İbrahim KARAGÜL

İbrahim KARAGÜL

Demokrasi fonu, darbe fonuna nasıl dönüştü?

Demokrasi fonu, darbe fonuna nasıl dönüştü?

İnsanın; 'Irak, Suriye, İran sonra da sıra Türkiye'ye gelecek' şeklindeki endişeye inanası geliyor. Öyle entrikalar, çözümsüzlükler, ayrışmalar ve çatışmalar tezgahlanıyor ki, bir sonraki aşamada neler olacağı apaçık ortaya çıkıyor. Bugün; 'sırada bu var' dediğinizde karşı çıkanlar, sonradan gerçeği görüyor ama karşı çıkışlarını hatırlamıyor bile.

Zeki ama akıldan nasiplenmemiş bu aydın, bilmiş zümresinin tek geçim kaynağı, itaat ettikleri, beslendikleri, duygusal anlamda bağımlı oldukları ülke ve çevreleri aklamak ve hayatları da böyle geçiyor. Irak'ta, Mısır'da o örnekleri kaç kez gördük. Yeri geldiğinde ne tür roller üstlendiklerini, toplumları için nasıl bir zihin karartma operasyonu yürüttüklerine tanık olduk. Bu 'havalı' tiplerin arkalarında kayda değer hiçbir şey bırakmadıklarını, sadece içinde yaşadıkları toplumların dirençlerini kırarak kötülük tohumları ektiklerini gördük.

Bu coğrafyada hiçbir şeyin geri gitmemesi bir rastlantı mı? Yüzyılın başından bu yana, ilmik ilmik işlenen ayrışma ve çatışma tezleri adım adım uygulanıyor. Son otuz yıldır, yakından izlediğimiz hangi konuda bir iyileşme emaresi gördük?

Irak meselesi 1991'den beri devam ediyor, çizilen yolun dışına hiç çıkılamadı, bir adım iyileşme sağlanamadı. Çatışmalar ve ayrışmalar derinleşiyor.

Suriye meselesi, yeni bir kriz olarak önümüze konuldu. Dikkat edin en az on yıl, çözüme ulaşılamayacak. Sorunlar daha da derinleşip kangren olacak.

Kürt meselesi otuz yıldır çatışma odaklı devam ediyor. Son 'çözüm süreci' hariç, atılan her adım krizi daha da derinleştirdi. Çünkü o adımların hepsi ayrışma ve çatışmayı güçlendirmeye ayarlanmıştı.

Mısır meselesi, demokratik seçimden askeri darbeye sürüklendi. Yeni ve belki de bölgenin en ağır travmalarından biri olarak öne çıkacak. Sadece Mısır'ı değil coğrafyayı hareketlendirecek, yeni cepheler oluşturacak.

Ne zaman bölgenin direnci harekete geçse, yüz yıllık aşağılanmayı, köleliği, zorbalığı bitirmeye kalkışsa yepyeni oyunlar projeler devreye giriyor. Bu projeler bazen işgal, bazen iç çatışma, bazen etnik ve mezhep eksenli ayrışma olarak öne çıkıyor. Hatta insani yardım, demokrasi paketleri, demokratik süreci desteklemek için akıtılan fonlar olarak önümüze geliyor.

Hazır Mısır'dan söz açılmışken bir örnek vereyim: Hani ABD ve batılı fonlar, Mısır'da demokrasiyi desteklemek için sivil toplum kuruluşlarını destekliyor ya, bu fonların aslında darbecilere akıtıldığına dair ciddi göstergeler var.

Daha açık ifadeyle, 'demokrasi fonu' dedikleri paralar aslında 'darbe fonu'ymuş. Rejim değişikliği projesi kapsamında gerçekten sivilleşmeye değil, Mısır derin devletini denetim altına almak için servis edilmiş.

Türkiye dahil, hemen her ülkede benzer operasyonlarıyla bilinen National Endowment for Democracy üzerinden akıtılan paralar çantacılara gitmiş. Yanlışlıkla değil, özellikle onlara akıtılmış, bu gruplar ve çevreler desteklenmiş. ABD'nin darbeyi açıktan kınamaması, açıktan da sahiplenmemesi belki biraz da bu utançtan kaynaklanıyormuş. Suçüstü yakalanma utancı olmalı bu.

Mısır'da büyük miktarda paralar, darbe destekçisi gruplara akıtılırken, kimsenin demokrasi ve özgürlük diye bir derdi yoktu. Sadece bizlere öyle pazarlandı. Savaşı ve işgali bile bize özgürleşme olarak pazarlayanlar için hiç de yadırganacak bir durum olmamalı.

Hüsnü Mübarek döneminde ün salan motorlu gizli polislere onbinlerce dolar aktarılmış. Hem de şu bizim demokrasi destekçisi Endowment for Democracy üzerinden. Aynı kuruluşun belli çevreleri, grupları da Muhammed Mursi'nin düşürülmesi için finanse ettiği ortaya çıkmış.

Şunu anlıyoruz, Tahrir'i kirleten, Tahrir'den darbe çıkartan, Tahrir'i demokrasiye karşı harekete geçiren, yüzbinlerce insanı sokaklara döküp darbe yaptıran kuruluş Endowment for Democracy.. Ve onun gibi diğer demokrasi destekçisi kuruluşlar!

Darbe sürecinde kitleleri harekete geçiren kişi ve gruplara bakıyoruz. Hepsi ABD destekli. Ya doğrudan ya da bu kuruluşlar üzerinden talimat alıyor.

Bizden istedikleri tek bir şey var: Aptal olmamız. Yüz yıldır bu aptallık üzerinden yönetiliyoruz, bu aptallık üzerinden savaşıyor, bölünüp parçalanıyoruz, birbirimizi boğazlıyoruz.

Hani bize 'yok kimsenin eli bu işlerde, bizim hatalarımız yüzünden oluyor her şey' diyenler var ya; zeki olup akılsız olanlardan seçilen bu kişi ve çevreler, yarın öbür gün başımıza geleceklerin de en büyük sorumluları olacak.

Son otuz yıldır yakın çevremizde her şey kötüye gidiyorsa kimse bunu sadece 'bizim hatamız' diyerek yutturmaya kalkışmasın.

Bu tarih tersine dönecek, dönmeli. Bütün bu olanların, acı içinde izlediklerimizin ya da taraf olmaya zorlandıklarımızın son bulacağı bir kader var. Önceden yönetmeye alışkın olanlar şimdi bu kaderi tersine çevirmeye çalışıyor. Ama 21. Yüzyıl bu coğrafyanın uyanış yüzyılı; bu kaderi tersine çevirmeleri mümkün olmayacak.

Sadece akıllı olalım yeter. Gerçekten de 'akıllı olmazsak' sıra Türkiye'ye de gelecek galiba.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
İbrahim KARAGÜL Arşivi