IŞİD cinayeti, Ürdün idamı ve şiddetin küreselleşmesi
Ürdünlü pilot Muaz Kasesbe, IŞİD tarafından vahşice bir yöntemle, bir kafesin içinde yakılarak, öldürüldü. 2003’ten beri Irak ve çevresinde cinayetin her türüne tanık olan bizler için intikam ve şiddetin en çirkin örneklerinden biriydi bu.
Amman yönetimi ise, buna misilleme olarak, IŞİD’in istediği Sacide Er Rişavi ve Irak kökenli bir IŞİD mensubunu idam etti. Terör suçundan mahkum olanların cezalarını çekmesini elbette sorgulamıyoruz. Ama idamların IŞİD cinayetine misilleme olarak yapılması, en az o örgütün vahşi cinayeti kadar üzerinde düşünülmeye değerdir.
Dikkat edin, karşılıklı intikam alanların biri örgüt diğeri devlet! İşte çarpıklık burada.. Ürdün’ün acısını ve öfkesini anlıyoruz ama devletlerin hukukla değil intikamla hareket etmeye başlaması bizim coğrafyada ikinci bir tehlikenin daha kapılarını aralıyor.
Yaklaşan tehlikenin farkında mıyız!
Devletin örgütleştiğinin, örgütlerin devletleşmeye doğru gittiğinin, daha doğrusu devlet ile örgüt arasındaki çizginin belirsizleştiğinin en ürkütücü örneğidir bu.
Sanırım önümüzdeki on yıl boyunca, etrafımızdaki ülkelerde en çok üzerinde duracağımız; örgüt-devlet arasındaki belirsizleşme, örgütler kadar devletlerin de şiddeti bir misilleme, yaptırım olarak meşrulaştırması olacak.
IŞİD; Irak ve Suriye’de olağanüstü bir güce dönüştürülen, Nijerya ve Libya’da etkisini artırıp bu ülkelerde cephe oluşturan, Afganistan/Pakistan bölgesine yayılmaya çalışan, bütün coğrafyada hakim güce dönüştürülmeye çalışılan bir oluşum.
Sadece bir güç değil, bir anlayış, bir şiddet dalgası olarak öne çıkarılıyor. Hakim olduğu bölgelerde, kafa kesme ve en ürkütücü şiddet örneklerine imza atan bir yapı. Müslüman Kardeşler benzeri siyasi hareketlerin tasfiye edilerek böyle bir anlayışın kitleselleştirilmesi, gelecekte nelerle yüzleşeceğimize de ışık tutuyor.
Ürdün ise bir devlet. Monarşi ile yönetilen, özellikle İngiltere’nin her şeyini belirlediği ve yönettiği bir garnizon devlet ama devlet..
İki örnek aslında bize çok kötü şeyler söylüyor. Ne kadarını anlayabiliyoruz, yaklaşan tehlikeyi ne kadar görebiliyoruz, bilmiyorum. Devletler ile örgütlerin birbirine karışmasının, örgütlerin bütün coğrafyada etkisini arttırıp devletleşmeye doğru gitmesinin, devletlerin sağduyusunu kaybedip örgüt refleksleri göstermeye başlamasının muhtemel sonuçlarını ne kadar farkediyoruz, bilmiyorum.
Ama bu tehlikeyi bir an önce görsek iyi olacak. IŞİD cinayetleri tırmandıkça Ürdün daha da saldırganlaşacak, ardı ardına misilleme ölüm kararları alabilecek, belki daha başka saldırı yöntemleri deneyecek. Ama tüm bu denemeler Ürdün’ü devlet olmaktan uzaklaştırıp örgütleştirmeye, bir cepheye dönüştürmeye sürükleyecek.
Doğu’da IŞİD Batı’da ırkçı örgütler
Bu haliyle şiddet bölgedeki devletleri provoke edip hata yaptırıyor. Onları hukuk ve meşruiyet mevziinden çıkarıp örgütler karmaşası içine savuruyor. Irak işgalinden sonra yeniden devlet inşası bu yüzden mümkün olmadı. Mısır darbesinden sonra eğer silahlı mücadele başlarsa orada da devlet aygıtı önemli ölçüde aşınacaktır. Aynı şey Suriye ve Lübnan için de geçerlidir. Kurulduğundan beri İsrail zaten devlet gibi değil, örgüt gibi hareket etmektedir.
Sanki birileri şiddet dalgasını alabildiğine besleyerek bölgeyi bir şeylere hazırlıyor. Devletleri aşındırıp, ülkeleri örgütler üzerinden lime lime etmeye, yıllar sürecek bir kaosa hazırlıyor.
İlginçtir bu şiddet dalgası sadece bizim coğrafyada değil Batı’da da yükseliyor. Doğu’da IŞİD üzerinden bir dalga büyütülüyorsa Batıda da faşizmin ayak sesleri duyuluyor, her geçen gün yeni bir ırkçı örgüt kuruluyor. ABD’deki neocon ırkçılar son dönemde Avrupa’yı da rehin almış durumda. Bu haliyle Batı’da yükselen ırkçılıkla Ortadoğu’daki örgütler karaborsası arasında bir paralellik var.
Her iki coğrafyada da şiddet yanlıları öne çıkıyor, kitleselleşiyor, toplumlar öfke üzerinden tercih yapmaya zorlanıyor. Sanırım dünyanın genel gidişatında bu yönde tehlikeli bir eğilim var ve bu, her geçen gün daha da belirginleşiyor.
Soyut düşmanla savaş devletleri aşındırıyor..
Ürdün’ün IŞİD’e kızıp idam kararları vermesiyle ABD’nin 11 Eylül öfkesine kapılıp dünyanın bir bölümünü ateşe vermesi, yüzbinlerce insanı katletmesi arasında bir benzerlik var. O zaman da ABD’nin karşısında belli bir güç yoktu. Ölçüleri tam olarak bilinmeyen, belirsizlikleri oldukça fazla olan bir örgüt, El Kaide vardı.
ABD yönetimi bir örgütle hesaplaşıyordu. Daha doğrusu, somut bir yapıyla değil bir anlayışla dövüşüyordu. Bugün Ürdün de aynı durumda. Karşısında bir örgüt var ve bu örgütün belirsiz yönleri çok fazla. Yine söz konusu örgüt üzerinden bir anlayış öne çakıyor ve Ürdün bu anlayışla yüzleşmeye zorlanıyor.
ABD’nin başlattığı bu savaşta aslında tam olarak bir muhatap yok. Soğuk Savaş döneminde örgütler üzerindeki tanımlamalar netti. Etnik ya da ideolojik kavga veriliyordu. Ama bu sefer küresel sisteme başkaldıran yapılar var. Etnik ya da ideolojik gerekçeleri olsa da, söz konusu örgütlerin kitlesel tabanları çok daha geniş, asıl yapılanmaları zihinlerde yer ediniyor.
Dünya yeni bir güçle karşı karşıya
Dünya yeni bir güçle karşı karşıya. Devletler geleneksel pozisyonlarını terkedip ilk kez kitlelerle ve örgütlerle savaşa tutuşuyor. Gariptir bu savaş hızla küreselleşiyor. Paris’te doğan bir kişi Afganistan’da, Çin’de doğan bir kişi Suriye’de veya Darfur’da ortaya çıkabiliyor, orada bir savaşın içinde yer alabiliyor. Ya da bir Japon Suriye veya Irak’ta idam ediliyor, etkisi dünyayı sarsıyor, daha önce istihbarat örgütlerinde çalışan kişiler şimdi çalıştıkları teşkilattan insanları öldürebiliyor.
Bu savaş bir başka yönden de şehir savaşları çıkacak tezlerini doğrular nitelik taşıyor. Devlet aygıtlarının güç kaybedeceği, kitlelerin ulusal kimlikle değil şehir kimliği ile, bölge kimliği ile tanımlanacağı, kitlelerin şehirlerde inisiyatifi ele alacağı şeklindeki felaket senaryosunu getiriyor insanın aklına.
Bizim coğrafyada sadece IŞİD ya da El Kaide gibi yapıların değil, cemaatlerin de devlet olmaya, cemaat devleti projeleri uygulanmaya başladığını, “paralel yapı” tanımlamasının da bu çerçevede bir şey olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
Devlet algısını yeniden inşa etmek
İşte tam da bu dönemde yeni bir devlet algısı ve anlayışı inşa etme zamanı. Otoriter, içe kapanan, kitleden yalıtılmış, güce dayalı bir devlet yerine kitlelerle ortak bir devlet anlayışı, bu dalganın önüne geçebilir.
Üç şeye dikkat çekmeye çalıştım: Örgütler üzerinden şiddetin küreselleştirilmesine, devletlerin örgütlerle mücadele ederken devlet olmaktan çıkıp örgütleşmeye başlamasına ve şiddetin İslam coğrafyasında IŞİD gibi yapılar üzerinden Batıda ise ırkçılık üzerinden yayılmasına...
Üzerinde düşünmekte fayda var.