“Ben EnnioMorricone, öldüm”
Dünyaca ünlü İtalyan besteci EnnioMorricone,91 yaşında öldü.
Haber bültenleri bu ölümü, Morricone’nin kendi yazdığı, başlıktaki bu notla duyurdular.
Bazı insanların ölümüyle dünyanızda, yani sizin kendi kişisel dünyanızda, doldurulması zor bir boşluk oluşur. Dünyanızdan bir şey eksilir sanki… Bu sizin onunla kurduğunuz ilişkinin derinliğinden, onun dünyanızdaki yerinden kaynaklanır. Kendisini bizzat tanımanız gerekmez bunun için. Bir şey paylaşmanız kafidir. Morricone’nin unutulmaz bestelerini ve onlarla geçirdiğim epey uzun zamanı düşününce birbirini tanımayan iki adamın aslında ne kadar çok şey paylaşabileceklerini görüyorum...
Bir Morricone bestesini tınılarından fark etmeye başlayıp "Bu o!" demeye başladığımda, galiba 18 yaşındaydım. Evet ondan daha da önce, henüz yalnızca Türk filmleri izlediğim zamanlarda da onun bestelerini duyuyordum. Hatta farklı farklı filmlerde dinlediğim, aynı sanatçı elinden çıkmış bu besteler arasındaki doku benzerliğini çocuk dikkatimle fark ediyor ve fakat 13 yaşındaki bir çocuğun eksik müzik bilgisinden dolayı o bestelerin arkasındaki ismin kim olduğunu bilemiyordum. İnternet henüz olmadığı için bunu öğrenme olanağı bulamıyordum. Zamanla, Türk sinemacılarının, jeneriğe adını yazma gereği bile duymadan iliklerine kadar sömürdüklerio bestecinin EnnioMorricone’den başkası olmadığını anladım. O unutulmaz sahnelerin arkasında senaryodan, oyunculardan, yönetmenden çok onun hüzünlü notaları vardı aslında. Adını çok az kimse biliyor ama melodilerini hemen herkes tanıyordu…
Gözlerimi kapatıp onun büyüleyici notlarına her teslim olduğumda: "Bu adam kalbimden geçenlerle ilgili herkesin bildiğinden daha fazlasını biliyor...Bu adam ben her ne hissettiysem ve her ne hissedeceksem sanki onları zamanında hissetmiş de bu eserleri bizzat benim için bestelemiş"hissi oluşurdu içimde.
İlk gençlik döneminden başlamak üzere hayatın yorgunlukları, neşeleri, yalnızlıkları, acıları ve hüzünleri karşısında onun müziği daimaşefkatli bir sığınak,kimsenin beni bulamayacağı erişilmez bir ada gibi görünürdü bana.Ne vakit insanların acımasızlıklarından, sevgisizliklerinden uzaklaşmak istesem; ne zaman yüreğimdeki yaraları sağaltmak için kimsenin beni göremeyeceği bir yer arasam; ne vakit biri olsa da dillendiremediklerimi de anlasa istesem, kendimi o adanın gözlerden uzak, güvenli ıssızlıklarında buldum…
Ta ilkokul döneminden başlayan sinema tutkuma, daima Morricone hayranlığı da eşlik etti.Çocuk yaşlardayken, Bir Zamanlar Batı’da filminde ClaudiaCardinale’in tren istasyonunda durup, asla gelemeyecek birini bekleyişini ilk izlediğimde hissettiğim hüznü hala hatırlarım…
Büyük besteci, aralarında "CinemaParadiso, La Califfa, OnceUpon A Time in The West/ America, Giu La Testa, Endless Game, Mission'gibi unutulmaz eserlerin de olduğu 500'den fazla film müziğine imza attı. Bu bir rekordur…
Kelimenin tam anlamıyla bir müzik dehasıydı. Her sabah erkenden kalkıp müzik çalışmalarına başlayacak kadar disiplinliydi.Bu disiplinini ömrünün son hastalıklı zamanlarına kadar sürdürdü. Üretkenliğinin kaynağı buydu.
Yazık ki o inanılmaz zenginlikteki repertuvarı, “İyi, Kötü, Çirkin"gibi filmlere bestelediğive çok popüler olan eserlerin gölgesinde kaldı. Kimi besteleri, kullanıldığı filmlerden daha büyük ve daha kalıcı bir şöhrete kavuştu.
Filmlerinden daha büyük eserler besteledi.
Çoğu bestesinin adına yapıldığı film unutulmuştur ama o melodiler hala kulaklarda dolaşır...
İlkokulu birlikte okudukları Sergio Leone ile yıllar sonra kamera arkasında buluşmaları ise, sinema tarihinin ve belki de sanat tarihinin en göz kamaştırıcı buluşmalarından biri oldu. Bir başka deha olan Sergio Leone’nin çektiği altı kült filmin müziklerinin tamamında Morricone’nin imzası vardı. Ortaya çıkan iş muazzamdı. Morricone yaptığı müziklerle filmleri ruhuna kavuşturuyordu adeta. Onun notalarıyla Leone’nin ağır, serin kanlı anlatımı birleşince westernler birer sanat eserine dönüştüler. Müzikleriyle de kültleşen Bir Zamanlar Batı’da filminin finaldeki düello sahnesi, ikilinin nasıl estetik bir şiddet operasına imza attıklarının kanıtıdır.
Morricone birbiriyle ilgisiz gibi görünen ama bir süre sonra birbiriyle bağlanarakmüthiş lezzetlenen, çok katmanlı, karmaşık müzikal yapılar kurmayı seviyordu. Müziğine, dinleyeni kolayca etkisi altına alan bir şiirsellik hakimdi. İnsanın en gizli, en yaralı, en yalnız duygularını eller tutulur, gözle görülür ve işitilir hale getirebilecek kadar olağanüstü bir yeteneğe sahipti.
EnnioMorricone ile aynı zaman diliminde yaşamanın bir ayrıcalık olduğunu düşünüyorum… Adı, kıymetini takdir edebilenlerce müziğin en önemli isimlerinin yanına yazılacaktır, şüphesiz... Mozart, Strauss anılıyorsa, o da anılacaktır...Besteleri ise, insanlar yaşadıkça, sevdikçe, ümit ettikçe, incindikçe; onların kederli hikayelerine, kırık kalplerine, hayat yolculuklarına eşlik etmeye, onlara yol göstermeye devam edecektir.