Aleviler CHP’den koparılmalı ki, HDP büyüyebilsin!
Hiç düşündünüz mü?
l Mayıs 2013’ün son günlerinde başlayan “Gezi Kalkışması”nda ölenlerin çoğu “Aleviler”di!..
l Suruç’ta; “Figen Yüksekdağ’ın çocukları” denilen ve “basın açıklaması” yaptıkları esnada ölen “34 ESP’li gencin” çoğu da “Alevi” idi!..
l 10 Ekim günü Ankara’da patlayan “2 canlı bomba”nın katlettiği “102 kişi”den çoğu da, yine “Alevi”ydi!..
Evet, ölenlerin çoğu “Alevi”lerdi!..
Peki, sormak gerekmez mi;
Her üç olayda da, ölenlerin çoğunun “Alevi” olması bir “tesadüf”(!) müdür, yoksa “Batı’nın yeni bir projesi” mi?..
ALEVİLER KARAR VERMELİ
Kesinlikle “tesadüf” değil!..
Ortada “sinsi bir plân” var!..
Dolayısıyla, İlâhiyatçı Prof. Orhan Çeker’in, dün Akit’te yayınlanan demecinde dediği gibi; “Aleviler, kendilerini tanımlamak zorundalar... Ayrı bir dinin mensupları mıdır, yoksa İslâm’ın bir mezhebi mi?.. Aleviler, ilk önce buna bir karar vermelidir!”
Aksi halde;
Aleviler üzerine “hesap” yapanların arkası kesilmez... “Terör örgütü DHKP-C” de hesap yapar, “İran” da hesap yapar, “Suriye” ve “Batı” da!..
Meselâ, 102 kişinin öldüğü “Ankara’daki katliam”ın da; “Aleviler üzerine yapılan hesap sonucu” gerçekleştiği, hâlâ tartışılıyor!..
Daha açık söyleyelim:
“Katliamın arka plânında; iddia edildiği gibi ne HDP var, ne de Selahattin Demirtaş!.. Katliamın arka plânında; CHP’den bir türlü vazgeçmeyen Alevi kitlesinin HDP’ye kanalize edilmesi var!..
Alevi oyları eğer HDP’ye yöneltilemezse; gelecekte ne HDP kalır, ne de Kürt partisi!.. Oysa, Batı’nın yeni projesi HDP, yeni oyuncağı da Demirtaş!..
HDP’nin büyüyebilmesinin tek çaresi, CHP’nin parçalanması!..
CHP parçalanmalı ki, Alevi oyları HDP’ye kanalize olabilsin!”
BAYIK VARSA, BARIŞ YOK!
Bu yazdıklarım, bir “senaryo” veya “komplo teorisi” değil!.. Ayrıca, bunları işkembeden atıyor da değilim...
Bu ilginç görüşler; “kafası çalışan bazı PKK’lılara” ait...
Ömer Altaş, geçenlerde şöyle yazmış!.
Demiş ki;
“30 yıl aradan sonra, annesinin vefatı dolaylısıyla Türkiye’ye ilk defa gelen Norveç vatandaşı Amed kod adlı PKK yöneticisi ile Ankara katliamının perde arkasını konuştuk.”
“Amed” kod adlı PKK’lı yönetici “Suriye’deki savaş”tan başlayıp, “Ankara katliamı”na kadar geçen süreçte, “PKK’nın nasıl bir tavır takındığını” anlatmış!..
“Suriye” için demiş ki;
“Suriye üzerinden adı konulmamış bir dünya savaşı devam ediyor... Suriye’de o kadar çok aktör var ki, buna; 3. Paylaşım Savaşı demekten kendimi alamıyorum...
Bugün bölgede;
Her güçlü devletin elinde, yeri geldiğinde açabileceği önemli kartlar var, alenen savaşanlardan başka kamuoyunun bilmediği aktörler de üstünlük peşinde.
Devletler, ittifaklar kuruyor ama aslında her birinin kendi özel ajandası mevcut.
Maalesef PKK; bu güçler arasında yolunu kaybeden serseri bir yapıya dönüştü... Özel sohbetlerimizde, PKK’nın Cemil Bayık üzerinden iyiden iyiye İran’a angaje olduğu konuşulur... Biz, HDP’nin kazandığı başarıya rağmen, 7 Haziran’dan sonra PKK’nın yeniden silaha sarılmasını buna bağlarız.
Görülüyor ki İran siyaseti, izlediği Suriye politikası sebebiyle Türkiye’ye karşı son derece öfkeli. Suriye’deki ateşi, Türkiye’nin içine atıp Suriye’den elini eteğini çektirmek istiyor!..
Bu çerçevede PKK içinde;
“Cemil Bayık varsa barış olmaz” düşüncesi yaygındır.
Selahattin Demirtaş ise, başka bir siyasi eksen üzerinden rol üstlendi... Demirtaş adının ana rolü; muhatap alınma özelliğini Öcalan’ın elinden almaktı. Hedefi netti: Öcalan “barış sürecinin mimarı”ydı, telkin ve kontrol alanı dışındaydı, Türk devleti ile tek başına pazarlık ediyordu.
Bu proje; Kandil’deki lider kadromuzun da işine geldi. Bu arada; Abdullah Öcalan aleyhine örgüt içinde itibarsızlaştırma kampanyası başlatıldı. Türk devletine satıldığını hatta Türk devletinin bir adamı olduğu söylendi. Bu ifadeleri Sabri Ok’un ağzından bizzat duydum.
PKK-İRAN İLİŞKİSİ!
PKK’yı 7 Haziran seçimleri sonrası çatışmaya İran soktu. Kandil yönetimi, bu politikanın diğer bir kazancının da boşluklardan daha fazla inisiyatif almak isteyen Demirtaş’ın burnunun sürtülmesi olduğunu düşündü.
Şimdi orta bir yerde buluştular.
PKK’nın; 10 Ekim günü çatışmasızlık ilan etmesinin sebebi, operasyonlardan sonra HDP’nin yaşadığı itibar kaybı idi... Bunun nelere mal olacağı İran’a ve Rusya’ya gidilerek yüz yüze anlatıldı.
Gelişmeler dışarıdan görüldüğü gibi değil... PKK içinde, özellikle Avrupa’da, verilen savaşın meşru bir hikâyesi olmadığına, anlamsızlığına ve demokrasi güçlerine vereceği zarara dair yoğun tartışmalar yaşandı.
Hatta Demirtaş’ın, politikasının odağına AKP hükümetini ve Erdoğan’ı yerleştirmesi benim gibi nice partiliden eleştiri aldı.
Ama özellikle yurtdışında PKK içinde öyle bir mekanizma var ki en küçük bir eleştiri bile tasfiye edilir. Kendi başınıza yaşama şansınız ise yoktur.”
ALEVİLER NEREYE GİDECEK?
Ömer Altaş’la sohbet eden PKK’lı yöneticinin anlattıklarından anlıyoruz ki; PKK ve HDP’de bir “sıkışmışlık” hâli var!..
“İşte” diyor PKK’lı yönetici Amed;
“HDP ve PKK’nın yaşadığı sıkışmışlık, Ankara Garı’nda gerçekleşen katliam sonrası birden bire düzeldi.
Ankara katliamı, PKK ve HDP’nin imdadına yetişti.
Ankara katliamı bu nedenle Kürt siyasetinin mestur yüzünde bayram sevinci yaşattı.
Türkiye halkı, ne kadar büyük bir kuşatma altında olduğunun farkında değil... Üst perdeden konuşuyor ve yazıyorlar ama rüzgâr tersten esiyor.
Ankara katliamında; ince gören bir sosyal mühendislik hesabı var... Ankara katliamı birebir HDP lehine yapıldı, bunu kabul ediyorum ama bunun faili PKK değil.
Tahminim, bu katliamda asıl olarak CHP hedef alındı.
Bakın, dinleyin...
Biz, yeni bir hikâye yazıyoruz.
PKK ve HDP artık Kürtlüğü aştı, sekülerlerin ortak mücadelesine dönüştü. Peki, sekülerliğin tek reel taşıyıcısı kim, tabiî ki Aleviler.
HDP, 7 Haziran’da Seküler ve Kürt oylarında maksimum eşiği buldu.
Sonrası yoktu!..
Bunu söylemek bana ağır geliyor ve Gülen Cemaati’nin akıbetini yaşamaktan korkuyorum ama Batı’nın yeni projesi artık sadece HDP... Bunu Avrupa’da da açıkça izliyoruz.
Ancak HDP’nin büyümesinin tek çaresi CHP’nin parçalanması!..
Öncelikle CHP içindeki Alevi kitlenin HDP’ye aktarılması şart.
Bu da sadece sosyal ve psikolojik travmalarla olur.
Ankara katliamının anlamı işte tam buydu: Rutin, sosyal ve psikolojik algıları değiştirmek!..
Bugüne kadar neye mal olursa olsun CHP içinde kalmaya devam eden ve kararsızlıklar yaşayan Alevi kitlesi, bu acı Ankara olayından sonra, başını elinin arasına alıp bir defa daha düşünecek.
Muhtemel plana göre;
“1 Kasım’da, CHP’deki Alevi oyları mutlaka HDP’ye akmalı!”
Suruç katliamında Alevilerin ağırlıkta olduğu ESP hedef alındı, böylece radikal Türk solu HDP’ye sabitlendi.
Dikkat ederseniz, Ankara Garı katliamıyla yine Alevi kimliği öne çıktı.
Ankara katliamıyla her ne hedefleniyorsa, baltayı köküne vurup kesin sonuç alınmak isteniyor.
Belli ki, primitif dönemlerdeki gibi Alevilik ve Sünnilik arasında, Kürtlük ve Türklük arasında nesilden nesile taşınacak bir kan davası oluşturulmak isteniyor! Böylece “bölünme” ve “parçalanma”nın alt duygusu da var edilecek!
Türkiye; yeni bir karşı-hamle yapamazsa, bu plan tutar!..
Öyle sanıyorum ki bu katliam, planlayıcılara yetmeyecek... Bundan sonra mikro hedeflere odaklanacaklar.
“Suriye içinde kurulacak muhtemel bir Alevi devleti”nde “PKK üzerinden inisiyatif alınmaya çalışıldığının” da bir kenara yazılmasını istiyorum.
Uzun lâfın kısası;
Adı konulmamış yeni 3. Paylaşım Savaşı’nda kilit ülke Türkiye...”
İSTİKRAR... İSTİKBAL... İSTİKLÂL!
Ömer Altaş’ın, “PKK’lı yönetici”nin ağzından yazdıkları bunlar!..
Benim anladığım o ki;
Türkiye’yi “teslim” almak ve “diz çöktürmek” için, AK Parti ve DAEŞ’i; ısrarla ve inatla “aynı cümlede, yan yana kullanmaya” devam edecekler!..
Tabiî, “mankurt”lar eliyle!..
Sadece bununla da yetinmeyecekler...
Korkarım ki;
“CHP ile özdeşleşen Alevi kanaat önderlerinden birine veya birkaçına suikast düzenleyip, Alevileri HDP saflarına çekmeye çalışacaklar!”
1 Kasım’a kadar;
Aman, “tuzak”lara dikkat!..
Zira, Suriye’de “3. Paylaşım Savaşı” veriliyor ve bu savaşın hedefinde de; “Türkiye’nin istikrarı, istikbali ve istiklâli” var!..
Sadece Aleviler değil,
Herkes kendini tanımlasın!..
************************************************************************
Herkes işine baksın... Heyy Cem Seymen, sen de!
Atalarımız; “Horoz’un çok olduğu yerde sabah olmaz” demişler ya; galiba “uzman”(!)ların çok olduğu yerde de “ortak kanaat” olmuyor!
Yine atalarımız; “Elinin hamuruyla, erkeğin işine karışma” demişler ya... Böylece demek istemişler ki; “herkes kendi işine baksın!”
CNN Türk’te “Para Dedektifi” adlı programı sunan Cem Seymen de öyle!..
Keşke, “hava raporu” sunsaydı da, “ekonomi” programına burnunu sokmasaydı!..
“Hava yağmurlu, rüzgârlı, güneşli veya karlı” deseydi, tutmasa da yutardık... Ama, “paranın dedektifliği”ne soyunduğundan bu yana, bir haller oldu kendisine!..
“Dolar’ın ve Euro’nun yükseldiği, Borsa’nın düştüğü” günlerde diyordu ki; “Bunlar iyi günlerimiz!.. Döviz daha da yükselecek, Borsa daha da düşecek!.. Gidişat çok kötü!.. Daha da kötü günler yaşayacağız!”
Hani, “zil takıp oynamadığı” kalmıştı o günlerde...
O kadar “seviniyordu” yani!..
Hem de; “bağımsız(!), tarafsız(!), milliyetçi(!) ve vatansever(!) Aydın Doğan”ın kanalı CNN Türk’te!..
Gelin, görün ki; son günlerde “Döviz düşmeye, Borsa yükselmeye” başladı!..
Dün, Cem Seymen’in yüzünü bir görmeliydiniz!..
Dövizin düşmesi, Borsa’nın yükselmesinden o kadar üzülmüş ki, neredeyse karalar bağlayacak!..
Teröriste “terörist” diyemeyen CNN Türk programcılarına, “ekonomik gidişat”a bir türlü “iyi” diyemeyen biri daha eklendi... “Vatansever(!) Aydın Doğan”a hayırlı olsun!..
“Mankurt”ları iyi çalışıyor!..