İstanbul’da bombalar patlasa sevineceksiniz!
Alabildiğine bir Türkiye karşıtlığı işleniyor. ABD’de, Avrupa ülkelerinde, Afrika’nın en ücra bölgelerinde, Türk dünyasında, Ortadoğu’da ve bunlarla organize bir şekilde Türkiye içinde bir ortak organizasyon, operasyon görüntüsü veren şer kampanyası var.
Kara propagandanın dibini bulmuş paralel örgüt, ulaşabildiği her yeri, etkileyebildiği her kişiyi, kandırabildiği her aptalı Türkiye aleyhine kışkırtıyor. Bir takım ahmaklar dışında kampanyaya katılanların, bu şerde ortak olanların büyük bölümü Türkiye’ye öfkesi olan, Türkiye ile öteden beri hep hesaplaşma içinde olan, Türkiye’nin burnunun sürtülmesini isteyenlere nüfuz casusluğu yapanlardan oluşuyor.
Türkiye düşmanları tek safta birleşmiş ve bu düşmanlığın öncüsünü de 17 Aralık darbe girişimi başarısızlığa uğrayan paralel çevreler. Dünyanın her yerine Türkiye düşmanlığı pazarlıyorlar, ülkemize zarar verebilecek her olumsuzluğu bir araya toplayıp servis ediyorlar. Bir nevi Türkiye karşıtlarına yol yordam gösteriyor, içerideki zayıf alanları tespit ediyor ve onlara hedef belirliyorlar.
Öfke, nefret, düşmanlık
Bırakın hükümeti, ülkemize, insanlarımıza, tarihimize ve geleceğimize yönelen her olumsuz girişimi sahipleniyor, bu olumsuzluklar üzerinden içerideki kavgalarına malzeme topluyorlar. Kaybedişlerine o kadar öfkeliler ki, bu hınç gözlerini döndürmüş, “bizden sonrası tufan” dercesine her şeyi kırıp geçiriyorlar.
Aslında bir ihanet tarihi yazıyorlar. Türkiye’den nefret edenlerin aslında kendilerinden de nefret ettiğini bilmelerine rağmen, bu ülkenin geçmişine, geleceğine, dinine, inançlarına, değerlerine sövüp sayanlarla gönül birliği içinde, omuz omuza bir şer savaşı yürütüyorlar.
Beyaz Saray’daki gazetecileri kıvrım kıvrım kıvranıyor; ne yaparım da Türkiye aleyhine bir açıklama alırım diye. Avrupa Parlamentosu’nda, AB birimlerinde Türkiye karşıtı bir cümle koparabilirim diye kapı kapı dolaşıyorlar. Bu kirli savaşta doğal afetleri bile kullanabilen, Afrika’da bilmem hangi kabileye Türkiye’yi ayıplattırabilen bir anlayış ve gözü dönmüşlük hali söz konusu.
Mısır’da darbe olur, binlerce insan öldürülür ses çıkarmazlar, kınamazlar bile. Almanya’da ırkçılar alabildiğine saldırganlaşır, duvarlara “Müslümanlar ölecek” sloganları yazar, sokaklara iner, vatandaşlarımızı tehdit eder, öldürür ve katiller aklanır onlardan bir cümle duyamazsın. Camiler yakılır duymazlar. İsrail kıyımlarına tek laf etmezler. Şimdilerde ortaklık kurdukları, himayelerine girdikleri çevreler Ortadoğu’da yüzbinleri katleder susarlar. Bütün bunlara tavır alan Türkiye kötü olur. Başkent başkent dolaşıp Türkiye’yi şikayet ederler, ihbar ederler. Türkiye teröre destek veren ülke dedirtmek için ülkelerine ihanet ederler, onu satarlar.
Hollandalı gazeteci ve terör övgüsü..
Hollandalı bir gazeteci terörü teşvik edici yazı ve açıklamaları yüzünden Diyarbakır’da ifadeye çağrılır, ayağa kalkarlar. Avrupa ülkelerinde terörü ve şiddeti övmenin hükmü nedir diye bir kez sormazlar. Son on yılda çıkarılan terör yasalarında, olağanüstü hal yasalarında, gözaltı mevzuatında, göçmen yasalarında nasıl faşizan düzenlemeler yapılmış, dönüp bakmazlar.
Her hangi bir gazeteci ABD’de, Avrupa ülkelerinin her hangi birinde “El Kaide ya da IŞİD falanca yerde bir bomba patlatsa ne iyi olur” dese başına neler gelir bir düşünün bakalım. Hangi ülke böyle bir şeye müsamaha gösterir, bunu gazetecilik mesleği çerçevesinde görebilir?
Türkiye’de on binlerce insanın canına, kanına, ailesine yıkım getiren bir savaşı övmenin gazetecilikle ne alakası olabilir, hangi meslek böyle bir dokunulmazlık sağlayabilir, bakmazlar. Çözüm sürecini sabote edelim, Alevi isyanı çıkaralım, DHKP-C ile çalışalım, kan aksın diyen ülkelerle, güçlerle birlikte hareket ederler.
Türkiye karşıtı en güçlü lobi oldular
Eskiden Ermeni lobisi vardı, Rum lobisi vardı, her zaman Yahudi lobisi vardı, şimdi “Paralel lobisi” bunların hepsinin önüne geçti. Bulundukları ülkelerde, paralel elçilik mensupları gibi hareket ediyor, o ülkelerin yönetimleriyle daha önce kurulan ilişkileri kullanıp Türkiye karşıtı kampanya yürütüyorlar. Hangi ülkede Türkiye’den rahatsız olan kim varsa onlarla iş tutuyorlar.
İçeride ve dışarıda ne kadar hesaplaşmacı çevre varsa paralel örgütle birlikte hareket ediyor. Tek cephe halinde saldırıyor. Kişisel öfkelerine yenilenler de onlarla, iktidar hesabıyla yanıp tutuşanlar da onlarla, etnik veya ideolojik kavgaları olanlar da onlarla, başka ülkelerin içerideki uzantıları da onlarla birlikte.
Bu nasıl bir cephe, nasıl bir ortaklık, ne kirli bir işbirliği.
Zaman, Hürriyet ve kullanılan dil
Zaman gazetesinin Türkiye karşıtı haberleri veriş tarzıyla Hürriyet gazetesinin sunuş tarzı aynileşmişse, onlara bağlı yayın organları hep beraber sistematik yıpratma savaşı sürütüyorsa, bu yayın organları hem içeride hem de dışarıdaki gelişmeleri aynı dille servis ediyorsa bir cephe hali söz konusudur.
Bunlar geçer. Çok daha ağır krizleri yöneten Türkiye, bu badireyi de pekala atlatır. Ama herkesin yaptıkları bir yerlere not edilir. Toplumsal hafızada bir yer edinir. Türkiye’nin düşmanlarını dost edinip dostlarını düşman görmenin, en acısı da Türkiye’yi bir kaşık suda boğmaya çalışanlarla iş tutmanın, kader birliği etmenin anlamını bu millet hiçbir zaman unutmaz.
Seçimler öncesi, bakalım daha hangi taşın altından nasıl çıkacaklar.. Öyle bir hale geldiler ki, İstanbul’un ortasında bombalar patlasa sevinecekler!