NSA'nın Türkiye ayağı deşifre oldu
2008 Şubat'ının ilk haftasından başlayalım:
Perşembe ve Cuma günleri, Türkiye'nin de içinde bulunduğu bölgede oldukça tuhaf bir gelişme yaşandı. Kutuplar'dan Baltık Denizi'ne, Akdeniz'den Basra Körfezi'ne ve Güney Asya'ya kadar denizler altında başlayan, ileride çok tehlikeli noktalara gelebilecek bir savaşın seslerini duyduk.
Mısır, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Bahreyn, Pakistan ve Hindistan'ı etkileyen (Türkiye'yi de etkilediği söyleniyor), Mısır kıyılarından geçen fiber optik kabloların ikisi 30 Ocak'ta kesildi. Tabi ki bu bir 'kaza'ydı. Kabloları gemilerin kopardığı iddia edildi. 1 Şubat'ta ise, Basra Körfezi'nde, Kuveyt'le Umman arasındaki fiber optik kablo kesildi. Bu da kazaydı. Aynı gün Süveyş'ten ve Sri Lanka açıklarından geçen fiber optik kablolar da benzer şekilde 'kazaen' kesildi.
Dört günde beş fiber optik kablo değişik bölgelerde benzer 'kazalara' uğradı. Basra Körfezi ülkelerinde, Kuzey Afrika ülkelerinde internet ve telefon hatlarında büyük sorunlar yaşadı. İran'da internet sistemi çöktü. Asya ülkelerinin İran'la bankacılık işlemleri durdu. Sadece iki ülke bu 'kaza'lardan etkilenmedi; İsrail ve Irak...
Bu sırada olayın vahametini ortay koyan son derece tehlikeli bir karşı hareket gerçekleşti. Rusya, Kutup ve Atlantik'teki fiber optik kabloları korumak amacıyla hava kuvvetlerini harekete geçirdi. Stratejik bombalarla yüklü iki Tupolev Tu-16, sekiz TU-22 bombardıman uçağı, Mig-31'ler ve Su-27'ler bu bölgelere nakledildi.
O zaman bunun büyük bir siber savaşın parçası olduğunu yazmıştım. Devam edelim:
Aylardır, ABD Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA) bütün dünyayı nasıl dinlediğine yönelik büyük skandalı tartışıyor dünya. Sanırım bu skandalla en az ilgilenen ülkelerden biri Türkiye. Oysa müttefikleri bile düşman yapacak ölçüde bir kriz yaşanıyor. Bir güç, merkez, ya da odak, tüm gezegeni avucunun içine alıyordu. Bireylerin; şirketlerin, devletlerin güvenliğini yok edecek ölçüde bir küresel tehditle karşı karşıyaydık.
Sadece devletler, siyasiler değil, liderler, şirketler, medya organları, çokuluslu toplantılar, Birleşmiş Milletler'in organize ettiği büyük ölçekli oturumlar hatta G-20 zirveleri dinleniyordu.
Bir derin istihbarat yapısı, gezegeni kontrol altına almış, başka bir güce dönüşmüş, devletleri ve uluslararası sistemi bir kenara itmiş dünyayı yönetir hale gelmişti. Bu bilgi gücünü elinde bulunduranlar; ülkelere, liderlere, şirketlere istedikleri her türlü şeyi yaptıracak güçteydi.
Almanya, Fransa, İspanya gibi Avrupa ülkeleri ABD'ye hesap sormaya çalışıyor, aldıkları cevap şu oluyordu: 'Sizin üzerinizden savaş bölgelerindeki terör gruplarını izliyoruz!' Asya'dan Latin Amerika'ya kadar müthiş bir öfke vardı ama herkes susup yutkunuyordu.
Doksan diplomatik misyon üzerinden dinleme yapılıyor, kırka yakın dünya lideri dinleniyordu. Kanada, Avustralya, İngiltere, İsrail, Tayland, Burma, Malezya, Endonezya, Kamboçya elçiliklerinde dinleme istasyonları vardı. Mesela Asya istihbaratı Avustralya ve Tayland'dan organize ediliyordu.
Türkiye'de konuyla ilgili müthiş bir 'karartma' uygulanıyordu. Bu yapı, hiçbir şekilde 'yerli' bir gücün meydan okuması değildi. Türkiye bu işin neresindeydi? Türkiye'nin liderleri, şirketleri, kamu kurumları, stratejik birimleri, askeri yönetimi nasıl ve kimler tarafından dinleniyordu?
ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nde, İstanbul'daki diplomatik misyonunda da diğer ülkelerdeki gibi dinleme istasyonu, operasyon merkezi var mıydı?
Bu soruları hep sorduk ama cevabı yoktu...
O zamanlar; 'Başbakan'ın ofisine kim böcek koydu, sorusunun cevabını bulanların küresel dinleme operasyonunun Türkiye ayağını ortaya çıkaracağını, sonuçlarının sarsıcı olacağını' söylemiştik.
TÜRKİYE BU İHANETİ GÖRMELİ
17 Aralık'tan bu yana yaşananlar, 'paralel devlet' tartışmaları, siyasi iktidarı devirmeye ayarlı 'darbe koalisyonu' gözlerimizi açtı. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'na (TİB) paralel fiber hat döşeyen, onlarca ilden dinleme yapan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sırlarını klonlayan, emniyet ve yargı başta olmak üzere devletin bütün birimlerinde yuvalanan, elindekini darbe yapacak ölçüde şantaj olarak kullanabilen, dinlemeleri 'biz yasadışı hareketleri izliyoruz' bahanesiyle savunabilen, 'devlet' dediğimiz iktidar alanını bir tarafa itip o malum küresel güç adına korsan 'devlet kuran' bir yapıyla karşı karşıyayız.
Türkiye, bu tehlikenin ne kadar farkında, emin değilim. Ama kesinlikle Türkiye içi bir iktidar hesaplaşmasının çok ötesinde bir düşman, bu milletin karşısına dikildi.
AK Parti-Cemaat çatışmasıyla sınırlı değil bu durum. Birileri, küresel iktidar adına Türkiye için bir ihale almış, yıllardır onların koruması altında bu çalışmaları yürütmüş, gelen bir işaretle harekete geçmiştir.
Dünyayı kasıp kavuran NSA skandalının Türkiye ayağı AK Parti-Cemaat çatışmasıyla deşifre olmuştur. Yıllardır devam eden bu küresel hazırlığın ilk operasyonu belki de bugün Türkiye'de yürütülüyor.
Bu vahim durumun yeterince anlaşılabildiği kanaatinde değilim. Bu yüzen de, önümüzdeki dönemde çok daha çarpıcı gelişmelere hazırlıklı olmayı öneriyorum. Sadece hükümete darbeyle sınırlı değil, bu karanlık merkezin yepyeni bir Türkiye projesiyle karşı karşıyayız.
Sadece AK Parti değil, her birey, her siyasi parti, her şirket, her STK tehdit altındadır. Büyük bir ihanetle yüz yüze Türkiye. NSA operasyonunun arkasındaki güç kimse, AK Parti-Cemaat çatışmasının arkasında da, darbe girişiminin arkasında da, siyasi ve ekonomik dizayn projesinin arkasında da o var.
Bugün bu kalkışmayı canhıraş bir şekilde savunanlar, bu ülkeye ya da bir çok kişi ve kuruma zarar verebilir. Başarılı gibi de görünebilirler. Ama yarın, er ya da geç bu ihanetin figüranları olduğu ortaya çıkacak ve çok ağır bir bedel ödeyeceklerdir. Bu millet bu bedeli ödetecektir.
Evet, NSA'nın küresel ölçekte istihbarat operasyonunun Türkiye ayağı deşifre olmuştur ve tahminim savaş bundan sonra bu eksende devam edecektir.