Tarihin en buruk, en zor ve en düşündürücü Ramazan’ı...
Ramazan, bir ay süren bir ibadet ayı değil sadece. Bir iklim. Bir mevsim. Muazzam bir direniş, diriliş ve varoluş mevsimi.
Bizi Hak’tan uzaklaştıran, hakikatten ayıran her şeye direniş, Hakkı biliş, hakikat yolculuğuna çıkarak diriliş, arınış, toparlanış ve “varoluş” mevsimi.
KAFKAESK KASVETTEN ÇIKIŞ YOLU YOLCULUĞU...
Varoluş mevsimi dedim; ama paranteze aldım “varoluş” kelimesini.
Varoluş, onca yolculuktan sonra hâkim olma, sahip olma, dünyaya hükümran olma ya da her şeye mâlik olma, meliklik taslama anlamında var olma değil; çileyle yoğrulma, hiçleşme, arınma, kendine gelme, kendine gelerek kendini aşma; başkasına, başka dünyalara ulaşma; melekût âleminden süt emerek mülk âleminde insanın meleksi melekelerini geliştirme yolculuğu, gayreti ve cehdi...
Koronavirüs, Ramazan’ı da, hac ibadetini de, cumalarımızı da etkiledi. Etkiledi ne kelime; yok etti adeta, tabir câizse!
Rabbimiz’in hikmetinden sual olunmaz, elbette. Zuhûrâta tâbi olmak edeptendir: Bize düşen edebimizi takınmak, hikmetini idrak etmek olmalı bu olağandışı durumun. Ders çıkarmak... Bu durumdan, insanlığı her bakımdan karanlığa gömen bu felâketten, bu Kafkaesk kasvetten, sürreel absürditeden insanlığa ışık saçacak bir fener olabilme, bir çıkış yolu sunabilme gayreti, cehdi içinde olmak...
MÜSLÜMAN, ZOR ZAMANLARIN ÇOCUĞU...
İnsan, zor zamanlarında tanır insanı da, hayatı da, hakikati de.
Zor zamanlar kadar öğretici, kişiyi silkeleyip kendine getirici bir öğretmen yok. En leziz yolculuklar, zorlu, çileli, bedeli ödenen yolculuklardır. Unutulamayan, uzun soluklu, ter dökülen, emek sarfedilen, cehd ile, gayret ile gerçekleştirilen çileli yolculuklar...
İşte bu zorlu, uzun soluklu yolculuklar bizi hakikate de, hayata da, insana da aşkla, şevkle, şükranla bağlar.
Hayatla insan arasında, insanla insan arasında, insanla tabiat arasında ve temelde insanla Rabbi arasında sarsılmaz, muhkem bağlar kurar. Hakikat insanda o zaman yeşerir, kıvamını bulur; insanın haksızlıklara, zorbalıklara, absürdlüklere, şer-şeytan işlere, bütün zulümlere isyanı ve kıyamı olur...
Zahmetsiz rahmet olmaz. Bu söz, serlevha olarak gökkubbeye asılsa yeridir: Ancak böylesine öğretici bir söz ve bu sözle gelen eylem, insanı silkeler, diriltir, kendine getirir. İşte bu söz, medeniyetimizin özünü çok iyi ele verir.
O yüzden şunu söylüyorum: Zor, acıyı yener. Acı, acımasızlığı yok eder. Kolay elde edilen, kolay elden gider.
Hakikat, dolayısıyla hak, hukuk, adalet, kardeşlik, sulh, selâmet ve tek kelimeyle, medeniyet, çilesini çekene lûtfedilir. Çilesini çekene, bedelini ödeyene; hak edene yani...
Çilesini çekmeyene hakikat de, medeniyet de lûtfedilmez. Lûtfedilse bile imtihan olsun için sözkonusu olabilir bu.
İslâm, zor zamanların dinidir; müslüman da zor zamanların insanı: İslâmiyet’in -Bediüzzaman’ın o sarsıcı ifadesiyle- “insaniyet-i kübra” olmasının sırrı burada saklı.
En zor zamanlarda, büyük yıkım anlarında, bütün insanlığı sarsan, bütün dünyayı hallaç pamuğu gibi savuran büyük felâket zamanlarında en güvenilir liman; en umut vadeden sığınak; en sarıp sarmalayan, insana, insanlığını, özünü, fıtratını, kalbini hatırlatan her dâim oluş hâlinde, her dâim canlı, her dâim diriltici muazzez ilâhî kaynak...
RAMAZAN, İNSANLIĞA RAHMET, ŞEFKAT VE MERHAMET ÇİÇEKLERİ ARMAĞAN ETSİN...
Tarihte böyle bir zaman, böyle bir felâket nadiren yaşadı insanlık.
Hac da, cumalar da, Ramazan da öksüz, yetim ilk defa.
Öyleyse, hasreti, özlemi büyütmeliyiz kalbimizde...
Kalbimize dönmeli; tamiratı, muhasebeyi, bizi bize getirecek, diriltecek zikri ve müzakereyi orada yapmalı; bizi yeni bir dünyanın inşası, hakikat medeniyetinin tohumlarının ekilmesi yolculuğuna çıkaracak fikri ve mefkûreyi orada/n yeşertmeliyiz özenle, her dem yeni, her dem yenileyici, her dem diriltici bir ruhla ve nefesle...
Tarihin en buruk Ramazan’ı bu. Elbette hayırlı ve mübarek olsun. Huzur ve kardeşlik getirsin. Hakikat özlemimizi, hasretimizi beslesin, büyütsün; bütün insanlığa ve varlığa kol kanat gersin; rahmet, şefkat ve merhamet çiçekleri armağan etsin.
Vesselam.