Burhan OKUTAN

Burhan OKUTAN

SÜRDÜRÜLEBİLİR ÖZGÜRLÜK VE BAŞÖRTÜSÜ!

SÜRDÜRÜLEBİLİR ÖZGÜRLÜK VE BAŞÖRTÜSÜ!

Başörtüsüne Fransızca kelime olan “türban” ismi verilmek istenmiştir. Başörtüsü ile türban arasında önemli bir fark vardır. Başörtüsü, "dinin emri" gereğince başın tamamının örtünmesi şeklindedir. Türban ise; başın bir kısmının örtüldüğü "Fransız modeli" örtünme şeklidir. Durum böyle olmasına rağmen, günümüzde yaygın olan örtünme şekli, son çeyrek yüzyılın modasıymış gibi gösterilmiştir. “Siyasi simge” haline dönüştürülmesi için bu altyapı gerekliydi!

Başörtüsü geleneği yeni bir şey değildir. Başörtüsü yüzyıllardır Anadolu’da bölgesel farklılıklarla çeşitlenir. Aslında değişmeyen "çarşaf" geleneğidir. Çarşafı tesettür anlayışında zirve olarak kabul edenler olması bir yana, bu giyinme tarzı aynı zamanda Osmanlı'da "elit" hanımların kıyafetleri arasında yer alması da vardır. Bir Osmanlı kadını olan Mustafa Kemal'in eşi Latife Hanım'da da bu ayırt edici özelliği kıyafetlerinde görebiliriz. Latife Hanım’ın Çankaya Köşkü’nde Mustafa Kemal ile çekilmiş çarşaflı fotoğrafı birçoklarımızca malumdur…

Başörtülüler zaman zaman "sıkma baş” veya “yarasa" diye ağır hakaretlere maruz kalmışlardır. Bu hakaretamiz yaklaşımların ötesinde "erkek egemen" toplumun "tesettürsüzlüğü" kadınlara dayatmasını kadın hakları bağlamında “Türkiye’de sesleri çok çıkan kadın haklarının yılmaz savunucuları” feminist kesimin sessiz kalması çok ilginçtir.

Erkeklerin kadınların kıyafet tercihindeki tasarrufuna bu kadar müdahil olmaları fazlaca "kadınsı" bir durum değil mi?

Aynı şekilde kadınların erkeklerin kıyafetlerine müdahil olduklarını bir düşünün!

“Dinin öngördüğü bir kıyafeti” yasaklamanın yolu, Türkiye’de iş ya “siyasi simge” yaftasından ya da “kamusal alan” yasakçılığından geçiyor olması bu Milleti bıktırmıştır!

Mustafa Kemal Paşa'nın 21 Mart 1923 yılında kadınlara hitaben yaptığı konuşmayı aynen aktarıyorum. (Söylev ve Demeçleri II. Cilt, Sayfa 87) “Kadınlarımız Şeriat’ın tavsiyesi, dinin emri mucibince örtünselerdi ne o kadar kapanacaklar, ne o kadar açılacaklardı. Dini örtünme, kadınlar için zorluk çıkarmayacak, kadınların toplum hayatında, ekonomik hayatta, çalışma hayatında ve ilim hayatında erkeklerle ortak çalışmalar yapmasına mani bulunmayacak bir normal şekildedir. Bu normal şekil toplumumuzun ahlak ve terbiyesine mani değildir."

Sizce bu sözlerden "kamusal alan" yasakçılığı çıkar mı?

“Başörtüsü sorunu" diye bir sorun varsa, bu tamamen keyfi bir uygulamadır. Yasakçılık, hukuki dayanaktan yoksun olduğu gibi tarihi derinliği de yoktur. Sorun sadece dış güçlerin ülkemiz üzerindeki "operasyonel" amaçlarının bir uzantısıdır. Yasakçılığı meşru gösterenler bile bu yasağı anlamlandırmakta zorlanmaktadır. Sabık bir CIA başkanı; “benim en büyük ajanlarım, kendilerinin ajan olduğunu bilmeyen ajanlardır” der. Neye ve kime hizmet ettiğimiz çok önemli!

“Kamusal alanda başörtüsü çıkarılır” diye bir anlayış hâkim olacaksa, kamusal alanla ilişkilendirilebilecek bütün kıyafetleri devlet kanunlarla belirlemesi gerekir. Ayrıca kamusal renklerde belirlenmelidir. Böyle bir saçmalık olur mu?

Devlet; kendi insanına göre şekillenir, yurdum insanını "örtülü-örtüsüz" diye tasnif etmez...

"Başı örtülü olanlar şöyledir, başı açık olanlar böyledir" diyenler, son derece marjinal guruplardır. Başörtüsü elbette Allah’ın emridir. Müslüman; "hakkı ve güzel olanı" tavsiye edebilir. Biz “günahometre” değiliz, kişilik tahlil etmiyoruz, edenler varsa önce kendilerini sorgulasın…

Kamuda bu yasağın hala devam etmesi çağ dışılıktır. Yasakçılık, bu topraklar üzerinde oynanan oyunun bir uzantısıdır ve bu oyun derhal bozulmalıdır…

Önceki yazımdan bir alıntıyı yeniden sizlerle paylaşma ihtiyacı duydum. Yazımda; “dini siyasete alet etmek gibi uyduruk yaklaşımlarla, sanki inkişafımıza mani olan başörtüsüymüş gibi inançlı kesimlere gerici(mürteci) damgası vurulduğunu, bu absürt yaklaşımların artık demode olduğunu” söylemiştik.

Ve diyoruz ki;

Devletin bekasını gerçekten istiyorsak; devlet, “sürdürülebilir özgürlüğü” amaç edinmelidir…

Aydınlarımız, daha doğrusu gerçek aydınlar; “daima özgürlük” demeli, “konjonktürel” davranıp sistemin ceberruti dayatmalarına selam durmamalıdır. Selam durulacak birileri varsa; o, bu milletin evlatlarıdır ve bu milletin değerleridir…

Milletimiz “millet olma şuurunu” kaybetmek istemiyorsa, bağımsızlığı iliklerine kadar hissetmek istiyorsa, “özgürlüğe kanaat getirmesin”; zira bu, Allah’ın insana doğuştan bahşettiği bir lütuftur...

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
2 Yorum
Burhan OKUTAN Arşivi