SURİYE VE DİPLOMATİK SAVAŞ!
Geçen hafta Türkiye’nin yurt dışına asker yollama tezkeresi meclis onayından geçti. Siyaset arenasında bir vaveyla kopartıldı! Neymiş efendim; savaşa hayır!
Allah aşkına savaşı isteyen kim?
Başbakan çıkıp “savaş yok” açıklamasını yapmak zorunda kaldı. Bu da yeterli olmadı, ardından nümayişler…
Tezkere oylaması öncesi Ak Parti müzakerelerin kapalı oturumda olmasını istemesine karşın muhalefet “gizli saklımız mı var” deyip karşı çıktı…
Gizli oturum talep etmek, illa kozmik bilgilerin konuşulacağı anlamına geldiğini de ilk kez öğrenmiş olduk. Doğrusu şaşırmadım değil! CHP’li Muharrem ince “geçen ki oturumda gizli olmuştu ama beklediğimiz gibi çok gizli bilgiler verilmedi” mealinde sözler sarf etti. Emin olun şecaat arz ederken gülünç duruma düştüğünün farkında değil.
Gizli oturumların siyasi mesajlar içerdiğini bilemiyor. Hele uluslar arası konularda gizli oturumlar diplomatik bir tavırdır, simgesel değer taşır…
Neticede Türkiye “tezkereye evet, savaşa hayır” demiştir. Bakalım önümüzdeki günler neyi gösterecek…
Geçenlerde Birleşik Devletler Başkanı Barak Obama’nın Türk Başbakanı ile Suriye konusunu konuşurken elinde beysbol sopasıyla çekilmiş fotoğrafları medyada servis edildi. Bu görüntüler üzerine çok yumuşak bir geçiş yapıldı ama anlayan anlamıştır...
Diplomatik dilde bunun anlamı şu; Amerika’da beysbol sopası şehir eşkıyasının kavga silahıdır. Obama “gerektiğinde ben eşkıya kesilirim, kafamı bozana beysbol sopasını indiririm” demeğe getiriyor ve böylece Türkiye üzerinden Suriye’ye mesaj veriyor. Evet, bunun tercümesi böyle!
M. Kemal Paşa’nın mütemadiyen elinde asayla dolaşması Hz. Peygamber’in sünnetinden öte bir anlam ifade ediyordur!
Savaş çığırtkanlarına kalsa; Genelkurmay Başkanımız elinde asasıyla serhat boylarını denetlese; “bastonla geziyor, ayağı sakat” diyeceklerdir. Oysa asa; azametin bir sembolüdür, simge değerdir…
Bu topraklarda, savaşı arzulayan bir iktidar olmadığı halde vaveyla kopartılmak isteniyor. Savaş kapımızı çalarsa “yok, biz dünyada barış, yurtta barış diyenlerdeniz” deyip Esed rejimine “hay hay, buyurun, istediğiniz zulmü yapın” denmesi mi icap eder?
Türkiye’de iktidar partisinin karşısında “dış siyaseti iç siyaset mantığıyla ele alan” bir muhalif duruş var, maalesef…
Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin dışa dönük diplomatik reflekslerini sonuna kadar kullanıyor. Başbakanın “Suriye’de yaşananlar yeni bir Kerbela’dır” dsözü, değerler üzerinden siyasi mesajlar vermektedir…
Türkiye asla savaşı arzulamıyor. Türkiye hiçbir zaman “Araplarla savaşan” bir devlet konumuna girmez, daha doğrusu son çare olmadıktan sonra savaşa girmek istemez. Böyle bir durumda Arapların Türkiye’ye karşı besledikleri iyi niyetin zaafa uğrayacağını Başbakan ve Dışişleri bakanı hepimizden daha iyi biliyor.
Türkiye Suriye meselesinde yalnız kaldı. AB,NATO,BM ve ABD, Suriye konusunda net değil…
Rusya, Çin ve İran, Suriye’nin yanındadır…
Hâsılı; Türkiye, Suriye konusunda “yedi düvelle” diplomatik savaşını veriyor.
“Türkiye ve Suriye arasında ortak bakanlar kurulu toplanacak kadar dostluk havası varken, şimdi ne oldu da kan bıçak haline gelindi” dersiniz, tabii ki bunun sebebi İran’ın Suriye’deki Alevi yapılanmasına sahip çıkmasıdır, Suriye’ye güven telkin etmesidir. İran’ın Suriye duruşu ile Türkiye’nin Suriye duruşu bir olamaz. İran, Suriye konusunda ta başından beri “mezhebi” kaygılarla hareket ettiğini biliyoruz. Dini liderleri defaatle bu gerçeği haykırdı. Türkiye’deki muhalefet maalesef İran menşeli bu “sinsi diplomasiye” alet olmuştur. İran’ın satranç takımında at gibi oynatılan bir kesim var!
Bu süreçte bir şey daha öğrenmiş olduk; İran’ın İslam davası, “Şia davası” ile paraleldir. Türkiye Sünni çoğunluk, yıllarca iddia edildiğinin tam tersine, Şialığın baskısı altındadır. Suniler, azınlık psikolojisi ile hareket etmedikleri için, çoğunluk olmanın vermiş olduğu vakarla, Şialığın psikolojik baskılarını sinelerinde hapsetmişlerdir.
En son 28 Şubat sürecinde bu baskı unsurlarının bu topraklardaki yapılanması deşifre olmuştur. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun Erbakan Hoca ile hükümete destek görüşmesi sonrasında yaptığı iki açıklama çok önemli!
Birincisi; “Türkiye’de İslamcıları hükümet ettirtmedi dedirtmeyeceğim” sözü!
İkincisi ise; “Türkiye ne İran ne de Suriye olacak” açıklaması! İkinci açıklaması çok daha manidar!
Yazıcıoğlu, bir hükümet görüşmesi sonrasında bu sözü niçin sarf etmiş olabilir?
Yazıcıoğlu; Türkiye’deki bu baskın gurupların tehlikesine dikkat çekiyor. Zira İran ve Suriye aynı “mezhebi” yapılanmanın içinde!
Tabi, zamanı gelince bunlar konuşulacaktır.
Selam ve dua ile…