Dünyayı değiştirecek ‘üç adam’ ve Erdoğan-Trump görüşmesi..
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Mayıs ayı temasları Türkiye'nin yeni uluslararası ilişkiler ağı içindeki merkezi pozisyonu açısından tarihi niteliktedir. Çünkü ikili ilişkilerin çok ötesinde anlamları vardır, sadece bugüne değil geleceğin dünyasına dönüktür. Ulusların geçmişin iddialarıyla geleceğe hazırlandığı bir dönemde Türkiye'nin ölçek büyütmesiyle, sadece Türkiye olmadığını göstermesiyle, merkez güç çıkışıyla alakalıdır.
Ne kadar anlayabildik, yorumlayabildik, tartışabildik bilemiyorum ama gördüğüm kadarıyla çok dar ölçekte yeni bir küresel düzen inşa ediliyor ve bu ziyaretler işte o masada yer almaya dönüktür. Erdoğan'ın çabaları bu çekirdek iktidar alanında zemin oluşturmaya dönüktür. Kim ne derse desin, bütün engellemelere rağmen Türkiye bu masada yerini alacaktır hatta şimdiden almıştır.
Erdoğan-Trump görüşmesi ve Türkiye'nin endişeleri..
Erdoğan-Trump görüşmesi bu çerçevede başarılı bir görüşmedir. Başarısı, iki lider arasında sağlam bir ilişkinin başlaması, birbirini anlayan bir dilin keşfedilmesidir. Erdoğan da Trump da sözünü esirgemeyen, doğrudan konuşmayı tercih eden, kararlı ve sonuç almaya dönük yöntemleri tercih etmektedir. Zaten iki liderin verdiği mesajlar, görüşmelerin kamuya yansıyan bölümleri de bunu teyit etmektedir.
Ne var ki, Türkiye ile ABD arasındaki derin güven bunalımı aşılamamıştır. Zaten bir görüşmede aşılması da beklenmiyordu. Özellikle Türkiye'nin endişeleri giderilmemiş, ABD'nin bizim coğrafyadaki tasarruflarının oluşturduğu tehditler azalmamıştır. Ama biz bunun Trump'tan ziyade ABD yerleşik sisteminden kaynaklandığını biliyoruz. Burada mesele, Trump-yerleşik sistem arasındaki çatışmadan kimin galip çıkacağıdır.
Asıl çatışma ABD'nin kendi içinde yaşanıyor
Bu yönüyle asıl çatışma ABD'nin kendi içindedir. Sistem mi Trump'ı evcilleştirecek yoksa Trump mı sistemi dönüştürecek zamanla göreceğiz. Bu haliyle ABD başkanının bir çok kuruma hakim olamadığı, müdahil olamadığı ortadadır. Böyle bir Başkan'ın verdiği taahhütler ne kadar gerçekçidir, sonuç doğurur, tartışma konusudur. Erdoğan-Trump görüşmesinde sağlam, somut sonuçların çıkmamasını biraz da buraya bağlamak faydalı olacaktır.
İşin bize yansıyan yönü gayet açıktır. ABD ordusu, istihbaratı, kurumları bütün coğrafyayı tehdit etmekte, ülkeleri parçalamakta, Kuzey Suriye koridoru üzerinden Türkiye'yi kuşatma planı uygulamaktadır. Artık bu konuda tereddüt kalmamıştır ve Türkiye durduğu yeri net biçimde belirlemiştir.
Açıktan terör örgütleriyle ortaklık, PYD'yi müttefik ilan etme, alabildiğine silah takviyesi Beyaz Saray'ın “terörle mücadele” konusunda verdiği bütün taahhütleri boşa çıkarmaktadır. Bu konuda samimi değiller, hiçbir zaman da olmadılar. Daha önce başka ülkelere karşı kullandıkları terör kozunu bu sefer Türkiye'ye karşı kullanma aşamasına geldiler.
Hiçbir ittifak ilişkisi bu tehdidi örtbas edemez
Çıplak gerçek budur. Irak ve Suriye politikaları Türkiye'yi tehdit etmekte hatta 15 Temmuz müdahalesinde gördüğümüz gibi, parçalama hesabı içermektedir. ABD yönetimi bu konuda kötü niyetlidir. Hiçbir ittifak ilişkisi, hiçbir konjonktürel ortaklık bu gerçeği gizleme, örtbas etme gücüne sahip değildir.
Trump'ın bu konudaki düşünceleri henüz “olgunlaşmamış” olabilir ama ABD yerleşik sisteminin temel hedefi budur. Bütün ısrarlara rağmen PYD'ye destekten vazgeçmemelerinin sebebi DEAŞ ya da terör değil, bölgesel harita planıdır.
Erdoğan-Trump diyaloğu bunun ne kadar üstesinden gelebilir? Eğer ABD başkanı farklı düşünüyorsa, eğer iyi niyetliyse geriye tek bir sorun kalıyor: Trump ABD'ye ne kadar hakim olabilecek? Verdiği sözleri ne kadar tutabilecek? Kendi kararını ne kadar uygulayabilecek? Sanırım Türkiye-ABD arasındaki güvensizliğin aşılması ABD yerleşik sistemi ile Trump arasındaki hesaplaşmada kimin galip geleceği ile birebir alakalıdır.
İşte o zaman “Türkiye cephesi”ni açacaklar..
Peki bu hesaplaşma devam ederken ne olacak? ABD içindeki tartışmaları bir kenara bırakalım. Türkiye bu sürece ne kadar tahammül edecek? Cumhurbaşkanı'nın sözlerinden gidersek Türkiye, tehdit hissettiği anda müdahil olacaktır. Bu tehdit ortadadır, yakındır, derinden hissedilmektedir ve müdahale zorunluluk olacaktır.
Öyleyse bundan sonra Türkiye'nin, o bölgede uygulanan harita planlarına karşı ne yapacağına bakacağız. Çünkü biliyoruz ki, PKK/PYD bütün güçlerini Suriye'de topladı, o harita için çalışıyor. Başarılı oldukları anda bütün güçleriyle o dokuz yüz kilometre sınırdan Türkiye'ye saldıracaklar, “Türkiye cephesi”ni açacaklar. İşte o zaman karşımızda sadece PKK/PYD olmayacak. Hemen hepsi “müttefik” olan birçok ülke yer alacak.
Dünyayı değiştirecek üç lider: Putin, Erdoğan ve Trump..
Bu yazıda esas dikkat çekmek istediğim konu şu:
Güçlü liderlerin başını çektiği, yönettiği, şekillendirdiği yeni bir dünya oluşuyor. Devletler, kurumlar, siyasi söylemler, politik hesaplar, yerleşik sistem liderlerin gerisine düştü. Önceden liderler yerleşik sisteme göre şekil alırdı, yeni dönemde yerleşik sistemler liderlere göre biçimleniyor. Bu alanda en çarpıcı örnekler Putin, Erdoğan ve Trump'tır.
Putin, Sovletlerin dağılmasından sonra Rusya'yı yeniden toparladı, devleti yeniden biçimlendirdi, içerideki güç yapılanmasını yeniden tanımladı. Devleti dönüştürdü, milleti yeni Rusya ideali etrafında birleştirdi. İçerideki dönüşümü tamamladıktan sonra da küresel ölçekte oyun kurmaya, birçok merkez ülkeyi parmağında oynatmaya başladı. Rusya'yı dönüştürdükten sonra küresel güç haritası üzerinde derin izler bırakmaya başladı.
Erdoğan içeride zaferi ilan etti: Şimdi hesap dışarıda!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yerleşik sistemin çok ağır baskıları altında mücadele etti. Hayatını ortaya koydu ve siyasi söylemiyle, iktidar anlayışıyla, çizdiği yol haritasıyla yerleşik sistemle mücadele ede ede bugünlere geldi. Türkiye'yi yeniden kurmaya, biçimlendirmeye dönük dev adımlar attı. İçerideki dönüşümde başarı sağladıkça dışarıda büyük adımlar atmaya çalıştı.
Türkiye'yi geçmişin iddialarıyla geleceğe taşımaya, Soğuk Savaş döneminin “cephe ülke”sinden 21. Yüzyılın “merkez ülke”sine dönüştürmeye çalıştı. Sonuncusunu 15 Temmuz'da yaşadığımız çok sayıda iç ve dış müdahalenin üstesinden geldi. Bence Cumhurbaşkanı, 16 Nisan referandumu ile içerideki büyük hesaplaşmayı kazandı, zaferini ilan etti. Eminim Trump, Erdoğan'ın içeride verdiği mücadele yöntemlerini dikkatle izliyor ve dersler alıyordur.
Referandumun bir iç mesele olmaktan çıkarılıp Batı dünyasının ağır baskılarıyla baskı altına alınmasının nedeni de budur. Çünkü içerideki müdahale alanları 16 Nisan itibariyle alabildiğine zayıfladı. Bundan sonra Erdoğan'ın küresel ölçekte çok daha belirgin izler bırakacağını göreceğiz, dünya da görecek.
Dünyayı değiştirecek üç liderden Putin ve Erdoğan kendi iç hesaplaşmasından zaferle çıktı. Şimdi küresel ölçekte bir etkinlik haritası oluşturuyorlar. Liderlerin şekillendirdiği yeni dünyaya rol model oluyorlar.
Trump iç savaşı kazanır, ABD'nin ekseni değişir..
Üçüncü lider Trump'tır. Onun savaşı henüz devam ediyor. Daha adaylığından başlayan “terbiye etme, evcilleştirme” planları bugünlerde şiddetli bir kavgaya dönüştü. ABD içindeki hesaplaşma daha da büyüyecek. Birçok kelle alacak, hasar verecek. Ya yerleşik sistem Trump'ı rehin alacak, harcayacak ya da Trump ABD'yi dönüştürecek, ABD'nin eksenini değiştirecek.
Ancak ABD yerleşik sistemi, Trump'ı etkisizleştirmek ya da bir şeylere mahkum etmek için bir “olağanüstülük” deneyebilir. 11 Eylül saldırıları böyle bir şeydi. Bu sefer “terör” üzerinden olmayabilir ama deneyecekleri son hamle böyle bir şey olacaktır.
Eğilimlere bakılırsa bu savaşı Trump kazanacak.
Erdoğan, Putin modeli ABD'de de kendini gösterecek. Muhtemelen başka ülkeler de kendi liderlerini çıkarmayı deneyecekler. Liderlerin önde çok hızlı adımlarla yürüdüğü, devletlerin, kurumların, siyasi söylemlerin peşlerinden yetişmeye çalıştığı bir dünya olacak bu.
Hazırlığımızı ona göre yapalım, pozisyonumuzu ona göre belirleyelim derim..