Hizmet etmeyi mi seviyorsunuz, hizmet edilmeyi mi?
Sizi size tanıtacak bir soru: İç dünyanıza bir göz atın, hizmet etmeyi mi seviyorsunuz, hizmet edilmeyi mi? Hiç düşündünüz mü, Allah Resulü Efendimiz (sas) hangisini seviyordu? Hizmet etmeyi mi hizmet edilmeyi mi? Bazı davranışlarını bir hatırlayalım isterseniz. Bakalım nasıl mesaj veriyor bizlere. | |
Bir cihad dönüşünde istirahate çekilmiş mücahitlere yemek hazırlama hizmeti konuşuluyordu. Biri, 'Ben yemeği hazırlayayım.' derken, biri, 'Ben de su getireyim.' diye ilave etti. Bir diğeri ise, 'Ben de ateş yakayım.' dedi. Allah Resulü Efendimiz de, "Öyle ise ben de odun toplayayım!." diye ekledi. '- Siz istirahat buyurun, biz hizmetin hepsini de yapar, sizin yemeğinizi de huzurunuza getiririz! diyenlere Efendimiz (sas) ne buyurdu biliyor musunuz? -Bilirim ki siz tüm hizmetleri yaparsınız. Ancak ben hizmet edilmekten değil hizmet etmekten memnun olurum! Ben de hizmet edenlerin arasında olmalı, gücümün yettiği hizmeti yapmaktan geri kalmamalıyım!' diyerek hizmet edilmeyi değil hizmet etmeyi tercih ettiğini bildirdi. Bir defasında da ashabına su dağıtma hizmetini bizzat kendisi yaparken gelen bir yabancı, "Bu insanların efendisi kimdir?" diye sorunca Efendimiz, "İnsanların efendisi insanlara hizmet edendir." cevabını vererek hizmet etmeyi insanların efendiliği makamı olarak gördüğünü ifade etti. Nitekim bir adamı övüyorlardı. Tanıyan biri,"Ben onunla uzun yolculuk ettim, çok ibadet eden biridir. Her konaklamada hemen abdest alıp namaza durur, başka hiçbir işle meşgul olmaz." diye övünce Efendimiz'in sorusu şöyle oldu: "Her konaklamada hemen ibadete başlayan adamın devesinin yemini, suyunu kim verir, sofra hazırlama hizmetini kim yapardı?" -"O hizmetleri biz yapardık!" deyince, Efendimiz'in cevabı şöyle oldu: -"Demek ki siz ondan çok ibadet etmişsiniz! Çünkü siz hizmet eden olmuşsunuz, o ise hizmet edilen!" İşte hizmet edenle hizmet edilenin farkı, Allah Resulü Efendimizin yanında böyleydi. Bir çarpıcı örnek de Bağdat vaizi Yahya bin Muaz'dan verilmektedir bu konuda. Mekke'de mücavir kalan kardeşi, kendisine yazdığı mektubunda diyor ki:"Benimle buraya gelmediğine çok pişman olacaksın. Çünkü Mekke'de bana bir de hizmetçi tahsis ettiler. Çok iyi hizmet ediyor bana!" Bağdat vaizi, kardeşine verdiği cevabında hizmet konusunda bakın ne diyor: "Kardeşim, çok üzüldüm hizmet edilmekle iftihar ettiğinden dolayı. Keşke, bana çok iyi hizmet ediyorlar, demeseydin de, ben çok iyi hizmet ediyorum, diye yazsaydın. Hizmet edilmekle değil de hizmet etmekle iftihar etseydin!". Sözü daha fazla uzatmadan konuyu kendimize getirerek diyorum ki: -Acaba bizim alışkanlığımız ne durumda? Hizmet etmeyi mi seviyoruz, hizmet edilmeyi mi? Şunu açıkça ifade etmeliyim ki, kendini hep (hizmet edilmeye) layık biri olarak görenin yaşlılığı zor geçer. Çünkü alıştığı hizmeti (mecbur kalmadığı halde!) hep bekler. Göremeyince de şikâyetler başlar. Böylece yaşlılığı çekilemeyen ihtiyarlardan biri olup çıkar. Sebep, kendisini hep hizmet edilmeye layık biri olarak görmesi, bu beklenti içinde yaşlanmış olması. Halbuki, sevabı hep (hizmet eden) kazanır, (hizmet ettiren) değil. Maneviyat büyükleri, hizmet edilen olmaktan o kadar kaçınmışlar ki, elinin öpülmesini, çantasının taşımasını istememiş, kendisi için ayağa kalkılmasından dahi memnun olmamışlardır. Bilmem siz kendinizi hangisine alıştırıyorsunuz? Hizmet etmeye mi, hizmet edilmeye mi? Unutmayın, kazanan hizmet edendir, edilen değil. |