Kimlik savaşları, infaz görüntüleri
Şam ve Halep'ten Bağdat ve Musul'a, Karaçi'den Mumbai'ye, Nairobi'den Beyrut'a, İskenderiye'den Avrupa başkentlerine kadar uzanan çok geniş coğrafyada kimlik savaşları hızla yayılıyor.
Bazıları Hristiyanlık, bazıları Musevilik, bazıları Müslümanlık, bazıları etnik milliyetçilik, bazıları ırkçılık, bazıları mezhepçilik üzerinden dünyayı yeni tür savaşlara zorlayacak ürkütücü saldırılara imza atıyor.
Silahın her türü ile şiddetin her yöntemi uygulanıyor. Kentler, alış veriş merkezleri, camiler, kiliseler, siviller hedef alınıyor.
Siyaset kadar ideolojik kimlik, askeri stratejiler kadar ekonomik güç savaşlarıyla harmanlanan şiddet artık evlerimize kadar ulaşıyor.
Birçok alanda, birçok ülkede ve bölgede, devletler geri çekilirken örgütler öne çıkıyor, güç kazanıyor, bölgeleri ve ülkeleri denetim altına alıyor, kitleleri yönetiyor, kaynaklar üzerinde denetim kuruyor, kendi kurallarını hakim kılıyor.
Müzakere masalarında devletler kadar örgütler de var artık. Cephelerde devletlerle örgütler yan yana savaşıyor. Kitleler üzerinde devletlerin etkisi azalırken örgütlerin etkisi güç kazanıyor.
Denetimsiz, kontrolsüz, kaotik bir geleceğe doğru yol alıyoruz.
Bunun en büyük sebebi, örgütlerin güçlenmesi değil, devletlerin örgütleşmeye doğru sürüklenmesi. Örgütler gibi hareket etmesi, örgütlerle iş tutması, örtülü operasyonlarını örgütler üzerinden ve paralı askerler üzerinden, güvenlik şirketleri eliyle yürütmesi, kirli işlerini bu şekilde örtbas etmesi insanlar kadar devletleri de yeni bir tehditle baş başa bıraktı.
Nairobi'de bir alış veriş merkezine yönelik saldırıda 60 kişi hayatını kaybetti. Çok sayıda insan yaralandı ve bazıları rehin alındı. Saldırıyı yapan Somali kökenli bir örgüt. Alışveriş merkezinin sahipleri İsrailli. Şehir, İsrail'in operasyon merkezi. Somali'de Kenyalı askerler görev yapıyor. Görünüşe göre bu bilgiler bile olayı açıklamaya yeterli. Ama ortada korkunç bir katliam, terör saldırısı var.
Bağdat'ın Sadr bölgesinde bir taziye evi hedef alındı. Irak'ta sıklıkla gördüğümüz intihar saldırılarından biriydi ve iki intihar saldırganı tarafından yapıldı. 72 kişi hayatını kaybetti. Aynı sırada bir de bomba yüklü araç patladı.
Irak'ta Şiiler ve Sünniler arasında işgalden bu yana devam eden çatışmalarda önce camiler, türbeler hedef alındı. Ardından liderler, ilim adamları, imamlar, pazar yerleri hedef alındı. Şiiler Sünnilere, Sünniler Şiilere saldırıyordu. Hatta Şiiler birbirlerine, Sünniler de birbirine saldırır oldu. Yüzbinlerce insan bu çatışmalarda, saldırılarda hayatını kaybetti.
Pakistan'ın Peşaver kentinde, dün sabah bir kiliseye yönelik intihar saldırısında 56 kişi hayatını kaybetti, yüze yakın insan da yaralandı. Karaçi ve Peşaver başta olmak üzere, Pakistan'da Hristiyanlara yönelik merkezler hep saldırılara hedef oldu. Şii camileri ve Sünnilere yönelik merkezler de saldırılara hedef oldu. Kimlikler üzerinden yürütülen bir kaos stratejisi Pakistan'ı yıllardır hırpalıyor, iç istikrarını ciddi oranda yok ediyor.
Benzer saldırıları Endonezya'da, Nejerya'da, Hindistan'da ve daha bir çok ülkede hatta Avrupa ülkelerinde görüyoruz.
Ve iç çatışmanın, sıcak savaşın en acımasız haliyle yaşandığı Suriye'de, örgütler savaşını en ileri noktalarda görüyoruz. Muhalifler arasında onlarca örgüt kendi özel gündemleri için savaşın içinde yer alıyor.
Şiddetin, vahşetin her türü, akıl almaz örnekleri yaşatılıyor. Devlet özelliğini kaybeden Şam yönetimi de, ona karşı savaşan bazı örgütler de sınırsız bir şiddet ve nefretle hareket ediyor. Kimyasal saldırıdan kafa kesme görüntülerine kadar, insan ırkının en rezil hallerini gösteriyorlar.
Son zamanlarda örgütlerin, terör saldırılarının, şiddet görüntülerinin bu kadar yayılması, bu kadar sıklıkla gerçekleşmesi, özellikle belli bölgelerde yoğunlaşması neyin habercisi?
Yeni bir kaos stratejisi mi uygulanıyor. Örgütlere yeni ihaleler mi dağıtılıyor?
Hiçbir örgüt, sistem içinden destek görmedikçe bu kadar etkili olamaz. Devletler ya da güçler savaşının taşeronluğunu yapmadıkça hayat bulamaz. Bazıları finanse edilir, eğitilir, silahlandırılır, önlerine hedefler konulur. Bazılarının ise önleri açılır. Bu işbirliğini besleyecek toplumsal anlaşmazlık noktaları her zaman mevcuttur.
İşbirliğini besleyen gerekçe bazen etnik mesele, bazen dini farklılık, bazen mezhep farklılığı bazen de ekonomik çıkar olabilir. Maalesef, terörle mücadeleyi 21. Yüzyıl'a dönük bir doktrin olarak öne çıkaran devletlerin büyük çoğunluğu bu örgütleri besler. Terörle savaşan ülkelerin büyük çoğunluğu terörü besler.
Büyük terör saldırılarının arkasında her zaman bir devlet eli, bir istihbarat bağlantısı olmuştur.
Ama şu an üzerinde dikkatle durulması gereken şey, son zamanlarda bu saldırıların neden yoğunlaştığı, neden kimlikler üzerinden çatışmaların tırmandırıldığıdır.
Kimlikler hiçbir zaman savaş nedeni değildir. İşi planlayanlar da bunu pekala bilir. Sadece, başka gerekçelerle çıkarılan çatışmalar kimlikler üzerinden servis edilir. Bizler de bunları din savaşları, mezhep savaşları ya da etnik çatışmalar sanırız. Oysa bu savaşların arkasında her zaman ya devletlerarası örtülü savaşlar ya da ekonomik çıkar ilişkileri vardır.
Türkiye, Suriye meselesinde bu tür örgütlerin hareket alanını daraltacak girişimleri yoğunlaştırmalı. Özellikle o korkunç görüntüleri 'zafer'miş gibi servis eden örgütlerin hareket alanı daraltılmalı.
Birileri Orta Afrika'dan Güney Asya'ya kadar, bildiğimiz, tanıdığımız o kaos stratejisini yeniden uygulamaya koydu sanki. O birilerinin savaş, çatışma için en yüksek değerleri bile nasıl kullandığını, aşağıladığını görüyoruz.
Kaos stratejisini uygulayan da onlar, terörle savaşın öncüleri de!
Bu yüzyılın en büyük çelişkisi de bu olmalı...