Post-korona süreci: İslâm’ın dünyaya nezareti ve Müslümanların mazereti
Büyük kırılma anları yeniden kurulma anlarıdır aynı zamanda: Yırtılan yırtılmıştır, Wittgenstein’dan esinle söylemem gerekirse. Yırtılan yırtılmıştır, elbette; dikişi sağlamlaştıracak yolculuklar, mücadeleler, fikirler ve çileler, sahicilikleri ve basiret koordinatları ölçüsünde ölçek büyütürler ya da ölçek küçültürler.
DÜNYAYA İSLÂM NEZARET EDİYOR; BİZSE, VAZİYETİ İDARE EDİYORUZ...
Teröre Karşı Savaş, Batı hegemonyası için hem kırılma hem de kurulma noktasıdır. İslâm’ın vaziyete nezaret etmesi sözkonusu. Duruma vaziyet etmesin diye, postmodern asimetrik ve psikolojik savaş yöntemleri geliştirildi.
İslâm, nezaret ediyor dünyaya; ama vaziyet etmiyor.
Özne İslâm: En büyük oyun bozan İslâm. En büyük oyun kurucu aktör de İslâm.
İslâm dünyaya nezaret ediyor ama hayatımıza vaziyet etmiyor; İslâm dünyasındaki idareciler, devletler, kitleler, vaziyeti idare etmeyi tercih ediyorlar zira.
Böyle yapmakla, tarihi erteliyor, Müslümanların gelişini geciktiriyor, tarihi şekillendirme potansiyellerini böyle böyle iptal ediyorlar, aslında.
Niyetleri kötü değil ama kötü bir yerde duruyorlar; köksüz, tehlikeli ve her şeyi mahvedici bir yer: Teritoryal / coğrafî olarak bağımsızlar sadece. Oysa teritoryal bağımsızlık, siyasî bağımlılığın da, ekonomik bağımlılığın da, hatta zihnî bağımlılığın da üstünü örtüyor, maske işlevi görüyor sadece.
Topraklarını -görünüşte de olsa- kontrol ediyorsun ama insanlarını kontrol edemiyorsun. Şu: Toprakları sana bırakmışlar, ama onlar sürüyorlar: İnsanlarını, bu toprakların insanlarını onlar suluyor, zihinlerini işgal ediyor, onlar şekillendiriyorlar; senin çocukların senin topraklarında epistemik kölelere dönüşüyorlar!
KEYNES’TEN ÇİN‘E KAPİTALİST HEGEMONYANIN HORMONLANMASI VE ÖMRÜNÜN UZATILMASI
Epistemik köleler sadece bu toprakların, bizim medeniyet coğrafyamızın çocukları değil; bütün kıtaların ve ülkelerin çocukları. Biraz yakından bakalım buna da.
Korona, kapitalist sistemin kriz yaşamasına yol açacak: Korona sonrası süreç, bu krizin bütün boyutlarını gözler önüne serecek; çatışmaları, siyasî, ekonomik ve stratejik egemenlik mücadelelerini tetikleyecek, günyüzüne çıkaracak…
Fırtına öncesi sessizlik hâli yaşıyoruz şu ân… Korona sona erince, kılıçlar çekilecek, deyim yerindeyse…
1929 Ekonomik Bunalımı kapitalist sistemin yaşadığı, etkisi İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar hissedilen büyük bir krizdi.
Kriz aşıldı. Kriz nasıl aşıldı, peki? Keynesgil korumacı politikalarla.
Keynesgil ekonominin korumacılığı, ekonomik korumacılık değildir. Keynes, ekonominin haritalarını yeniden çizerek, kapitalist toplumun ekonomik ve siyasî yapılarının çökmesini önlemiş, kapitalizme bu anlamda, kan pompalamış, içerden nefes aldırmıştı.
Aynı şekilde Çin korumacı bir strateji izliyor: Kapitalizmin bu kez dışardan nefes almasını sağlayarak Batı-hegemonyasının ömrünü uzatıyor.
Batı hegemonyası, yamalı bohçayı andırıyor; hormonlu; o yüzden sunî teneffüslerle ayakta ve hayatta tutulmaya çalışılıyor.
Çin’in gelişi, kapitalist sistemin ne kadar hormonlu olduğunu, sunî aşılarla nefes almaya çalıştığını gösteriyor.
Çin’in gelişi başka bir şeyi daha gösteriyor: Çin’in gelmeyeceğini. Çin’in sekülarizm-kapitalizm dışında alternatif bir medeniyet fikri sunamayacağını, dolayısıyla Çin’in ölümünü haber veriyor! Kendini inkârı, intiharıyla sonuçlanacak Çin’in bu sözümona “geliş”imi!
Aynı şey, aynı yola giren Japonya, Hindistan, Uzak Asya kaplanları için de geçerli.
Latin Amerika, oyuncak gibi oynanan, karıştırılan, tecavüz edilen, tıpkı Afrika gibi kaynakları yağmalanan, kültürü buharlaştırılan mazlum coğrafyaları insanlığın.
Asya da, Afrika da, Latin Amerika da mankurtlaştırılıyor; direnme güçleri kırılıyor, diriliş imkânları iptal ediliyor.
ÇİFTE ATEŞ HATTI: DIŞARIDA “TERÖRE KARŞI SAVAŞ”, İÇERİDE “İSLÂM’A KARŞI İSLÂM” SAVAŞI
Burada İslâm dünyası da farklı bir tavır sergilemiyor ama İslâm yakın tarihte ilk defa özne konumuna yükseliyor ve sadece bize değil dünyaya da, özellikle Batılı hegemonlara da nezaret ediyor: Batılılar, bütün stratejilerini, İslâm’ın Müslüman toplumları seferber etme imkânlarını iptal etme projeleri üzerinden geliştiriyorlar!
O yüzden Soğuk Savaş bitirildi alelacele: Dönemin NATO Genel Sekreteri Willy Cleas tarafından açıkça “İslâm, küresel sistemin önündeki en büyük tehdit” olarak ilan edildi; dışarda Teröre Karşı Savaş, içerde İslâm’a Karşı İslâm savaşı projeleri uygulamaya konuldu.
Ama bütün bunlar, Batılıların bütün hareketlerinin gerisinde, itici güç olarak İslâm’ın olduğunu, İslâm’ın Batılılara nezaret ettiğini gösteriyor.
Ama Müslümanlar İslâm’ın kendilerine nezaret ettiğini de, dünyaya nezaret ettiğini de göremiyorlar! O yüzden duruma vaziyet edeceklerine, vaziyeti idare ediyorlar!
Neden?
Mazeretleri var!
Ne mazereti? İşgal altındalar!
Ne işgali? Fiilî işgal yok ama zihnî işgal var!
Zihnî işgali aşmanın yolu, ümmîleşmek; çağdaş hurafeler çöplüğüne dönen zihinleri özgürleştirmek, yeniden Müslümanlaştırmak yani.