Türkiye: Ruhsuz dünyanın ruhu
Bir toplumu ayakta tutan yegâne dinamik ruhudur. Maddî ve manevî bütün saldırılara karşı bir toplumu koruyan dinamik de, bir toplumun her alanda ve her bakımdan atılım yapmasını sağlayan dinamik de.
İnsan, ruhuyla vardır ve ruhuyla yaşar. Toplumların da ruhu vardır. Ruhu olan, ruhu canlı ve diri olan toplumlar, kolay kolay yok olmazlar.
Toplumun ruhu, insantekinde kuvve hâlindedir. Bütün bir topluma yansıdığında veya yansıtıldığındaysa, fiil hâline geçer. Ruhun kuvveden fiile geçmesi, toplumda kolektif bir şuurun yeşertilmesiyle gerçeğe dönüşebilir. Müşterek zihin haritalarına, toplumun bütün fertlerinin aynı şekilde hissetmelerini, düşünmelerini ve yaşamalarını sağlayan müşterek anlam dünyasına, müşterek anlam haritalarına sahip toplumlar, maddî ve manevî direnç noktaları da; kültür, sanat, siyaset, fikir, ahlâk ve estetik gibi hayatın her alanında köklü medeniyet atılımları gerçekleştirme iradeleri, istidatları ve imkânları da güçlü toplumlardır.
Ruh, manevî bir güçtür. Zihin ve kalbin imkânlarının aynı noktada buluşturulması, yoğunlaştırılması ve harekete geçirilmesinden neşet eder, kök salar hayatın her alanında.
Bir toplumun ruhu dediğimizde, o toplumu ayakta tutan, var kılan ve atılım yapmasını sağlayan zihin ve anlam haritalarının canlı olması, vicdanının diri olmasını sağlayan kalbinin, manevî dünyasının engin ve zengin olması, derûnî boyutlara sahip olması durumundan söz ediyoruz.
RUHSUZ DÜNYA
Dünyadan ruh çekildi gitti. Ruhsuz bir dünya bizimkisi. Dünyada ruhu olan, ruhunu koruyan medeniyetler yok artık. Daha doğrusu bir anlamda, tarihe çıkan, tarihi yapan insanlığın “rûhî varlıkları” olan medeniyetler sırra kadem basmış durumda bütün dünyada modern Batı uygarlığının yıkıcı, yok edici emperyalist saldırısı sonuncunda.
Şimdi medeniyetler, ama bütün medeniyetler yok oldu. Medeniyetleri var kılan, yaşatan zihin haritaları yok edildi, kalpleri durdu. Batı uygarlığı dışında yaşayan medeniyet yok. Fakat Batı uygarlığı da medeniyet değil; kendini bir şekilde ayakta tutan, hükümran kılan ilkelere ve kurumlara sahip devâsâ bir makina. Ruhsuz bir makina. Zihin haritaları yaşıyor ama kalbi durmuş durumda. Kalpsiz bir dünya Batı uygarlığının dünyası da, insanlığa sunduğu dünya da. Kalpsiz ve ruhsuz.
Batı uygarlığının dışındaki medeniyetlerin zihin haritaları paramparça olmuş durumda. Kalpleri ise sizlere ömür!
Genetik kültürel kodlarını yitirdi bütün medeniyetler ve toplumlar. Dolayısıyla zihinleri işlemiyor, kalpleri çalışmıyor, ruhları ise hiçbirini kanatlandırmayacak kadar ölü.
TÜRKİYE UMUDU
İslâm medeniyeti tarihten çekildi ama İslâm medeniyetinin vahye dayandığı için benzersiz kaynağı İslâm hâlâ diri, hâlâ bir sekülerleşme (zihnen parçalanma, hayattan uzaklaşarak bireysel alana hapsolma) saldırısı yaşamadığı, bu tür saldırılara direnecek kadar kalbi canlı, genetik kültürel kodları yaşadığı, kaynakları bozulmadığı için her zaman Müslüman toplumları toparlama imkânına sahip. Fakat Müslüman toplumlar da Batı’dan gelen seküler ve kapitalist saldırıya maruz kaldıkları için genetik kültürel kodları sarsılmaya, kimyaları bozulmaya, anlam ve zihin haritaları parçalanmaya başladı.
Türkiye, dünyanın ruhu, mazlumların umudu ve zorbaların kâbusudur, demiştim. Türkiye, ruhunu hatırlar, içeriyi, toplumu kültürel kodları, medeniyet dinamikleri doğrultunda yeniden inşa ederse, bilkuvve umut olma durumu, bilfiil umuda dönüşebilir.
Bilkuvve umudun, bilfiil umuda dönüşebileceğini gösteren en son ve son derece sarsıcı hadise, cehenneme çevrilen Lübnan halkının Erdoğan’a, Erdoğan’ın şahsında da Türkiye’ye umut olarak baktığını dünya-âleme göstermesi oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay Bey ile Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu’nun baskın Lübnan ziyaretleri sırasında sergilediği emperyalistleri ürküten o etkileyici, göz yaşartıcı Türkiye sevdası ve dostu tavırla.
Coğrafyamız bizi özlüyor, biz de coğrafyamızı: Öncelikle zihin, kalp ve ruh coğrafyamızı elbette ki.
İki asırdır yaşadığımız ontolojik yok oluş felâketine rağmen Türkiye, ruhunu yitirmeyen ve dünyanın ruhu olduğunu gösteren tek ülkesi İslâm dünyasının.
Dışarda kazandığımız mevziler, içerde de daha rahat hareket edilmesini, eğitim, kültür, medya, sanat ve fikir dünyasını kendi medeniyet dinamiklerimiz doğrultusunda yeniden inşa edilebilmesini kolaylaştıracaktır.
Özetle: Tarihi yapan ruhtur, ruh atılımlarıdır. Türkiye, dünyanın dört bir tarafında mazlumların imdadına koşarak ve bu arada Doğu Akdeniz’de muazzam stratejik kazanımlar elde ederek yeniden dünyanın ruhu olduğunu gösterecek adımlara imza atacaktır inşallah. Libya’da ve en son olarak da Lübnan’da Türkiye’nin gerçekleştirdiği atılım stratejik atılımdan öte, bölgenin ayağa kalkmasının başlangıç noktasını oluşturabilecek kanatlandırıcı ruh atılımının ayak sesleri olsun inşallah.