Filistin direnişinin sesi, Osmanlı’nın diriltici nefesi
Emperyalistler, Osmanlı’yı tarihten silmek için en az üç asır savaştılar Osmanlı’yla her cephede. Sonunda Osmanlı tarihten silindi ama bitirilemedi. Osmanlı bedenen çöktü ama ruhen yaşıyor.
BATI UYGARLIĞI GAZZE’DE TARİHE GÖMÜLDÜ!
Hatta şöyle söylüyorum bendeniz bunu daha şık ve sarsıcı bir dille: Osmanlı bilfiil / bedenen çöktü ama bilkuvve / ruhen yaşıyor. Batı uygarlığı ise bilfiil / bedenen, ceset olarak yaşıyor ama bilkuvvve / ruhen çöktü, ölü.
İnsanlığa insanlık adına verebileceği bir şey kalmadı Batı uygarlığının. Bunun en ürpertici semiyolojik göstergesi, İsrail terör devletinin çoluk çocuk, hasta yaşlı demeden hastaneyi, üstelik de (birilerine ince mesajlar vermek için) Anglikan Kilisesi’ne ait bir hastaneyi bombalaması, bine yakın çocuğu gözünün yaşına bakmadan hunharca katletmesi üzerine zihnî melekelerinin sağlıklı işlediğinden kuşku duyduğum ABD Başkanı Joe Biden’ın apar topar adeta bir palyaço gibi Tel Aviv’e getirilerek, ABD’nin İsrail’in yanında olduğunu ilan etmesi açık açık, hiç yüzü kızarmadan!
Ardından Netanyahu’nun eli cebinde karşıladığı İngiltere’nin Hindu kökenli başbakanının İsrail’e damlaması…
Ve sonra da Almanya’nın resmen (ve ahmakça, kölece) bir açıklama yaparak İsrail’in yanında olduğunu ilan etmekten çekinmemesi…
Bütün bunlar, 2,3 milyon nüfuslu ve zaten üst üste yaşayan Gazze halkını soykırıma tabi tutmaya ve Gazze’yi hayalet şehre çevirerek yok etmeye, masum insanlarını katletmeye ant içmiş İsrail terör devletine her tür desteği veren Batı uygarlığının o cafcaflı, o ayartıcı demokrasi, insan hakları, hak hukuk söylemlerinin hepsinin Gazze’de çöp olduğunun göstergeleridir!
Batı uygarlığı, bütün iddialarıyla ve değerleriyle Gazze’de tarihe gömülmüştür. İddia edilen o değerlerin hepsinin daha iyi sömürmek için kullanılan maskeler ve kamuflaj malzemeleri olduğu ve Batılıların ne kadar ikiyüzlü, insanlık düşmanı ve hakikat düşmanı bir uygarlığın çocukları olduğu Gazze katliamıyla bir kez daha gün ışığına çıkmıştır.
Dışarıdaki Siyonistlere rahmet okuyacak kadar ruhsuzlaşan Batılıların gönüllü acentası, gönüllü kölesi içimizdeki Siyonistler ve uşaklarının ruhları karardığı için onların gün ışığını ve gerçekleri görmelerini beklemek olmayacak duaya âmin demektir.
OSMANLI DURDURULDU AMA BİTİRİLEMEDİ!
Osmanlı tarihten uzaklaştırıldı ama yüreklerden, hayattan, insanların hafızalarından uzaklaştırılamadı. Osmanlı, insanlığın yüz akıydı. Osmanlı son asrında, çöküş asrında bile insanlığın son adasıydı, büyük tarihçimiz Ahmet Cevdet Paşa’nın o güzelim ifadesiyle…
Osmanlı’nın bitirilememesinin sonuçlarını yaşıyor dünyamız.
Sadece bölgemiz değil, dünyamız.
Osmanlı adaletin sembolüydü.
Osmanlı merhametin sembolüydü.
Osmanlı hak, hukuk ve barış içinde bütün farklılıkları zenginlik belleyerek bir arada, birbirlerinden beslenerek yaşayabilmenin, yaşatabilmenin aşılamamış ve anlaşılamamış zirve örneğiydi.
Osmanlı gitti, dünyadan ruh çekildi.
Dünya cehenneme dönüştü, üst üste yaşanan dünya savaşlarıyla ve atılan atom bombalarıyla…
Osmanlı gitti, Balkanlar parçalandı, yetim kaldı, kaderlerine terkedildi.
Osmanlı gitti, Hindistan parçalandı, eğer Hindistan parçalanmasaydı, Hindistan dünyanın en büyük Müslüman ülkesi olacak, modern dünyanın son dönem tarihi başka türlü yazılacaktı.
Osmanlı gitti, Arap dünyası lime lime edildi; kaynakları İngilizlere, toprakları Siyonistlerim tecavüzüne peşkeş çekildi.
ŞİA’NIN DEVLETİ VAR AMA SÜNNÎ’LERİN DEVLETİ YOK!
Bugünkü Filistin sorununun gerisinde Osmanlı’nın durdurulması vardır. Eğer Osmanlı durdurulmamış olsaydı, İsrail devleti kurulamazdı, bölge kan gölüne dönüştürülemezdi, İran koskoca sünnî dünyaya meydan okurcasına Filistin halkının hâmisi olarak öne sürülmezdi.
Unutmayalım: Şia’nın devleti var ve zorbalar o devletin önünü inanılmaz bir şekilde açıyorlar türlü tezgâhlarla, danışıklı dövüş oynayarak…
Ama Sünnî’lerin devleti yok bir baş ülke, bir lider ülke, bir süper güç olarak bütün mazlumların hâmisi, koruyucusu, kollayıcısı olan bir büyük devlet formunda!
Burada mezhebî bir analiz yapmadığımı tarihî bir okuma yaptığımı bir kez daha hatırlatmak istiyorum: O yüzden bölgede hedefin Türkiye ile İran’ı karşı karşıya getirerek bölgeyi kan gölüne çevirmek istediklerini özenle hatırlatıyorum.
DİRİLİŞİN VE VAROLUŞUN YOL HARİTASI…
Bendeniz Osmanlı’nın bitirilememesinin yol açtığı kaçınılmaz sorunları ve buhranları yaşadığımızı düşünüyorum. Osmanlı, bütün Müslümanlara kol kanat geren, şemsiye işlevi gören hilâfet demek.
Osmanlı, yeryüzünde adaletin, merhametin, sulhün ve selâmetin hâkim olacağı, herkesin kendince yaşayacağı, kendince nefes alıp vereceği bir kardeşlik yurdu, herkese kol kanat geren, kucak açan evrensel bir medeniyet tecrübesi demek.
Osmanlı emperyalistlerin korkulu rüyası demek.
Ezcümle… Osmanlı dünyanın ruhu, mazlumların umudu, zorbaların kabusu demek.
Bunun adının Osmanlı olup olmaması önemli değil elbette. Ama Osmanlı deyince ne anlaşıldığını hatırlatmak gerek. Bunun adı, bugün Türkiye’dir ama Türkiye, adına “beyaz Türkler” dediğimiz ama Türk de, Müslüman da olmayan ama Türk ve Müslüman ismi taşıyan 40-50 bin kişilik devşirme şebeke ve uyduları tarafından içeriden ele geçirilmiştir. Türkiye’yi yeniden geri alma mücadelesi veriliyor. Bugün Filistin meselesinde Türkiye’nin çok fazla bir şey yapamıyor olması, ülkenin içeriden ele geçirilmiş olması, elinin kolunun bağlı olmasıdır.
Ama Filistin direnişi, İslâm dünyasının dirilişinin fitilini ateşleyebilir. İşte bu direnişin diriliş ve varoluş mücadelesine dönüştürülmesi için batılılar gibi “insanı insanın kurdu” olarak gören sapkın anlayışın yıkılması ve yerine insanı insanın yurdu, umudu ve ufku olarak gören Osmanlı’da kristalize olan, herkese kendince hayat hakkı tanıyan İslâm medeniyetinin yeniden formüle edilmesi ve adım adım hayata geçirilmesi yorucu uzun soluklu yolculuğa çıkılması şart!
İnsanlığa insanca yaşayabileceği bir dünyayı yeniden bizim armağan edebileceğimizi, bu ruhun, derinliğin, tecrübenin ve dinamizmin bizde var olduğunu, bize düşen şeyin bunun bütün boyutlarıyla idrakine varmak ve bütün yönleriyle yol haritasını çıkarmak olduğunu hatırlatıyorum bir kez daha. Vesselâm.