Arı ve bal denklemi
“Arılar biterse insanlık biter” demiş Albert Einstein... Çünkü arı sadece bal yapmıyor, yüzlerce bitki türünün üremesini sağlıyor. Ancak endişelenmeyin, şimdilik böyle bir tehlike yok. Çünkü memleketimizde arı da var, bal da...
“Bal mı kaldı? Arı yok ki bal olsun” diyor bazılar. Gittim, gördüm, tattım. Vallahi memlekette arı da var, bal da. Hem de ne ballarımız var! Fakat maalesef balda sahtekarlık da ciddi boyutta. Hem de gıda kodeksine uygun, bir iki testte anlaşılmayan, yediğinizde kolay kolay fark edilmeyen sahte ballar yapıyorlar. Bal sağlık demek o yüzden gerçek ve ilaçsız olması ilk kriterimiz olmalı. Detaylara girmeden Einstein’ın sözünü hatırlatmak istiyorum: “Arılar biterse, insanlık biter!” Yani arı sadece bal demek değil, polenlerini dağıttığı çiçekler demek, domates, salatalık, biber demek. Tüm bunlar varsa bilin ki arı da var, balda.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin en büyük bal analiz ve ambalajlama merkezini gezmeye karar verdim. Burası bir üretim yeri değil. Üretim arı kovanında olur, bunu sakın unutmayalım! Avrupa’ya ballarımızı tanıtan, Türk arıcılarını bilinçlendirmek için önemli çalışmalar yapıp bal analizi konusunda yeni makineler tasarlayan, dünyada bile sayılı merkezlerden birinde, Altıparmak Gıda’nın tesisindeydim.
Gıda mühendisi Elif Sunay ile uzun bir tesis gezisi yapıp sohbet ettim. Gelen örnekleri kaç makineden geçirip test ediyorlar tahmin edemezsiniz. Milyon dolarlık analiz makineleri var. Peki bu kadar yatırım neden? Elbette sahte balı anlamak için. Sunay “Biz ne kadar iyi analiz yaparsak, onlar da o kadar anlaşılması zor sahte bal yapıyor. 12 yıldır bal tadıyorum ama bazen ben bile taklitleri anlayamıyorum” diyor. Günün sonunda karar verdim, işimiz tüketici olarak gerçekten zor!
İlk sağımlar nisanda başlıyor
Türkiye’de dört milyon arı kolonisi ortalama 30-40 bin ton bal üretiyor. Nisan-mayıs ayları çiçekler açıp arılar çalışmaya, arıcılar ilk sağımları yapmaya başlıyor. Nisan-mayıs aylarında Akdeniz’de başlayan narenciyeyi, Diyarbakır’da üç gül (yoncanın bir türü), haziranda ayçiçek balı, daha sonra Adana, Urfa dolaylarında ve Söke ovasında pamuk takip edecek. Nihayet benim en sevdiğim ve gerçekten az çıkan Marmaris bölgesine has çam balıyla bir sonraki ilkbahara kadar arıların üretimleri sona erecek.
Bu saydığım balların rahiyası, tadı birbirinden farklı. Hepsini denedim ve kimisinden kestane, ıhlamur tadı, şeftali kokusu aldım. Artık marketlerde balları bölge isimleriyle grup grup görebileceğiz. Çünkü Türkiye’nin bal haritası tamamlanmış durumda. Buna Altıparmak Gıda’nın öncülüğü TÜBİTAK ve İTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü’nün desteğiyle 2004’te başlatılan bir proje sebep. Proje için üç yıl boyunca aynı arıcılar, aynı bölgelerden 12 bin 359 numune almış. 50 il gezilmiş ve arıcılara eğitim verilmiş. Toplanan bu numunelerden bir kütüphane oluşturulmuş ve Türk balının haritası çıkarılmış.
Beni en çok ilgilendiren konulardan biri de şu petek meselesi. Gezdiğim tesiste hiç petek görmedim. “Petek arının bir parçası” diyorlar, “Kovandan alınmaz.” Petek ne şifalı ne de lezzetli ve hatta yenecek bir madde bile değil! O halde neden petek ballar satılır? Yani arının bu peteği yapmak için harcadığı efor, kullanım süresinin uzunluğu hesaba katılırsa bunu neden yapıyoruz? Bir köpeğe atılan tekmenin sebebini de bilmiyorum... Fakat bu da öyle bir şey sanıyorum, arıyı sersemleten bir durum. Düşünün ki balınızı alıp eve dönüyorsunuz ve hoppp bir bakıyorsunuz ev gitmiş! Arı için anlaşılmaz bir durum olsa gerek. İnsan her şeyi yemek zorunda mı? Sanırım bununla ilgili ayrı bir yazı gerek. Raflarda iki tür petek görüyoruz; birisi çok düzgün, diğerleri yamuk yumuk. Düzgün olanlar ilaçlı, ilaçsız bakılmadan üreticilerden toplanan tüm petekler... Fabrikalarda eritilip kalıplara alınıp preslenmesiyle elde ediliyor. Diğeri ise orijinal.
Son tahlilde bir hayvan aracılığıyla gıda elde ediyorsanız bunun kadrini kıymetini bileceksiniz. Kimi arıcı bal toplarken arıları kızdırır kimi kızdırmaz. Arıcının haleti ruhiyesi neyse arı anlar. Arıya iyi davranmak gerek ki balı bol olsun. Saygı duyup huzur vereceksiniz ki arılar kovandan çılgınca fırlamasın, vızıldayıp birilerini sokmasın. “Birazı sana, birazı bana” demeyi bilip peteğini yani evini ona bırakacaksınız. Ürünün saf ve temiz olmasına, ilaç kalıntısı olmamasına itina edeceksiniz ki tüketici de bu şifalı, değerli üründen tam anlamıyla fayda sağlasın. Aksi takdirde neden bal yiyelim ki?
Bunları biliyor musunuz?
Bal 14 derecenin altında kristalleşir. Kristalleşme saf balda da olur. Buzdolabında artı 4 derecede durduğunda sık sık dolaptan çıkarılmazsa kristalleşmez. Önemli olan sıcak soğuk farkıdır.
Her balın kristalleşme süreci farklıdır. Mesela kanola balı bir günde kristalleşir.
Krem bal olarak adlandırılan ballar da kristalleşme sonrasında yoğrularak elde edilir.
İTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü 2010’da bir araştırma yaparak siyah çay ve balın bir arada kullanımının çayın antioksidan kapasitesini belirgin şekilde artırdığını ortaya koydu.
Bal kalp-damar sağlığına olumlu etki yapar.
Apiterapi’de bal, polen, arı zehri, arı sütü gibi arı ürünleri hastalıkların önlenmesi hatta tedavisinde kullanılmaktadır.
Sindirime faydalıdır.
Romatizma için arı sokmasından yardım alınabilir.
Arı sütü hücre yeniler.