En Büyük Zenci İsyanı Müslümanlara Karşı Yapıldı
Amerika’da çok ciddi bir protesto yaşanıyor. George Floyd’un bir polis memuru tarafından öldürülmesinden beri protestolar her geçen gün büyüyor.
İnsanlar yeniden ırkçılığı konuşuyorlar. Hem de çok öfkeliler…
Daha doğuda olanlarsa, tezleri haklı çıkmışçasına, “işte Amerika budur” diyorlar! Böyle demek, problemi sadece Batı’ya özgüymüş gibi kabul etmek anlamına geliyor ve insanları rahatlatıyor.
Çünkü böyle söyleyenler, “bizde böyle şeyler olmaz” demeye getiriyorlar.
Halbuki tarihin belki de en organize, en büyük, en vahşi zenci isyanı sanıldığı gibi bir Batı ülkesinde yaşanmadı. O isyan Müslümanların yaşadığı bir toplumda hem de kendileri de Müslüman olan zenciler tarafından çıkarıldı.
Muhakkak Batıda da büyük isyanlar yaşanmıştır. Fakat bir zenci topluluğunun, dönemin bir süper gücünün en önemli şehirlerini, bilgisayar oyunu oynuyormuş gibi bir bir ele geçirdiği ve yıllarca elinde tuttuğu çok az örnek vardır herhalde.
****
869 senesinde Abbasiler, kelimenin tam anlamıyla ucu bucağı olmayan bir İmparatorluğa sahiptirler. Abbasileri, hem ekonomik, hem teknolojik, hem de askeri güç olarak zamanımızın en büyük bir iki süper gücünden biri olarak düşünebilirsiniz.
Sayısız kavim ve topluluk idareleri altında yaşıyordur. Önemli ticaret yollarının geçiş noktasında oturmaları onlara stratejik avantajlar sağlamaktadır.
Fakat hiçbir sistem anlatıldığı, göründüğü kadar kusursuz değildir.
Sistemin sadece elitlerin menfaatine çalıştığı, yoksulları dışladığı bir süre sonra anlaşılacaktır.
Peygamber soyundan olduğunu iddia eden Ali bin Muhammed adında sapkın bir maceraperest çıkacak ve imparatorluğu uçurumun kenarına götürecek bir isyanı adım adım örgütleyecektir.
Ali bin Muhammed, hem hocalık yaparak hem de devlet ileri gelenlerine şiirler okuyarak geçimini sağlamaktadır. Ancak, işini yaparken bir yandan da devlet adamlarının şatafat içindeki sefih yaşamlarını, savurganlıklarını, zorbalıklarını, şımarıklıklarını halktan toplanan ağır vergileri nasıl har vurup harman savurduklarını gözlemler.
Gördüğü manzara karşısında yüreği hiddetle dolup, bu gibi adamların üzerine atını sürmezse “Fatimatü’z-Zehra’nın oğlu olmayayım!” diye söz verir kendine
****
O dönem devletin tek zaafı eğlence düşkünü idareciler değildir. Halife tayin edecek kadar devlet içinde söz sahibi olan Türk askeri kademesi de, Ali bin Muhammed’in düşmanlığını kazanır. Çünkü Türkler, tartışmasız bir şekilde ordunun bel kemiği oldukları gibi özellikle devleti kimin yöneteceği ve paranın idaresi gibi konularda sözlerinden çıkılmasına izin vermemektedirler.
Ali, Türklerin sistemin bozulmasındaki paylarını şöyle anlatır: “Siz (Abbasi yöneticileri) Türkleri işlerimizin başına getirdiniz. Halbuki biz eskiden beri idarenin esası ve direği idik. Niçin Türkler feylerimizi dağıtsın ve biz de şehirlerde bu duruma seyirci kalalım. Ben yemin ederim ki, bu durumu düzeltene kadar saf ve temiz suyu tatmayacağım.”
Toplumsal adaletsizlik, yöneticilerin zorbalıkları, yoksulların ezilmesi gibi konuları ön plana çıkaran Ali’nin propagandasına, Türkler üzerinden bildiğiniz ‘yabancı düşmanlığı’ da eklemlenir.
Bu ‘yabancı düşmanın’ iktidarını alaşağı etmek için bir başka ‘yabacıya”, kölelere ihtiyacı vardır.
****
Tarih kitaplarının anlattığına göre, söz konusu isyanın en önemli nedenlerinden biri, özellikle Halife Harun Reşid dönemi ve sonrasında ülkenin ekonomik imkanlarının muazzam bir biçimde artmasıdır. Irak bölgesi limanları, madenleri, ticaret yolarıyla masallara konu olmuş zenginlikte bir şehirdir. Sakinleri sadece ticaretle değil, cam ve dokuma gibi dünyanın her yanına satılabilen mamullerin imalatıyla da uğraşmaktadırlar. Zengin sayısı arttıkça devletten ıslah ederek, işlemek üzere araziler satın alanların sayısı da artar. Basra bölgesi nehirler ve bataklıklarla dolu olduğu için de arazilerin ıslah edilmesi için, büyük miktarda insan gücüne ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç, Somali ve Zenzibar’dan zorla getirilip istihdam edilen köle nüfusuyla karşılanır.
Fırat ve Dicle bölgelerinde bataklık arazideki tuzlu tabakaları temizlemek, çorak arazileri ıslah edip verimli hale getirmek, körfez sularının gelgitleri esnasında oluşan tuzların toplanıp tepelenmesi zenci kölelerin işidir. İbnü’l-Esir ve Taberi gibi tarihçilerin anlattıklarına bakılırsa binlerce köle bir arada sağlıksız, pis ortamlarda hastalıklarla boğuşarak yaşamaktadır.
Pek çok köle ya açık havada uyumakta ya da ot ve çamurdan yapılmış küçük kulübelerde yaşamaktadır. Karınlarını doyurabilmeleri her zaman mümkün olmamaktadır. Eş, çoluk- çocuk sahibi olmaları zaten yasaktır. Patronları tarafından iliklerine kadar sömürülürler.
Diğer taraftan bir başka sosyal sorun, kölelerin büyük çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen yaşadıkları yerin Müslüman sakinleri tarafından dışlanmaları, akılsız ve vahşi diye aşağılanmalarıydı.
Bütün bu faktörler zenci köleleri içine yaşadıkları toplumdan nefret eder hale getirmişti.
İşte tam bu dönemde, Ali bin Muhammed bu öfke dolu kalabalığı tutuşturacak fitili ateşledi. Silahlanıp onunla hareket etmeleri halinde onlara hürriyet, adalet ve mal mülk vaat etti.
İnsan onuruna yaraşır bir şekilde, herkesle eşit olarak yaşayacaklardı artık.
****
Abbasi devletini derinden sarsan, toplumsal ve ekonomik olarak tüketen büyük isyan böyle bir zeminden doğdu. (869-883)14 yıl süren ve bazı tarihçilere göre yüzbinlerce insanın ölümüne neden olan, Basra, Übülle, Ahvaz, Abadan gibi dönemin en büyük finans merkezlerinin zenci işgaline uğramasına neden olan isyan böyle başladı. İsyan sırasında Basra körfezinden kuzeyde Bağdat’a yetmiş mil kalana kadar olan bölge zencilerin kontrolüne geçti. İsyan sırasında, kitlesel göçler, tecavüzler, korkunç katliamlar, yağmalar ve insanlık adına utanç olan başka ne varsa yaşandı!
Çok kanlı bir şekilde başlayan isyan yine çok kanlı bir şekilde ancak bastırılabildi.
Yoksulluk, gelir adaletsizliği, zenginliğin belli çevrelerin elinde toplanması, despotça idari uygulamalar, berbat hayat koşulları, umutsuzluk her zamanki gibi ezilen sınıfların hem öfkesini artırmış hem de istismarını kolaylaştırmıştı.
O günden bugüne hiçbir şey değişmedi aslında. Tacitus’un dediği gibi “Başlangıçta yüklerin altında eziliyorduk, şimdi ise yasaların altında eziliyoruz.” Hatta hem yasaların hem de çok ağır ekonomik koşulların…
Abbasiler’de yaşananların, Amerika’da yaşananlardan hiçbir farkı yok. Konu zulüm olunca, Abbasilerde görüldüğü gibi hangi dine inandığınız veya hangi milliyetten olduğunuzun da bir önemi yok.
Önemli olan insanın onurunu, saygınlığını koruyup korumadığınız; insana hak ettiği ekonomik imkanları sunup sunmadığınız.