Mustafa kemal Atatürk ve Diyanet İşleri Başkanlığı
“Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi, kuruluş kanunu olan 429 sayılı Kanun’da “İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek” şeklinde ifade edilmiştir”
Bu ifadeler Diyanet İşleri Başkanlığının resmi Web sayfasındaki Tarihçe bölümünden alınmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş amacı, yüzyıllarca dini duyguları sömürülen halkı dini açıdan aydınlatmak ve sahtekar hocalara engel olmak, aydın din adamları yetiştirmekti. Yani amaç, milleti cahillikten ve din istismarında korumaktı
İlk Diyanet İşleri başkanı da Kurtuluş savaşının kahraman hocalarından Ankara müftüsü Rıfat Börekçi olmuştu.
Diyanet işleri başkanlığı kurulduktan hemen sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün de talebiyle, yüzyıllardır günah diye tercüme ettirilmeyen Kur’an’ın tercüme edilmesi için 20.000 TL bütçe ayırdı. Bu görev Elmalılı Hamdi ve Mehmet Akif’e verildi. Aralarında noter onaylı bir de sözleşme yapıldı. Sözleşmede tercümenin nasıl olacağı, nelere dikkat edileceği konusu yer almaktaydı. Özellikle akıl ve düşünceyle ilgili ayetlerin çok kapsamlı tercüme edilmesi istenmişti.
Bunun yanında Kur’an’ın askeri okullarda okutulması için 1925 yılında ‘’Askere Din Kitabı’’ isminde bir kitap yazdırılmıştı.1929 yılında ise ilkokullarda okutulması için, Cumhuriyet Çocuğuna Din Dersleri adında kitap hazırlanmıştı.
Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluşundan 5 yıl kadar kısa bir süre geçmesine rağmen camilerdeki hutbeleri düzenlemiş, Kur’an’ın Türkçe tercümesini yaptırmış, Askeri okullar, ilkokul ve diğer okullarda okutulması için Din Dersi kitapları hazırlamıştı.
Diyanet sadece dini konularda değil, sosyal konularda da halkı bilinçlendirmiş, birçok toplumsal konuda fetva yayınlamıştı.
1935 yılında 10 yıllık bir çalışma sonunda Kuran’ın ve hadislerin tefsiri yayınlanmış, birçok dini eser basılmıştı.
1923 – 1950 yılları arasında toplam 352.000 dini kitap basılmış. Bu sayı Osmanlı’da ise matbaanın gelmesinden sonra sadece 143’tür.
Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün çok büyük önem vererek kurduğu Diyanet işleri bugün kuruluş amacına ne kadar hizmet etmektedir?
Cumhuriyet döneminin özellikle ilk dönemlerinde çok önemli adımlar atan Diyanet İşleri Başkanlığı bugün 5,7 milyar TL’ye yakın bir bütçeye sahip. Elbette ki bütün kurumlarıyla büyüyen bir Türkiye’de kurumların bütçelerinin de büyümesi normaldir. Ancak Büyüyen bu bütçeye karşılık Diyanet İşleri Başkanlığının toplumdaki birlik beraberlik, bütünleştirici, kapsayıcı rolünü ne derece üstlendiğine; toplumsal, ahlaki konulara çözümler üretip üretemediğine bakmak gerekmektedir.
Televizyonlarda, kuruluş amacından saparak, aklın ve düşüncenin dışına çıkarak yapılan programlar ve yayınlar toplumun bilinçlenmesine hiçbir katkı sunmamaktadır.
Daha da vahim olan ise, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı memurlar tarafından bizzat kurucusuna hakaret edilmesidir.
Ayasofya'da gerçekleşen programda Mustafa Demirkan adlı imam, Mustafa Kemal Atatürk'e lanet okudu. İmam, Atatürk'e atfen, "Öyle bir zaman geldiki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze haline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kafir kim olabilir" dedi.
Ramazan Bayramı'nda akrabalarını ziyaret etmek için Sakarya Karasu’ya gelen, Düzce’nin Akçakoca Müftüsü Şaban Soytekinoğlu Selanik göçmenleriyle ilgili, “Yüzde 90'ı Selanik göçmeni ve sabetayist. Ne demek sabetayist? Müslümanlığa girmiş gözüken Yahudiler. Aslında Müslüman değil” dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş da Ayasofya'da okuduğu ilk cuma hutbesinde, “Bizim inancımızda vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar. Vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar” sözlerini kullanmıştı.
Bu örnekler bir, üç, beş, on değil; onlarca benzer ifadeye rastlamak mümkündür.
Bu sözlerde direk Mustafa Kemal Atatürk ismi geçmese de kastedilenin devletimizin ve Diyanet İşleri Başkanlığının da kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olduğu çok açıktır.
Bizim de bu sözlerin sahiplerine ve onlardan ilham alanlara söyleyeceğimiz, İslam dini gibi yüce bir dini kendi kirli fikirlerinize ve bir dönemle hesaplaşma ölçüsüzlüğüne dönüştürmeyin. Bundan hem toplum yapısı hem de insanların İslam Dini’ne karşı samimi duyguları zedeleniyor.
Bu sebeple bu konularda edilecek her sözün vebali çok büyüktür.