De ki!
Kur’an-ı Kerim’de “De ki!” diye başlayan ayetler var. Kur’an’da “kul / de, de ki” 332 defa geçmektedir. Aslında, nasıl secde ayetleri okununca secde ediyoruz, “De ki” diye başlayan ayetleri okuyunca, “de ki” demeden o emri tekrarlamamız gerekir aslında.
Mesela, “De ki: Allah birdir.” (İhlas 1) Ve hemen ardından “Allah bir” demek gibi.
Mesela, “De ki: Ben kendime bile, Allah’ın dilediğinden başka ne bir zarar ne de bir menfaat verme gücüne sahibim.” (Yunus 49) ayetini okuyup sonra da, “bütün bu işleri ben yaptım, ben şu göreve gelirsem bunları yaparım, ben gelmezsem bunlardan mahrum olursunuz, memleketin kurtuluşu bizimle mümkün, yoksa haliniz harap” filan mı diyorsunuz! Peygamberlerin dahi sahip olmadıkları gücü siz kendi lideriniz, örgütünüz, şeyhinizde filan mı zannediyorsunuz. O demedi mi “Göklerin hazinesinin anahtarı benim ellerimdedir demiyorum”, “göklerin ordularının komutası benim/bendedir demiyorum”. Yoksa peygamberin sahip olmadıkları imkanların görünür ya da görünmez birilerinin ellerinde mi zannediyorsunuz. Kuşkusuz Allah dilerse, orduların yapamadığını, kılıcı ve koruyucu zırhı olmayan çocuk Davud sapan taşı ile yenilmez sanılan Tanrı Kral Calud’u devirebilir, elbette!
“De ki” emri Peygamberin şahsında, aynı zamanda, aslında, bir şekilde bizlere de verilen bir emirdir.
Vahyin birinci gayesi Tevhid’e davettir. Yani akaid. Bunu bize vahiy olarak getiren, açıklayan, yaşayışı ile örnek olan bir Nebi vardır. Haşir akidesi adalet ve bunun neticesi Allah’la barışa giden yolu bize gösteren ve bunun sonucu gideceğimiz yer olan aslında geldiğimiz yeri, yani mebde ve meadı bize anlatır. İbadet, kadim ahdin hatırlanması için İlahi hakikatle yüzleşme vesilesi ve nefs muhasebesine yönelik bir arınma eylemidir. Bu anlamda.
“Kul” ve “Muhammed” kelimelerinin ebced değerleri 132’dir. Allah (cc)’dan, Resulü Muhammed (sav) üzerinden bize bir emir olarak 332 defa tekrarlanmaktadır.
Peki, biz denilenin önce farkında mıyız, sonra bu emre uygun mu davranıyoruz! Gerçek bu! “Artık kim doğru yola girerse yalnız kendisi için girer. Kim de doğru yoldan saparsa de ki: “Ben ancak uyarıcılardanım.”
Kafirun suresini hatırlayalım: De ki: “Ey inkarcılar! Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Benim taptığıma da sizler tapmazsınız. Ben de sizin taptığınıza tapacak değilim. Benim taptığıma da sizler tapmıyorsunuz. Sizin dininiz size, benim dinim banadır.” Mesela bu ayet bizim uluslararası ilişkilerimizde ne kadar belirleyici bir etkiye sahip. Aslında bizim Müslümanlığımızın ölçüsü burada gizli. “İman ettim demekle yakamız bırakılmayacak”, “Bizden öncekilerin başına gelenler, bizim başımıza gelmeden cennete girdirilmeyeceğiz.”
De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.” De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlah’ına sığınırım.”
Evet! De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (O’na) doğrultun. Dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.”
De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır
De ki: “Allah dilemedikçe ben kendime bir zarar verme ve bir fayda sağlama gücüne sahip değilim. Eğer ben gaybı biliyor olsaydım daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana kötülük dokunmazdı. Ben inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.” (Araf 188)
Allah (cc) yeri geldiğinde Peygamberlerini de uyarır: Dedi ki: “Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Gerçekten ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.”
Mesela bizim hariciyecilerimiz dış politikalarında şu ayetin gereği konusunda bilgi sahibi midirler ve bunu nasıl uyguluyorlar, ya da yoksa kâle almıyorlar mı? De ki; “Ey Kitap ehli, bizimle sizin aranızda müşterek bir kelimeye gelin (ki o şudur). Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz Rabler edinmeyelim.”
Peki ya onlar satanist pedefoliklerse.. İnsanların mal, can namus, akıl-inanç, nesil ve fıtratına karşı olanlarla ya da bunlara yönelik tehdit oluşturan hiçbir sözleşmeye taraf olamayız diyoruz da, bu İstanbul sözleşmesi, Lanzarote nasıl kabul edildi dersiniz!
De ki: “(…) Eğer ben gaybı biliyor olsaydım daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana kötülük dokunmazdı. Ben inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.”
Evet! “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.” “...Müminler, yalnız Allah’a dayanıp güvensinler. “
İşte bütün mesele bu: “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, size Allah’tan ve Peygamberden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise; o zaman Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Ve Allah; fasıklar güruhunu hidayete erdirmez.”
Hud 31’de buyurulur ki “Size ben, “Allah’ın hazineleri yanımdadır”, demiyorum; gaybı da bilmem. “Ben bir meleğim” de demiyorum. Sizin hor gördüğünüz kimseler için, “Allah, onlara asla hiçbir hayır vermez” de diyemem. Allah, onların içlerindekini daha iyi bilir. Böyle bir şey söylersem, o zaman ben gerçekten zâlimlerden olurum.”
“Allah kiminize kiminizden daha fazla rızık verdi. Ama kendilerine fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilerle paylaşıp da onları bu hususta kendileriyle eşit hale getirmeye yanaşmıyorlar. Peki onlar Allah’ın nimetini inkâr etmiş olmuyorlar mı?” (Nahl 71)
Neyse, Eee, ne olacak şimdi! “Ey iman edenler, iman ediniz. Sonra bütün amelleriniz boşa gider, pişman olursunuz. Haksız bir şekilde ettiğiniz ne varsa, onlar bu dünyada da ahirette de başınıza bela olur. Hiç şüphe yok ki, her şeyi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, eşi, benzeri, ortağı da olmayan, kadir-i mutlak, kadere, rızga ve ecele hükmeden bir Allah var.
Ve bir hesap günü var! Kaçış yok döndürülüş yalnız O’nadır! Yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadığımız, söylediğimiz ve söylememiz gerekirken söylemediğimiz her şeyin hesabının sorulacağı bir gün var!
Selâm ve dua ile.