HALKLARIN KARDEŞLİĞİ VE İSLAM BİRLİĞİ!
İslam ümmeti üzerinde zülüm, kan ve gözyaşı var!
Müslümanlar üzerindeki karabasanları ortadan kaldırmak gayesiyle samimi ve sonuç getirecek ciddi adımlar atılmalıdır! Zira mazlum Müslüman halkların bekleyecek takati kalmamıştır.
Geçenlerde bir dostumla bu konularda fikir teatisinde bulunduk. Ümmetin üzerinde bulunan karabasanlar hakkında kafa yorduk ve bu fikirleri sizlerle de paylaşalım istedim.
Evvela; İslam’ın üç temel sacayağı üzerinde yeni bir medeniyet tasavvuru! Bu da;
“Ümeranın İttihadı” yani Müslüman idarecilerin birliği…
“Ulemanın İttihadı”, o da İslam âlimlerinin birliği…
Ümera ve ulemanın “adaleti” esas alması ve tabana yayması…
“Ümeranın İttihadı” siyasi birliktelikle olur. Birlik ve beraberlik sözde kalmayıp bir teşekkül oluşturulmalıdır. Bu manada Rahmetli Erbakan Hoca’yı anmamak haksızlık olurdu. 54. Hükümetin Başbakanı sıfatıyla Hoca, İslam Birliği temelinde gelişmekte olan 8 ülkeyi bir yıldan az bir zamanda bir araya getirdi.
D8‘ler…
Bu gün D8’ler tam manasıyla faal hale getirilseydi, Suriye’deki vahşet bu noktalara gelmeyecekti. Ümmetin birliği olmadığı için, Suriye’deki zulmün ortadan kalkması adına “İslam düşmanlarından himmet bekler” olduk. Biz Suriye meselesini kendi içimizde halletmeliydik. Çözümü Batı’dan, ABD’den, NATO’dan bekler olduk. Elbette uluslar arası diplomasinin de rollerini tayin etmek, başta Türkiye’nin yönlendirmesiyle olmalıydı. Bu güçle alakalı bir durumdur. Bu gücü nerede aradığımız çok önemli!
Hak ile batılı ayıramaz duruma geldik. Ümmetin içinde bulunduğu şu hale bakın! Birbirimizi kenetlemek, kalpleri telif etmek, barışı hâkim kılmak gerektiği yerde, ayrılık tohumları ekmek suretiyle fitne ve fesadı körüklüyoruz. Suriye’de er geç “akıbet-nitelik” galip gelecektir.
Bu sözlerimiz, AK Parti Hükümeti’nin İslam ülkeleri ile olan ilişkilerini küçümsemek niyetiyle söylenmiş sözler değildir. Bilakis bu hükümet, İslam ülkeleriyle düne nispeten kıyaslanmayacak ölçüde ilişkileri geliştirmektedir. Ancak eksikliklerini de söylemezsek, Allah bunun hesabını bizden sorar. Siyasi bütünlüğümüzün önemli bir sacayağı olan D8’ler, bu problemleri aşmada önemli bir rol alabilirdi, iddiasındayız. Karınca misali, her bir Müslüman bu fikrin takipçisi olmalıdır. Bunca kan ve gözyaşı da yapanlara kâr kalmaması adına bu fikrin savunucusu olmak çok önemli!
D8’leri bu manada küçümseyenlere şunu tavsiye ederiz; bu gün “Avrupa Birliği nasıl kuruldu?” diye baksınlar, incelesinler!
Avrupa Birliği; dünyanın soğuk savaş döneminde Batı Avrupa ülkelerini birleştirmek gayesiyle 1951’de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu şeklinde kurulmuştur. Şimdiki haline baktığımızda ise dünyanın en önemli kuruluşu haline geldi. Demek ki bir teşekkülü küçümsemekle bu işler yürümüyor, sahip çıkılıyor, destek veriliyor, gereği ne ise o yapılıyor…
İkinci konumuz ise “Ulemanın Birliği” demiştik. Bu konu da aynı derecede öneme haizdir. Fıkıh temelli bir birliktelikten bahsediyoruz. İslam ümmetinin içinde bulunduğu sorunların çözümünde Kur’an ve Sünnet referanslı “icma”, tüm sorunların üstesinden gelecektir.
Bir üçüncüsü de “adalet” temelli bir yaklaşımdan söz ettik. Adalet kavramı o kadar geniş bir kavram ki, bu kavram nerdeyse "İslam’la eşdeğer" görülebilir. Adalet, zulmün zıddıdır. Bir şeyi yerli yerine koymaktır. Zülüm ise; bir şeyi konumu dışına koymaktır. Hz. Ali efendimiz “Adalet mülkün temelidir” derken, bu temel ilkenin İslam’ın izdüşümü olduğunu bilerek söylemiştir.
Müslüman idareciler halkına zulmetmekten, kendi saltanatlarını idame ettirmekten başka işleri olduğunu, adil olmaları gerektiğini hatırlatacak olan yine Müslüman halklardır. Zira biz biliyoruz ki; her topluluk, layık olduğu yönetimi kendisi tayin eder.
İslam dini, Allah’ın vadiyle kemale ermiştir. Sorun “kemalata, kem âlâtla ulaşma” isteyişimizdendir. Bunun manası şudur; mükemmelliğe kötü araçlarla ulaşılmaz. Kemalat; ancak Kur’an ve Sünnetin öngördüğü esaslarla mümkündür. Bu esaslar bellidir. “…Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim...” Maide S. 3. Ayet
“Din”, sahipsiz değildir. Allah nurunu elbette tamamlayacaktır. Allah’ın vadi böyledir. Bunda zerre kadar şüphemiz yoktur. Biz yeni bir “din”, yeniden “vahiy” arayışında ve beklentisinde değiliz. Bize düşen; inanmak ve bu yolda gayret sarf etmektir. Var olan kardeşliğimizi “halkların kardeşliğine” dönüştürüp siyasi birliğimizin simgesi olan “İslam Birliği” çatısı altında toplamak, her Müslüman’ın onur mücadelesi olmalıdır.
Bir an önce bu iki birliği kurup(Ümera ve ulema birliği), adalet temelli “yeni bir dünya” tesis edilmelidir. Bu gün bir avuç Siyonizm inananları “dünya hâkimiyeti” için 5 bin yıllık hedeflerinden sapmadılar da, biz Müslümanlara ne oluyor da bir asırdır birbirimizle ayrı-gayri düştük!
Herkes üzerine düşeni yaparsa “kelebek etkisi” olur ve yeni bir dünya kurulur!
Emperyalizmin savaş aletleri Müslümanları ümitsizliğe düşüremez. Zira Allah her şeyden haberdardır. “Şüphesiz onlar düzenlerini kurdular; oysa dağları yerinden oynatacak olsa bile, bu düzenleri hep Allah’ın elindeydi.” İbrahim S. 46. Ayet
Selam ve dua ile…