Baykal'a HAKSIZLIK ETTİK!
Tam bir komedi!
Günlerdir üzerinde tartışılan 29 Ekim Resepsiyonu geldi çattı; ve referandum öncesinde göğsünü gere gere “Türbanı biz çözeceğiz” diye haykıran Kılıçdaroğlu, resepsiyonda yoktu.
Akşam yapacağı açıklamayı özellikle bekledim. Aş dedi, iş dedi.. Türkiye’nin “Sorunlarını çözmek için geldik” dedi. Ama başörtüsü konusu açıldığında Kılıçdaroğlu, tam bir kedi ürkekliğindeydi. Yani koca bir Fos… Neden resepsiyona katılmadığı sorusunun ise anlaşılır cevabı yoktu!
O halde ben söyleyeyim.
Kılıçdaroğlu resepsiyona katılmadı, çünkü kendisi istese de Sav’ın onayı olmadan adım bile atamaz. Kılıçdaroğlu resepsiyona katılmadı çünkü başörtüsü karşıtlığı CHP’nin genlerine kadar inmiş neredeyse tek realite. Kılıçdaroğlu resepsiyona katılamadı çünkü, şimdiye kadar ne CHP halkın partisi olabilme yeteneğine sahip olabildi, ne de Kılıçdaroğlu nasıl bir partinin başına geçtiğinin farkına varabildi.
Ne acı değil mi? “AK Parti’yi dini siyasete alet etmekle, türban konusundan nemalanmakla suçlayan CHP zihniyeti, açıkça kendi kazdığı çukura düştü. Kılıçdaroğlu’nun “Türban sorununu biz çözeceğiz” vaadinin tam da referandum öncesine denk getirilmesi, sizce de CHP’nin konuyu siyaset malzemesi yaptığının en açık ispatı değil miydi?
Hatırlayın, “CHP’ninki topal siyaset” dediğimde önceki yazılarımdan birinde, ne kadar da kızmıştınız bana. Kılıçdaroğlu’nu tam bir kurtarıcı olarak gören yorumlarınızı unutmadım hala..
İşte geldiğimiz noktayı görüyorsunuz.
Baykal’la partinin kötü yönetildiğinden şikayet ediyorduk gafil gafil hepimiz; CHP’nin kötü yönetilmeye hasret kalacak kadar yönetimsiz kalacağını bilmeden ne büyük laflar ediyorduk.
Pek tabii, Türk Silahları Kuvvetleri kademesi de yoktu resepsiyonda.. Başörtülü anaların canlarından bir parça gördükleri evlatlarını kendilerine emanet ettiği paşalar, başörtüsü takan bir bayanla aynı ortamı paylaşmak istemediler. CHP gibi Asker de bir kez daha halkın özlediği tablo da yer almamakla, halkın gözünde değer kaybettiler.
UTANDIM !
Bildiğiniz üzere bu aralar ekranlara başörtülü hanımları, özellikle de eli kalem tutan, ağzı iyi laf yapanları konuk etmek moda oldu. Esra Elönü de bunlardan biri. Kendisi özellikle Hülya Avşar’ın sunduğu programda yaptığı mini defileden sonra sesini epeyce duyurdu; tabiri caiz ise yıldızı parladı. Ancak acilen biri duruma el atmalı ve başörtülüleri temsilen veya başörtülülerin geçen zaman içinde yaşadıklarını anlama adına çağrılan bu hanım, ekranlardan derhal uzaklaştırılmalı.
Ne yazar ne çizer, nasıl yaşar bilmediğim bu ismi her ekranda görüşümde mideme kramplar giriyor. Onu ilk kez Hülya Avşar’ın içeriksiz ve anlamsız sorularına cevap verme çabasını sergilerken izledim. Son olarak ise Nur Serter’le girdiği ağız dalaşında, kompleksli seviyeden yoksun hallerine utanarak şahit oldum.
İkna odalarının baş mimarlarından Nur Serter’in bile nezaket abidesi kesildiği programda Elönü, kelimenin tam manasıyla sadece geçmişin intikamını almaya çalışıyordu. Konuşmaktan daha ziyade adeta saldırıyordu Esra Elönü.
Benim kısa ve öz olarak kendisine naçizane bir hatırlatmam olacak,
“Allah’ın en çok kızdığı kimse düşmanlıkta aşırı gidendir” (Hadis-i Şerif)