Türkiye, Irak'ı bölmek mi istiyor?
Ankara-Bağdat arasındaki gerilimin Türkiye ile Kuzey Irak yönetimi arasında yakınlaşmaya dönüşmesi, Suriye konusunda Bağdat-Tahran dayanışmasının yine Kuzey Irak-Türkiye arasında ittifak ilişkisinin yolunu açması, son dönemde yaşanan en önemli bölgesel kırılmalardan biri.
ABD'li petrol şirketleri ile Barzani yönetimi arasında yapılan petrol anlaşmaları, Türkiye ile Barzani yönetimi arasındaki enerji işbirliğini geliştirmeye dönük çalışmalar, Irak merkez hükümetinin bunu savaş sebebi sayacağına yönelik açıklamaları da öyle.
Aslında bunların hepsi, bölgesel güç haritasının nasıl değiştiğine dair dikkat çekici örnekler sunuyor. Her biri, o yeni haritanın unsurlarından ya da haritanın oluşumunu tetikleyen gelişmelerden biri.
2003 yılındaki Irak işgalinden bu yana, ülkenin üçe bölünebileceği tezi çokça tartışıldı. "ABD Irak'ı bölecek, ardından sıra değer ülkelere gelecek" kanaati, Türkiye kamuoyu tarafından da paylaşıldı. Bu dönemde Ankara'nın resmi tezi, Irak'ın bütünlüğü üzerine kuruldu ve konuya olağanüstü hassasiyet gösterildi.
Bölünme için sadece Irak'ta değil bölge düzeyinde başka gelişmelerin de olması, çevresel şartların bu bölünmeyi kaldıracak ortama ulaşması gerekiyordu.
İşgal döneminde bu olmadı. Türkiye bu dönemde, Kuzey Irak'la mesafeli durup Bağdat merkezi hükümeti güçlendirme stratejisi izledi. Sadece petrol anlaşmalarında değil her konuda azami ölçüde Bağdat'a yatırım yaptı, orayı adres gösterdi.
Suriye krizi patladıktan sonra Türkiye'nin bu hassasiyeti neredeyse tamamen ortadan kalktı. Ankara-Bağdat ilişkileri gerildi, Türkiye bütün enerjisini Kuzey'de yoğunlaştırdı.
Elbette bu değişim sadece Türkiye'de değil, Kuzey Irak'ta, bölgede ve Batı başkentlerinde dikkatle izleniyor. Türkiye, nasıl bir bölge, nasıl bir Irak istiyor? Kuzey Irak'la yakınlaşması nereye kadar gidebilir, bölgenin geleceğinde nasıl bir rol oynayabilir?
Suriye krizi sadece Türkiye'nin pozisyonunu değil, bütün ülkelerin pozisyonunu değiştirdi. Fay hatları hareketlendi, sarsıntıları izliyoruz. Bu hareketlilik durulduğunda Türkiye ile Kürtler arasındaki ilişki nasıl bir görüntü verecek?
Bu sorular önemli. Cevapları sadece Türkiye'nin tavır değişikliğinde değil, İran ve Irak'ın benimsediği pozisyonda da aramak gerekiyor. Tahran ile Bağdat arasında hızla güçlenen Suriye dayanışması ile Türkiye arasındaki derin ayrışma Türkiye ile Kürtlerin ortak geleceğini de şekillendirecek.
İngiliz The Economist dergisi, "Türkiye, Irak ve Bölgesel Kürt Yönetimi hükümetlerinin tehlikeli bir oyun oynadıkları"nı iddia ediyor ve "Türkiye'nin Kuzey Irak'la ilişkilerinde stratejik bir değişiklik yaptığını" ifade ediyor.
Oyun ne kadar tehlikeli, ne kadar oyun ne kadar bölgesel şartların da dayatması göreceğiz ama Türkiye'nin Kuzey Irak stratejisinde radikal değişikliklere gittiği ortada.
Irak'ın bölünmesi üzerine tartışmalarda bir de şu görüş dile getirilirdi: Türklerle Kürtler arasındaki ortaklık, bölgenin geleceğini şekillendirir ve olağanüstü bir enerji ortaya çıkarır… Bu son derece doğru bir tespit. Ancak hakim kanaat, bunca sorun varken bunun mümkün olamayacağı yönünde oldu.
Suriye krizinden sonra ise şu görüş çokça dile getirilir oldu: Türkiye, Kürtler ve Sünni Araplar arasında geleceğe dönük bir ortaklığın temelleri atılıyor.
Şu anki fotoğraf biraz bunu gösteriyor. 20 Nisan'da "Türk-Kürt ortaklığı mı?" başlığı altında, öncesinde de "Türk-Kürt-Sünni" formülü ile konuyu tartışmıştık.
Çünkü süreç, kim ne derse desin, Şii-Sünni ayrımının 21. Yüzyıl'ın Ortadoğu'sunun güç haritasını belirleyeceğine işaret ediyor, bölgedeki her gelişme bu ayrışmaya göre şekilleniyor. Bölge ülkelerinin aldığı yeni pozisyonların da, bölgeye dışarıdan müdahale edenlerin hesapları da, artık ortadan kalkması gereken rejimlerin durduğu yer de Şii-Sünni ayrışmasına uyarlanmış görünüyor.
Bugünün haritası böyle bir resim gösteriyor.
Hep böyle mi devam eder, Suriye sonrası kartlar yeniden mi karılır, bilemiyorum ama Irak'ta mezhep eksenli çözülme, Suriye'de mezhep eksenli çözülme bunu gösteriyor.
Bağdat'ın askeri güçleriyle K. Irak Kürt birlikleri arasındaki tansiyonu izliyoruz. Celal Talabani'nin arabuluculuk yapmaya çalıştığı son mesele de buydu. Taraflar her ne kadar tansiyonu düşürseler de gerilim devam ediyor ve bir çatışma riski var.
Şii Arap-Kürt çatışması çıkarsa, Türkiye ile Kuzey Irak arasındaki yakınlaşma ilk sınavını verecektir. Oyunun ne kadar tehlikeli olacağını ancak o zaman test edebileceğiz.
Peki Türkiye-Bağdat arasındaki krizin tırmanması, Türkiye-Kuzey arasındaki yakınlaşmanın güçlenmesi, diğer faktörlerle birlikte ele alındığında Irak'ın bölünmesini hızlandırır mı? Türkiye bir şekilde bölünmeye yatırım yapmış görünür mü?
Bunların sorgulanması lazım. Nuri el Maliki yönetiminin Sünnileri ve Kürtleri dışlayıcı politikaları bölünme riskini oldukça artırdı. İktidarda kaldıkları süre içinde de bu ayrışmadan geri adım atmayacaklar.
Bu durum, aynı dönemde Türkiye ile Kürtler arasındaki yakınlaşmayı devam ettirecek gibi. Peki ne çıkacak ortaya?
"Türk-Kürt-Sünni" mi?
Türk-Kürt ortaklığı elbette bölgenin güç haritasını değiştirecek bir enerji barındırıyor. Ama artık dış müdahaleler değil, bölge için pozisyonlar bölünmeyi ve ayrışmayı besliyor. Bir tarafta güç birliği diğer tarafta ayrışma ve çatışma demek.
Çok yönlü sorgulama gerektiren, uzun tartışmaları hak eden bir konu bu.