Kurbanlıklarda Yaş Sınırı
Kurbanlık hayvanlardan koyunun kurban edilebilmesi için en az 6 ayını doldurmuş olması gereklidir. Sığır cinsinin 2 yaşını doldurmuş olması, devenin ise beş yaşını doldurmuş olması gereklidir.
Kurbanlık hayvanlardan koyun, sığır ve deveden her biri, “Seniy (küçük azı dişini düşürmüş)” olmadıkça kurban edilmeleri caiz değildir.
Ancak sadece koyunun “Ceza (seniyden küçük, henüz yeni ve genç)” olanını kurban etmek caizdir. “Ceza”, altı ayını bitirip yedinci ayına girmişse yeterlidir.
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Koyundan kurban olarak “Ceza” yeterlidir.” (İbni Mâce, Edâhâ:7, no:3139, 2/1049)
BÜYÜK GÖRÜNMELİ
Koyundan “Ceza”ı Hanefiler şöyle tanımlamışlardır: “Seniy”lerle karıştığı zaman, uzaktan bakan birinin, bir yaşında olanlardan fark edemeyeceği kadar büyük görünendir.
Yine Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Keçiden “Seniy”nin kifayet ettiği yerde koyundan “Ceza” yeterli olur”. (İbni Mâce, Edâhâ:7, no:3140, 2/1049)
Yukarıda zikredilen hayvanların “Seniy” ve “Ceza” olanlarını Kudûrî (Rahimehullâh) şöyle tarif etmiştir:
a) Koyundan:
“Ceza” altı ayı doldurmuş olandır. “Seniy” Bir yaşını doldurmuş olandır.
b) Sığırdan:
“Ceza” bir yaşını doldurmuş olandır.
“Seniy” iki yaşını doldurmuş olandır.
c) Deveden:
“Ceza” dört yaşını doldurmuş olandır.
“Seniy” beş yaşını doldurmuş olandır.
MEN EDİLMİŞTİR
Kurban edilecek hayvanların yaşlarının bu şekilde belirlenmesi, daha düşük yaşta olanların kurban edilmesini men eder.
Yani bu yaşlardan daha aşağı olan kurban edilemez. Örneğin bir buçuk yaşındaki bir sığır kurban edilemez. Fakat bu takdir, ziyade olanı men etmez. Yani bu yaşlardan yukarı olanı engellemez. Örneğin üç yaşını bitirmiş olan sığırın kurban edilmesi caizdir.
HAC KiMLERE FARZDIR
Önceki günkü yazımızda haccın farz olmasının şartlarından ikisini yazmıştık. Bu yazımızda da kalan şartları açıklamaya devam edeceğiz.
3 Akıllı Olmak
Delinin haccetmesi vâcib değildir. Aklı başına gelir de haccerderse haccı geçerli olur.
4 Hür Olmak
Yani köle olmamak. Köle üzerine hac vâcib değildir. Çünkü Abdullâh ibni Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Her hangi bir köle on kere hac yapmış olsa da sonra âzâd edilse, farz haccı yapması onun üzerine vâcibtir.” (Zeylâî, Nasbu’r-râye, 3/6)
Ayrıca Allâh-u Teâlâ haccın vâcib olması için istitaatı (güç yetirebilmeyi) şart kılmıştır. Azık ve bineğe mâlik olmaksızın da istitaat olmaz. Kölenin mâlik olması ise söz konusu değildir. Çünkü zaten kölenin kendisi başkasının (efendisinin) mülküdür. O halde efendisi izin verse de haccı farz hac olmaz.
Kölenin köle iken yapmış olduğu hac hiçbir sûrette farz hac olmaz.
Ama fakir, köle gibi değildir. Fakir, fakir iken hac ona vâcib değildir. Bu durumda insanlardan para isteyip hacca gitse, yaptığı hac farz hac olur, daha sonra zengin olsa, yeni bir hac yapması gerekmez, yapsa da nâfile olur. Köle ile fakir arasındaki farklılığın sebebi şudur:
İstitaat (güç yetirme) azık ve bineğe mâlik olma iledir. Haccın vâcib olmasının şartı, kişinin kendi bedeninin menfaatlerine mâlik olmasıdır. Çünkü hac, hem mal hem de beden ile yapılır. Köle bu iki şeyden hiç birine mâlik değildir.
O halde hac başlangıçta da sonuçta da ona vâcib olmaz. Fakir kimse ise bedeninin menfaatlarına mâliktir. Çünkü hiç kimsenin fakir üzerinde bir mâlikiyeti yoktur.
Ne var ki fakir, azık ve bineğe mâlik değildir. Bu ise, vücûbun başlamasının şartı olduğundan vâciblik başlangıçta söz konusu olmamıştır. Fakir, bedeninin menfaatlerine mâlik olarak Mekke’ye ulaşınca, yürüyerek ve az bir azıkla hacca kadir olur ve hac ona vâcib olur. Haccı da eda edince, o hac farz hac olarak vâki olur.
Köleye gelince, o köle olarak kaldığı sürece onun bedeninin menfaatları ibtidâen de, intihâen de (ilk başta da sonunda da) ona âit değildir, zîrâ o, efendisinin milkindedir. O halde köle ibtidâen ve intihâen hacca kadir olamaz, o hac da ona vâcib olmaz. Köle hac için ihrama girse sonra âzat edilse ve âzat edildikten sonra farz hac ihramına girse bu haccı farz hac olarak geçerli olmaz, nâfile hac olur. İhrama girdikten sonra buluğa eren, sonra da ihramını farz hac için yenileyen çocuk bunun gibi değildir. Çünkü onun haccı farz hac yerine vâki olur. Köle ile çocuk arasındaki fark şudur: Çocuğun ihrama girmesi sahih olsa da, bağlayıcı değildir. Nitekim şeytan taşlamasa bir ceza gerekmez, çünkü muhatap değildir. O halde çocuğun ihramı, bozulmaya ihtimali olan bir ihramdır. Farz hac için ihramı yenileyince önceki ihramı bozulur. Kölenin ihramı ise bağlayıcıdır. Çünkü hitaba ehildir. O halde ihramı nâfile olarak bağlanmıştır. İkinci ihramı sahih olmaz, ancak birincinin feshi (bozulması) ile olur. Birinci ihram ise bozulmaya ihtimali olmayan bir ihramdır.
5 Haccın Farz Olduğunu Bilmek
Haccın farz olduğunu bilmek ya İslâm diyarında olmak iledir ya da küfür diyarında Müslüman olan bir kimseye mestûru’l hal (durumu kapalı) olan iki kişinin haber vermesiyledir. Mestûru’l hal, fasık olup olmadığı bilinmeyen kimsedir. İslâm diyarında olan bir Müslüman haccın farz olduğunu bilsin ya da bilmesin, bilen kişi gibi sayılır. Çünkü İslâm diyarında cehâlet (bilgisizlik) özür kabul edilemez.
İslâm diyarında yaşayan bir gayr-ı müslim hidayete erip Müslüman olsa, haccın farziyeti için gerekli olan diğer şartlar da onda bulunsa, haccın farz olup olmadığını bilmese de hac ona farzdır. İfade ettiğimiz gibi İslâm diyarında bilmemek özür değildir.
6 Haccın Meydana Geleceği Bir Vaktin Bulunması
Bu, şehirlerin Mekke’ye uzaklık ve yakınlığına göre farklılık gösteren bir şarttır. Bir kimse için haccın diğer şartları tahakkuk ettiği halde hac vazîfesini meşakkatsiz olarak gidip îfa etmeye yetecek kadar vakit bulunmazsa hac ona vâcib olmaz. Ölürse hac ile sorumlu tutulmaz. Bugünkü şartlarda bunu anlamak müşkil ise de, hayvanlardan başka vasıta bulunmadığı eski dönemlerde bunu düşünmek kaçınılmazdır.
7 Mekke’den Uzak Olanın Azık Ve Bineğe Mâlik Olması
Hasen (Radıyallâhu Anh)dan rivâyete göre: Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e “(Azık ve binek temin edip de) yol bakımından ona (ulaşmaya) güç bulmuş olan insanlar üzerine, o Beyt’i haccetmek Allâh için (farziyeti sabit olan) bir haktır” (Âli Imrân Sûresi:97’den) âyet-i kerîmesindeki “Yol nedir?” diye sorulduğunda Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):
“Azık ve binektir” buyurdular. (Ebû Dâvûd, el-Merâsîl, no:123, sh:153)
Âlimler “Azık ve bineğe mâlik olmak haccın vücûb (yükümlülük) şartıdır” dediler. O halde azık ve bineğin mübah kılınmasıyla hac vâcib olmaz. Mübah kılanın, mübah kılınan kişiye minnetinin olmasıyla olmaması müsâvidir.
Bir kimse birine haccedebileceği kadar malı hibe etse, hibe edilenin bu hibeyi kabul etmesi vâcib değildir.
İmâm-ı Mâlik (Rahimehullâh): “Haccın vücûbu için, binek ne ibaha yoluyla ne de mülk olarak şart değildir, azığa mâlik olmak ise şarttır” demiştir. Buna göre bir kimse sıhhatli olup yürümeye kadir ise, bineği olmasa da hac ona vâcib olur.
İmâm-ı Mâlik (Rahimehullâh) “Oraya yol bulabilen herkesin Kâbe’yi Allâh için haccetmesi gereklidir” (Âli Imrân Sûresi:97’den) âyet-i kerîmesinin zâhirini delîl getirmiştir.
Ona göre her kim ki sağlığı yerindedir, yürümeye kadirdir ve azığı da vardır, o kişi “Oraya yol bulan” kişidir. Yani Kâbe’ye gitmeye güç yetiren kişidir. Biz Hanefîlere göre ise, hem azık hem de bineğe mâlik olmak haccın vücûbunun şartıdır.
Çünkü Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) istitaatı (güç yetirmeyi) “Azık ve binek” olarak tefsir etmiştir.
Yani sadece azık veya sadece binek değil, her ikisi beraber istitaattır. O halde İmâm-ı Mâlik (Rahimehullâh)ın dediği gibi, yürümeye kadir olmakla istitaat (güç yetirmek) gerçekleşmez.
Binek şartı, Mekke-i Mükerreme’den uzak olan kişiler hakkında riayet edilen bir şarttır. Mekke ehli ve Mekke’nin etrafında olanlar ise, binek olmasa da yürümeye kadir olurlarsa hac onlara vâcib olur.