İbrahim KARAGÜL

İbrahim KARAGÜL

Erdoğan, yeni Başbakan ve iki büyük mücadele...

Erdoğan, yeni Başbakan ve iki büyük mücadele...

Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı sırasında iki temel amacı var. Bu iki maddeyi bizzat kendisinden duyduğum için rahatça söyleyebiliyorum:

Çözüm sürecini tamamlamak ve son darbe teşebbüsünü yapan paralel yapı ile mücadele etmek...

Öyle görünüyor ki, birkaç güne kadar netleşebilecek yeni Başbakan'ın değişmeyen iki ana hedefi de bu iki ilke olacak.

Hatta Başbakan'ın kim olacağı sorusunun cevabının da büyük oranda bu iki maddede gizli olduğunu, Erdoğan'ın tercihinde de bu maddelerin belirleyici olacağını düşünüyorum.

Gezi ve 17 Aralık müdahalelerinde daha yumuşak bir tavır sergilemesi telkininde bulunanların nasıl yanıldığını gördük. O telkinlerle hareket edilseydi AK Parti iktidarı da Erdoğan'ın siyasi geleceği de çok büyük yara alacak, riske girecekti. Belki de bugünkü siyasi tablo bambaşka olacaktı.

Dolayısıyla iki müdahalede de siyasi basiretini konuşturup dik durdu ve girişimleri boşa çıkardı. Burada basiret ve öngörünün liderlik için, öncülük için ne kadar önemli olduğunu görüyoruz.

LİDERLİK 'DENGE' DEĞİL 'KARAR'DIR

'Yumuşatalım' telkininde bulunanların bu basiret ve öngörüden yoksun oldukları da böylece ortaya çıktı. Dolayısıyla AK Parti'nin bundan sonraki yürüyüşüne öncülük, liderlik edemeyeceklerini de kendi siyasi tavırlarıyla, pozisyon alışlarıyla ortaya koymuş oldular.

Çünkü bu girişimler, toplumsal bir talepten ya da muhalefet söyleminden değil, doğrudan iç ve dış ortaklı bir projeden, Erdoğan'ı siyasetten silme, Türkiye'ye diz çöktürme, eski 'yönetilebilir Türkiye'ye dönme planından besleniyordu.

Liderlik karar verme yeteneğidir. Bu yetenekten yoksun olanların, sürekli belirsizlik ve denge hesabında boğulanların öyle bir ehliyeti hiçbir zaman olmayacaktır. Türkiye'nin siyasi tarihi, benzer ehliyetsizlerle doludur ve geride çok kötü hatıralar bırakmışlardır.

Hele ki Yeni Türkiye'de; artık küresel ölçekte tavır alabilen, kendi yörüngesini oluşturan bir ülkede Başbakanlık çok daha güçlü bir liderlik ve dirayet istiyor. Geleneksel siyasi dil ve tavırlarla böyle bir ülkeyi omuzlamanın mümkün olmadığını Pazar günkü seçimle Erdoğan'ı Cumhurbaşkanı yapan irade bile anladı ama bazıları hala bu sonuçları doğru okumaktan uzak görünüyor. Dünya liginde oynayan bir ülkeye dünya liginde güç oyunlarıyla boğuşabilecek

bir Başbakan gerekiyor.

Erdoğan'ın son dönem yaptığı konuşmalarda bir çok kez 'bazı arkadaşlarımız bizi yalnız bıraktı' mealindeki cümlelerin muhatabı olabilecek kişilerin, yeni ekipte bırakın Başbakan olmayı, çok da merkezi bir rolü olacağı kanaatinde değilim.

Dünkü konuşması da böyleydi. Hatta o konuşma, yeni Başbakan'a, yeni kabineye, hükümete yönelik bir yol haritasının çerçevesini çizer nitelikteydi.

Hırslarınıza yenilmeyin, şeytan aranıza girmesin, gençlerin önünü açın mealindeki cümleler yeni kurulacak hükümetin, Türkiye'yi belki de bir on yıl daha omuzlayacak kadronun özelliklerini sıralar nitelikteydi.

Siyasi yaşamına hapislerle ve darbe girişimleriyle mücadele ederek başlayan Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanı seçilmeden hemen önce belki de hepsinden daha ağır bir darbe teşebbüsüyle yüzleşmesi anlaşılmayacak bir şey değildir. Erdoğan'ın liderlik ve siyasi söylemi ile Türkiye'nin büyük yürüyüşü harmanlanmıştır ve müdahale Erdoğan kadar Türkiye'nin geleceğinedir.

ULUSLARARASI MEDYA VE AHMET DAVUTOĞLU

Kavga Türkiye kavgasıdır. Ona destek verenler, sevdikleri ve gönül bağı kurdukları kadar, Türkiye'nin gelecek perspektiflerini de anlayabilmiş kitlelerdir. Son müdahalenin bir ulusal güvenlik sorununa dönüşmesi Erdoğan'ın kişisel mücadelesinin ötesine geçmiş bir gerçekliktir.

Uluslararası medya Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nu neredeyse Başbakan ilan etti. Türkiye'de verilen mücadelenin kodlarını okuyarak ve Türkiye'nin uluslararası boyutta meydan okuyuşunu analiz ederek bu yargıya varmış olmaları muhtemeldir.

Kim olursa olsun, kişisel kırgınlıklar hatta öfkeler bile yaşansa, yeni dönemde AK Parti kadrolarında çözülme bekleyenler hayal kırıklığına uğrayacaktır. Çünkü toplumsal akış, tarihsel eğilim bu siyasi söylemin arkasındadır hatta bu söylem büyük oranda bu tarihsel meydan okuyuştun, Yeni Türkiye hayalinin yönlendirdiği bir söylemdir.

Bugünden sonra da 17 Aralık benzeri ya da başka türlü müdahale girişimleri Türkiye toplumunun kararlı duruşuyla etkisiz kalacaktır. Bu müdahalelerden medet uman siyasi kadrolar ya da bireyler büyük oranda itibar kaybedip etkisizleşecektir.

Erdoğan'ın son konuşmaları bir veda konuşması değildir. Tam tersine çok daha güçlü bir söylemi davet eden konuşmalardır.

Güçlü bir Cumhurbaşkanı, güçlü bir Başbakan ve güçlü bir kadro belki de bugüne kadar olandan daha fazla Türkiye'nin gelecek planlarına güç katacaktır. Yeni Türkiye'nin, tereddüt ve ikilemlerle boğuşan değil karar alıp uygulayabilen liderleri ihtiyacı var.

Hayırlısı olsun...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
İbrahim KARAGÜL Arşivi