Hakikatli bir hayatın ve dünyanın iki anahtarı: Edep ve haya
İnsan, insan olarak doğar, diye düşünürüz, değil mi?
Gerçekten öyle mi?
Değil, tabii ki; çünkü insan, insan olarak doğmaz, beşer olarak doğar.
Beşer olarak doğar, ya insan olur ya da insan olma melekeleri büsbütün yok olan bir canavar olur.
İnsan, potansiyel olarak insan doğar, fiilî olaraksa beşer, özetle.
İNSAN NE/RESİ, BEŞER NEREYE DÜŞER?
Beşer, sıradan’dır. İnsan sıradışı.
Beşer, şaşar. İnsan, kendini aşar.
Beşer, süflî olanla yaşar; yeme, içme, tüketme vesaire. İnsan, ulvî olan’a ulaşmaya çalışır.
Beşer, aleladenin dünyasında sürüklenir. İnsan, fevkaladenin izini sürer, fevkalade olur.
Beşer yatay düzleme mahkûmdur. İnsan, dikey düzlemde yukarı doğru kanat çırpar...
Beşer, hayvanatın ve nebatatın özelliklerini aşamaz: Kendine ulaşamaz yani.
Beşer’in bir kendi yoktur; ben’i vardır, ego’su.
Ben’i, kişiyi insan olmaktan alıkor, uzaklaştırır. Kişi, benini aşamadığı sürece kendine ulaşamaz. Kendine ulaşamayan insan, kendini aşamaz, başkasına yol alamaz, kol kanat gerecek bir dünya kuramaz.
Beşer, ben’in kölesidir; ben hapishanesinin yani.
Tabir caizse, beşer, mezar kazar, kendi mezarını; kendini de, hakikati de, hayatı da o mezara gömer.
İnsan, âlet yapar, dünya kurar.
Beşerin bir dünyası yoktur; ego’su ve egosunun ertelenememeyen, kişiyi kölesi kılan istekleri, hazları, hırsları vardır.
İnsan, benini aşıp kendine ulaşan bir varlık olduğu için, isteklerini, hazlarını, hırslarını hem kendi dünyasını hem de başkalarının dünyalarını yıkmak için değil yapmak için harekete geçirir.
Beşer için başkaları düşmandır, cehennemdir, en azından başkaları yoktur, sadece kendisi vardır; kendi çıkarı, kendi hazları.
İnsan için başkası, kendi’ni göreceği aynadır; başkası kendine ayna tutar aslında; o aynaya bakarak kendini sorgular, sigaya çeker, böyle böyle kendini aşar, başkalarına değer, başkalarıyla kalpten bir köprü kurar, yürek ülkesi inşa eder: Ülkesinde herkese yer veren, kol kanat geren, serinleyen bir yurt, umut ve ufuklar o artık.
EDEBİN VE HAYANIN İNSANI AŞKINLAŞTIRAN YOLLARI VE BOYUTLARI
Kişiyi beşerlikten insanlığa, insanlığın zirve noktalarına, en zirvesi, insan-ı kâmil noktasına ulaştıran yollar vardır...
Edep bu yollardan biridir. Haya da bir diğeri.
Edep, kişinin Yaratıcı karşısındaki yerini, haddini bilmesidir evvelemirde.
Rabbiyle irtibata geçmesi manen. Kişinin insanın dışında, insanı, varlığı ve her şeyi Yaratan Rabbiyle irtibata geçmesi, kendini bilmesi, kendini bulması, kendi olması ve kendini aşarak başkalarına ulaşması, kol kanat germesi, herkesin soluyacağı bir hakikat ülkesi inşa etmesinin çileyle gergef gibi örülen, aşkla ve şevkle hayata geçirilen mertebeleridir.
Haddini bilen insan, beşerin azgınlıklarını, azmanlıklarını, sapkınlıklarını aşar; insanların kalpleri arasında köprü kurar; samimiyet ve sahicilik köprüsüdür bu.
Ve insanın kendini değil başkasını, tabiatı, diğer varlıkları düşünerek nefes alıp verdiği bir dünya, yaşanabilir bir dünya inşa eder.
Beşer, edebi bilmez; hatta zaman zaman edepsizleşir, azmanlaşır, küçük dağları ben yarattım psikozuna kaptırır kendini ve dünyayı cehenneme çevirir.
Yaşadığımız, adına modern veya postmodern dediğimiz dünyayı edep fikrinden, haya mefkûresinden yoksun, azmanlaşan, kendini tanrılaştırmaya kalkışan zavallı beşerlerin ürünü.
Virüs bu. Virüs, şaştıkça azmanlaşan, azmanlaştıkça haddini aşan ve dünyayı cehenneme çeviren bu azman beşer. Başka virüs aramaya gerek yok.
İnsan bu dünyaya, beşerlikten kurtulup insan olma yolculuğu yapsın diye gönderildi.
Ama insan bunu bilemedi.
Bilemezdi, başkasına kalpten kalbe yol döşeyen, bütün insanları kalpleri üzerinden birbirine irtibatlayan, rapteden, bağlayan o aziz / yüceltici ve leziz / ulvîleştirici edeb fikri yoktu.
Haya edebin ikiz kardeşi, hayatın şartı.
Haya varsa, hayat vardı; haya yoksa, kişi, canavarların ortasında bir avdı, avdır, avlanır.
Haya, “hayy”dan gelir, Rabbimizin güzel isimlerindendir. Diri, canlı, yaşayan demektir.
Haya sahibi kişi hayatı yaşar; ölü değildir, diridir. Diriliği, hayanın zirve noktalarına ulaştıkça, hayası, onu öldürmeyen geleni onda diriltecek kadar ruh doludur, hayat yurdu, hakikat umudu ve ufkuyka yoğrulmuştur.
Haya sahibi insan, ahlâk anıtı olmaya adaydır. Çünkü ilkeleri ülkülere dönüştürme, ülkülerin ülkesini kurma kaygısıyla nefes alıp verir.
Mahrem korunur. Özel. Kişinin özeli. Yani öz’ü. Özünü koruyan, özel hayatı üzerinde titreyen insan, hak yemez, hak-hukuk çiğnemez. Özelini herkese açan özelliğini de, güzelliğini de yitirir, kendini hayatın fahişesine dönüştürür, bitirir.
Haya sahibi insanın yüzü kızarır.
Edep sahibi insanın utanma duygusu vardır ve güçlüdür.
Yüzü kızaran ve utanma duygusu güçlü olan insanların yaşadığı toplumda insan insanı, insan tabiatı, tabiat insanı korur, Yaratıcı varlığa rahmet eder, hayat beşeri insana çevirir, özeli herkese kapalı kalbi herkese açık güzel insanlar yeşertir...
Yürek ülkesinde rahmet rüzgârları eser, insanların yüzü güler, güller açar, ışık saçar...