Rahat maç!
Her anlamda süper sonuç... Rijkaard tartışılıyor, oyuncular tartışılıyor, sistem tartışılıyor, Ali Sami Yen'de 2-0'dan 2-2'ye dönüş tartışılıyordu. Rijkaard'ın duruşunu beğendim o dönemde. Sakinliğini korudu; deplasmanda oynayacağı maçın kazasız geçeceğini özgüvenle hep ve en iddialı şekilde söyledi. Hatta Belgrad'daki basın toplantısında beş gündür rakip takımın kampta olduğu söylendiğinde "Maçtan sonra inşallah eve giderken trafiğe yakalanmazlar" dedi. Bu sadece bir espri değil, güven duygusuydu.
Ali Sami Yen'de de, Belgrad'da da formalar aynı. Orta sahanın ortasında bu kez Ayhan değil, Cana var. Solunda Mustafa değil, Ayhan var; Mustafa sağa geçmiş. Yani üçlü baklava; Cana, sağında Mustafa, solunda Ayhan. Öndeki üçlüde sağda Serdar, santrfor Kewell, solda Arda. Savunma aynı. Peki ne oldu da değişti? Futbolda rahat kazandı diye çok kullanılan ifade var. Aslında rahat kazanmayı güçlü takım kendisi sağlar. Dün G.Saray rahat, kolay kazandı.
KOŞUNCA FARK GÖRÜLDÜ
Kolay kazanmak da bir özveri ister. Kendi sahanda berabere, deplasmanda beş atıyorsun. Kendi sahanda ikinci yarı rakibin kadar koşmadın. Dün deplasmanda 90 dakika en az rakibin kadar koştun. Fark ortaya çıktı. Günümüz futbolunda mücadele etmezsen arada güç farkı kalmaz. Galatasaray, birinci dakikadan itibaren uzatmalara kadar ciddi, konsantreydi. Açıkçası skor ve zemin dezavantajına rağmen, rakip ne kadar zayıf olursa olsun, hata 2-0'dan sonra sürpriz yedikleri golle panik olma ihtimalleri de varken toparlanıp üçü, dördü ve beşi buldular.
İlk maçtan ders çıkarıldığı kesin. Ama 5-1'den de ders çıkarılır. Rijkaard ve Galatasaray yönetiminin kadroyu yeterli görmemesi lazım. Omurgayı kaleciden itibaren düşünecek olursa, stoper dışında omurgaya kaleci, bir orta saha ve bir santrfor şart. En azından rekabet için.
Mustafa Sarp maçın adamıydı. Önce oyunun kilidini açan çalışılmış kafa golünü attı. Sonra da mücadeleci bir orta saha kimliğiyle kazandığı topu lider oyuncu gibi kullanarak
çıkardığı ara pasla ikinci golü hazırladı.