarının tercihleri, beklentileri, umutları ve gelecek planları bu kadar yükselmişken, onu tekrar Anadolu içine hapsetmek imkansızdır.Eski sözlerle, eski hizmet anlayışıyla, eski siyasi dille, eski hedeflerle bu milleti ikna etmek, tatmin etmek, mutlu etmek mümkün değildir. Sorgulama ve eleştirinin sınırsız özgür olduğubir ülkede, her hizmetin ve siyasi söylemin alabildiğini tartışıldığı bir ülkede, insanları azla yetindirmek, boş hayallerle yönetmek zordur.
7 Haziran sonrası iktidara kim gelirse gelsin, bu temel gerçeklerle yüzleşecektir. Başarı ya da iflas bu sebeplerle olacaktır. Hangi siyasi partimiz böyle bir donanıma, yönetme ehliyetine, sınırları aşan bir ortak dile sahipse o başarılı olacaktır.
Koalisyon seçeneklerinin hangisinin başarılı olacağını buradan tartmak bugünden mümkündür. AK Parti dışındakilerin bu alanda ciddi bir sıkıntı yaşayacağını, iktidar hedefleri bile olmayan bu partilerin olası koalisyonunun daha bir yıl geçmeden hızla yıpranacağını göreceğiz. Öfke, kızgınlıkla verilen oyların kalıcı olmayabileceğini, bu insanların dar vaat ve söylemlerle ikna edilemeyeceğini o zaman göreceğiz.
Hiçbiri böyle bir ülkeyi yönetemez
Bunlar biliniyor olmalı ki, böyle bir endişe yaşanıyor ki, seçim sonrasının ortak dili istikrarın korunması oldu. Seçim akşamı atıp tutan parti liderlerinin birkaç gün içinde derin derin bu konuları sorguladığına eminim. Bu yüzden de o sert sözlerin birkaç gün içinde yumuşadığını görüyoruz.
Yumuşamak zorunda. Türkiye'nin çatışma dili dışında yeni bir dile,uzlaşma ve ortaklık diline ihtiyacı var. Ancak dilden de öte, bir hizmet, yönetme kültürüne, becerisine ihtiyaç var. AK Parti dışındaki siyasi partilerin bu konuda, eğer aralarında bir koalisyon söz konusu olursa, çok ciddi zaafiyet göstereceğinden, bir başarısızlık öyküsüne dönüşeceğinden neredeyse eminim.
Bunun Türkiye'ye maliyeti çok yüksek olacaktır. Bir yılın başarısızlık deneyini telafi etmek yıllar alacaktır. Koalisyon kurnazlıklarıyla heba edilemeyecek bir miras var ortada. Bazılarının bu mirası nasıl hoyratça harcayacağını siz de tahmin ediyorsunuzdur.
Bunlar biliniyor olmalı ki, seçimden hemen sonra ısrarla üzerinde durulan iki kavram var: İstikrar ve sorumluluk.. Bu bir endişeden, korkudan kaynaklanıyor.
AK Parti “ben yokum” dese şaşkına dönecekler
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın sorumluluk çağrıları, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Türkiye'yi hükümetsiz bırakmamaya ayarlı yaklaşımı hep bu endişeyi barındırıyor. Tek başına hükümet kuramasa da Türkiye'nin en güçlü siyasi kadrosu olan AK Parti, derin bir ülke sorumluluğu ile hareket ediyor.
AK Parti, “Ben koalisyona girmiyorum, varın ne yapıyorsanız yapın” dese hepsi ortada kalacak. Kendileri değil ama birileri onlara bir yön çizebilir. İşte o zaman da bir yıl bile devam edemeyecek, kötü bir yönetime tanık olacağız. Sadece tanık olmak olsa keşke, büyük kayıplar, gerilemeler, Türkiye'yi yeniden içe hapsetme çabaları göreceğiz. Yönetmek artık çok zor derken bunu kastediyorum.
Siyasi partilerin seçim öncesi söylemleri bu alanda büyük birumutsuzluk örneği. Dar, partizan, kişisel hesaplarla örülmüş, bir büyük Türkiye ülküsü olmayan, ülkenin bugünkü çapını bile anlamaktan yoksun bir siyasi tablo. Önümüzdeki en büyük tehlike bu. Ancak ülkeyi küçültmeye ayarlı politikalara ilk önce o partilerin oy verenlerinin karşı çıkacağı görülecektir. Çaresizlik, çözümsüzlük ve yönetim beceriksizliği öncelikle o partilerin tabanı tarafından yargılanacaktır.
Siz de MİT TIR'ları seferber edeceksiniz
“Suriyelileri geri göndereceğim” diyor, gönderemezsin. Bu kaos coğrafyasında sadece Esed'e meşruiyet atfederek bir duruş belirleyemezsin. Bu devasa ekonominin genleriyle oynayamazsın. Türk dış politikasında derin değişikler yaptırmazlar sana, bunu beceremezsin. Bir üçüncü köprü kadar ekonomi anlayışı olmayanların, bırakın yeni yatırımları, sadece varolan projeleri bile tamamlaması mümkün görünmüyor. Bugün MİT TIR'ları üzerinden hükümete vuranlar yarın kendileri MİT seferleri düzenlemek zorunda kalacak, o seferleri ifşa edenlere çok daha büyük bir öfke ile müdahale edecekler.
Türkiye dışında askeri üsler inşa eden bir ülkeyiz biz. İki yıl içinde coğrafya derin bir bölünme, çatışma ile yüzleşecek. Hangi birinin bunun üstesinden gelme yeteneği ve düşüncesi var? Yapacakları tek şey, içe kapanmak, her şeyden uzaklaşmak, herkesle bağları koparmak. Cumhuriyet tarihi boyunca yaptıkları gibi. Ama artık kabına sığmayan bu ülkeyi tekrar eski yerine monte etmek de mümkün değil. O zaman ne yapacaksınız?
Güçlü siyasi yönetimlere ihtiyaç vardır. Çünkü Anadolu sınırlarının çok ötesinde bir Türkiye vardır. Böyle bir ülkeyi eski yönetim tarzıyla ayakta tutmak zordur. Davutoğlu'nun; “AK Parti'siz bir iktidar ülkeyi Suriye'ye, Irak'a dönüştürür” sözleri anlamlı. Yaklaşan tehlikeyi işaret ediyor. Kaos coğrafyası, adım adım Türkiye içine servis ediliyor. Bunun bir adım sonrası içeride çatışmadır, Ortadoğu tipi karmaşadır. Kimlikler üzerinden bölgesel çatışmanın Türkiye ayağı bu şekilde gerçekleşecektir.
AK Parti için yeni bir zafer var
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçim sonrası öne çıkardığı dile dikkat edilmesi gerekiyor. Derin bir sorumluluk ve endişe hissediyorum sözlerinde. AK Parti'nin çok ötesinde, kendi varlığının çok ötesindeTürkiye için duyulan endişeyi okuyorum. Bunu anlamak için şöyleon dakika çevremize, ekonomik krizlerle sarsılan ülkelere, kimlik savaşlarıyla yok edilen ülkelere bakmanız yeterli.
Evet, birleştirici, kuşatıcı bir dile ihtiyacımız var. Çatışmadan çok üretmeye, yenilenmeye, güçlenmeye ihtiyacımız var. Erdoğan ve Davutoğlu şimdilik bu dilin öncülüğünü yapıyorlar. Diğerleri eğer kin ve öfkelerine yenik düşerlerse, AK Parti'yi dışlayan bir arayışagirerlerse onları müthiş bir başarısızlık, AK Parti'yi de olağanüstü bir zafer bekliyor. Bugün seçim olsa AK Parti'nin en az beş puan fazla alacağını onlar da biliyor. Bu yüzden de iş dünyası AK Parti-CHP koalisyonu için bastırıyor.
Türkiye'nin omurgası olan bir partinin seçeneği çoktur. Koalisyon olmazsa, erken seçim kesin bir zaferdir. AK Parti dışı bir koalisyon felakettir, o partilerin erimesidir, Türkiye'nin büyük kaybıdır, yıkımdır ve ömrü bir yıldan fazla değildir.
İşte endişe bu kısa süre içindir. Hayallerinin ulaşamayacağı kadar büyük ve güçlü bir ülke var önlerinde. Böyle bir ülkeyi yönetme beceriksizliği hem o partilerin hem de ülkenin iflası anlamına gelir. Erdoğan'ın sözlerindeki derin endişe, Davutoğlu'nun çabalarındaki kaygı budur.
O parantez kapatılacaktır
Her ne olursa olsun, kimse artık bu ülkeyi eski haline döndüremez,küçültemez, sınırlarına hapsedemez. Hiç kimse bu milleti Suriye halkından, Mısır halkının duygularından, coğrafyaya ilgisinden, küresel meydan okuyuşundan koparamaz. Tarih, yüz yıl sonra normalleşmeye başlarken hiç kimsenin bu seyri değiştirme gücü olmayacaktır.
Türkiye bir coğrafya ülkesi olmaya, kendi coğrafyasını şekillendirmeye, küresel güç haritasında merkez ülke olmaya devam edecektir. Yüz yıllık istiklal savaşı tamamlanacak, o parantez kapatılacaktır.
Artık partiler ülkeyi biçimlendirmiyor, ülkenin gücü siyasi hareketleri şekillendiriyor, ona yön ve pozisyon veriyor. Gücün kaynağıburadadır. Kendini bu güce ayarlamayan herkes kaybedecektir.
Türkiye de, milletimiz de dimdik ayaktadır.