Dijital uygarlık: Hakikatin, hayatın ve insanlığın buharlaşması!
Bildiğimiz dünya çöktü.
Çöküş süreci sürüyor hâlâ…
İnsanlık tarihinde yeni bir dünyaya, bambaşka bir dünyaya giriyoruz. Ben buna, dijital uygarlık süreci diyorum.
Dijital uygarlık, tek dünya dini, tek dünya kültürü, birbirlerinin kopyesi gibi olan tek dünya insanının hâkim olacağı tektipleştirirci, ruhsuzlaştırıcı bir uygarlık biçimi.
Dijital uygarlık, savaş teknolojilerinin değil, arzu ve duygu teknolojilerinin eseri olacak.
DÜNYA, LOS ANGELES’TAN ŞEKİLLENDİRİLİYOR!
Dünya, New York’tan ya da Washington’dan ya da Londra’dan filan şekillendirilmiyor artık. Tabir câizse, kapitalist dünyanın bildiğimiz başkentleri veya mabetleri çöktü; tek mabedi veya başkenti var: Los Angeles.
Dünya, Los Angeles’tan şekillendiriliyor.
Dünyayı şekillendirenler, politikacılar değil, hız, haz ve ayartı dünyası demek olan dromokratik düzenin ya da insanın duyma ve düşünme melekelerini yok eden “pornografi” dünyasının üreticileri kültür endüstrisinin starları ve onları vareden patronları!
Koronavirüs, küresel sistemin, varlığını sürdürebilmesi için geliştirdiği karmaşık bir savaş biçimi olarak tarihe geçecek. Yaşanan şeyle, oluşan şey ya da yaşanan şeyle hedeflenen şey çok farklı.
Koronavirüs, insanlığın beden sağlığına saldırı değildi sadece. Koronavirüs aslında, insanlığın hem zihin hem de ruh sağlığını tehdit eden bir saldırıydı; asıl saldırı bedenden ziyade zihnimize ve ruhumuza yapıldı.
SAVAŞ TEKNOLOJİLERİNİN YERİNİ ARZU VE DUYGU TEKNOLOJİLERİ ALDI
Savaşlar, genelde askerî saldırı olarak yaşanır. Ya da askerî saldırı olarak yaşanıyordu yakın zamanlara kadar. Şimdi, yaklaşık yarım asırdır askerî savaşların yerini kültürel savaşlar aldı.
Modern zamanlarda, emperyalistler toprakları işgal ediyorlar, ülkelerin bağımsızlıklarını yok ediyorlar, toplumları köleleştiriyorlar, insanları kitleler hâlinde katlediyorlar, çok yönlü ama fiilî bir saldırı ve tecavüz gerçekleştiriyorlardı.
Modern zamanlar, tarih oldu, medyalar icat olundu, fiilî savaşların yerini kültürel savaşlar aldı; medyalar, zihinleri işgal edecek silahlar olarak konuşlandırıldı.
Medyalar, görünüşte iletişim araçları olarak icat edildi ama gerçekte kültürel ve zihinsel hegemonya araçlarına dönüştürüldü.
Fiilî işgalin yerini, zihnî işgal aldı.
Askerî savaşların yerini kültürel veya medyatik savaşlar aldı.
Kitleler, böylelikle, önce zihinleri işgal edilerek kontrol ve kolonize edilmeye başlandı.
DEMOKRASİ’DEN DROMOKRASİ’YE DUYGU TEKNOLOJİLERİNİN HÜKÜMRANLIĞI VE DUYGU-DÜŞÜNCEYİ YOK ETMESİ
Aslında bambaşka bir dünyaya geçiş yaptık küreselleşme süreciyle birlikte: Küreselleşme süreci, önce ekonomik, kültürel ve entelektüel sınırları ortadan kaldırdı; sonra ürettiği postmodern popüler kültürle, dünyayı senkronize etti; senkronizasyon, kültürel kodların tektipleştirilmesi ya da tek merkezde toplanmasıydı aynı zamanda. Tek bir düğmeye basarak üretilen postmodern kültürel ürün, anında bütün dünyaya iletiliyordu.
Bu bambaşka bir dünyanın içine düştüğümüz anlamına geliyor’du: Modernitenin haklar rejimi demokrasinin buharlaşması, postmodernitenin hız, haz ve ayartı rejimi dromokrasinin dünyanın ama bütün dünyanın yegâne ortak kültürü hâline gelmesi demekti: Bütün özcü›lüklere karşı çıkılarak tek, akışkan, kaotik, kaotik olduğu için de kolayca kontrol edilebilecek yeni bir küresel kültürel düzen icat edilmiş oldu.
Bütün öz’ler, özel kültürler, özgün kültürler bir anda yok edildi dromokratik tektipleştirici hedonist, egoist ve narsist postmodern kültür tarafından.
Kapitalistler dün silah sanayisiyle dünyayı kontrol ediyorlardı; bugün arzu ve duygu teknolojisiyle kontrol ediyorlar teker teker bütün insan teklerini, tekil / münferit / müşahhas özelliklerini yitirerek hepsi aynı hazzı, aynı fazı deneyimlenen kütlelere dönüştürüldü: Birey öldü. Modernitenin hayatta ve hakikatle bağları koparılan, sadece egosuna ve hazlarına kapatılan bireyinin bir merkezden (Los Angeles’tan bir yer’den) basılan bir tuşla milyonlarca insanla aynı hareketleri yapan ruhsuz bir makinaya dönüşmesi mukadderdi.
İnsan kitleleri kütleleşiyordu böyle böyle. Arzu ve duygu teknolojileri, insanın kimliğini belirleyen ben-teknolojileri’ne dönüşüyordu böylelikle.