Dünya barışı Kudüs’e bağlı...
İsrail Başbakanı Netanyahu ile ABD Başkanı Trump, dünyayı geri dönüşü zor bir cehenneme çevirecek, Kudüs’ü yok edecek anlaşmaya Yüzyılın Antlaşması diyerek bütün insanlığı aşağılıyorlar!
KUDÜS: UMUT,UFUK VE YURT
Kudüs nedir, ne değildir; dünden bugüne ve yarına ne’yi temsil eder, bugün neden acı çeker?
Kudüs hem umut hem ufuk hem de yurt demektir: Mekke’nin umudu, Medine’nin ufku, Kudüs’te medeniyetin yurdu oldu.
Kudüs’ü Kudüs yapan, peygamberleridir…
Kudüs, hakikatin hayat olduğu, hayat bulduğu, hayat sunduğu kurucu bir şehirdir.
MÜSLÜMANLARIN KUDÜS’Ü KUCAKLAYICIDIR VE BARIŞ YURDUDUR
Kudüs, Filistinlilerin, Arapların ya da yalnızca Müslümanların meselesi değildir. İnsanlığın meselesidir.
Kudüs, üç din için de kutsaldır.
Kudüs, Yahudilik demektir: Yahûdîliğin bütün peygamberleri Kudüs’le özdeştir.
Kudüs, Hıristiyanlık demektir: Hz. İsa, Kudüs’ün çocuğudur… Kudüs’ün ruhudur.
Kudüs, İslâm demektir: Ezelden ebede kadar her bakımdan, her düzlemde İslâm.
Kudüs’ün İslâm açısından önemi, sadece İslâm’ın ilk mabed yeri olmasıyla ilgili değildir.
Çok daha ötesidir: Kudüs, yalnızca İslâm’ın insanlığı hakikatle buluşturduğu, adaleti ve hakkaniyeti, sulhü ve selâmeti cihanşümûl ölçekte tesis ettiği, bütün insanlığı hakikatte, adalette ve sulhte birleştirdiği müstesnâ bir yerdir.
YAHUDÎLERİN VE HIRİSTİYANLARIN KUDÜS’Ü DIŞLAYICIDIR VE KABUS DOLUDUR
Yahûdîler, Kudüs’ün yalnızca kendilerine ait olduğunu iddia ederler.
Hıristiyanlar da, Yahûdîler kadar olmasa da, Kudüs’ü, Hıristiyan ütopyasının gerçekleşebileceği muhayyel yurtları olarak kabul ederler. O yüzden her kurucu şehirlerinin adını Kudüs olarak koyagelmişlerdir. Bunun son örneği New York’tur. New York’un önceki adı New Jeruselam / Yeni Kudüs idi.
Yalnızca Müslümanlar, Kudüs’ü, insanlığın birleştirildiği, insanlığın hakikatle buluşturulduğu nihâî imkân ve mekân olarak görürler.
Yahûdîlerin ve Hıristiyanların Kudüs’e bakışları, hem temel akîdevî sınırlarını çizer; hem tarihî yolculuklarını özetler; hem de başkalarına ne denli sınırlayıcı ve dışlayıcı bir gözle baktıklarının ipuçlarını gizler.
Yahûdîler ve Hıristiyanlar, Kudüs’ün yalnızca kendilerinin olması mücadelesi verirler. Müslümanlar ise Yahûdîlerin ve Hıristiyanların kendi olmaları mücadelesi.
Bunun nedeni çok açıktır: Yahûdîlik de, Hıristiyanlık da dışlayıcıdır. İslâm ise kucaklayıcı.
Tam da bu nedenledir ki, Yahûdîler de, Hıristiyanlar da başkalarıyla sulh içinde nasıl yaşanabileceğinin formülünü geliştiremediler.
Başka dinlerle, kültürlerle, medeniyetlerle sulh ve selamet, hukuk, hakkaniyet ve adalet nizamı içinde nasıl birlikte yaşanabileceğinin en gelişmiş, en kâmil formülünü Müslümanlar geliştirdiler sadece. Ve bunun nihâî örneğini de Kudüs’te hayata geçirdiler.
O yüzden tarihî ve güncel gerçek, şunu ispat eder: Kudüs, Müslümanların elinden çıktığı ândan itibaren birleştirici özelliğini yitirir.
Kaynayan kazana döner…
Kanar…
Kan ağlar…
Tarih de, tam bir asırdır günümüzde Kudüs’te yaşananlar da bunu ispatlar, bu yakıcı gerçeğe çok iyi tanıklık eder.
ZAFERE ODAKLANIRSANIZ HAYATI CEHENNEME ÇEVİRMENİZ KAÇINILMAZDIR
Yahûdîlerin ve Batılıların gücü, gücü kutsanmalarında gizli.
İslâm’ın gücü ise, güce değil hakikate dayanıyor olmasında.
O yüzden, Yahûdîler ve Batılılar için aslolan zaferdir; Müslümanlar içinse sefer…
Zafer’in öncelenmesi, öncelikle hakikatin ikinci plana itilmesiyle ve yitirilmesiyle sonuçlanır. Kaçınılmazdır bu.
Yahûdîler de Batılılar da tarih boyunca büyük ölçüde hep hükümranlık kurma güdüsüyle hareket ettiler; o yüzden zafer peşinde koşturdular ama sonunda gücün güdümüne girdiler, gücün kölesine dönüştüler ve dünyayı köleleştirmekten çekinmediler.
İslâm, bu dünyayı geçici bir yer olarak görür ve Müslümanlardan dünyada hükümranlık peşinde koşturmalarını değil, hakikatin izini sürmelerini, bunun için de her dâim seferde olmalarını talep eder. Zafer, Allah’ın takdiridir.
Zafere odaklandığınız zaman, hakikatle ilişkiniz sakatlanır, zamanla kopar, yok olur.
Sefere odaklandığınız zamansa, her hâl ve şartta hakikatin izini sürmeniz tek vazgeçilemez kuraldır.
Yahûdîler ve Hıristiyanlar, hakikati kaybettiler.
Gücü, güç üreten araçları hakikatin yerine yerleştirdiler.
Güç, hakikati yedi-bitirdi; insanın zihnini, insanî melekelerini körleştirdi; hayatı çölleştirdi; insanı nankörleştirdi ve ruhsuzluğa mahkûm etti…
Bu da insanı hakikatten sürgün etti, gücün acımasız dişlilerinde yok etti, hayatı cehenneme çevirdi…
Oysa Kudüs yalnızca Müslümanların idaresinde günyüzü gördü; farklı dinlerin nasıl sulh ve selamet düzeni içinde birlikte yaşayabileceğini dünya âleme gösterdi. Hıristiyanların idaresi altında da, Yahudîlerin idaresi altında da her zaman zulüm yerine dönüştü.
O yüzden, Kudüs, siyonist esaretinden kurtulmadıkça, dünya barış yüzü göremeyecek…
Dünya barışı Kudüs’e bağlı.