Eski ve Yeni Yüzüyle Put
Konu, oruçlu oruçlu çekilir gibi durmayabilir.
Ancak biraz sabrederseniz, konunun ne kadar önemli olduğunu anlayıp, hak vereceksiniz.
Putlarla ilgili dikkati çeken birkaç şey paylaşmak istiyorum sizlerle.
Erich Fromm’un put ve yabancılaşma kavramı arasındaki bağla ilgili izahını düşünmeye değer buluyorum. Put’u, yalnızca taştan yapılıp tapınılan ve puta tapıcılığı sadece tarihin belli bir zamanına has bir olgu olarak düşünüyorsanız, bu izah sizi de şaşırtabilir.
Önce “yabancılaşma” kavramını Marx’ın nasıl izah ettiğine bakıp, sonra Fromm’a dönelim.
Marx’a göre yabancılaşma; insanın dünya ile olan ilişkisi sırasında ortaya çıkar. Eğer insan, bu ilişki esnasında kendini yaratıcı/aktif/özne bir güç olarak göremiyorsa, eğer dünya ona hep yabancı kalıyorsa, bu insan yabancılaşmıştır. Bu durumda dünya, insanın üzerinde ve onun karşısında yer alır.
Fromm, “yabancılaşma” fikrinin ilk olarak eski ahitle ortaya atıldığını söyler.
Peygamberlerin “putperestlik” olarak adlandırdıkları şeyin özünde, sadece tek tanrı yerine bir çok Tanrı’ya tapma olmadığını söyler.
Çoğumuz için putperestlik insanın tek bir ilah yerine, ilah olarak kabul ettiği çok sayıda puta tapmasıdır.
Fromm burada asıl meselenin, birden fazla Tanrı’ya tapmak değil, insanın kendi elleriyle yaptığı şeylere tapması olduğunu söyler.
İnsan kendi elleriyle yaptığı putlara taparak ve o putlara gerçekte sahip olmadıkları anlamlar yükleyerek, gücünü onlara aktarmış olur.
Böylelikle güç, insandan puta/ nesneye geçer. Bir meşe odunu, güzel bir masa bacağı olacakken savaş Tanrısı Ares oluverir!
Göbektaşı olması gereken bir mermer, Menat’a dönüşür ve ona tapanların kaderlerini belirler (!)
Bu gerçekleştiğinde, yani nesnelere güç atfedildiğinde; gücün, mutluluğun, acının onlardan geldiğine inanıldığında, insan artık o nesnelere/putlara muhtaç hissetmeye başlar kendini. Onlarsız yapamayacağını düşünür. Sahip olduğu her şeyi kendisine onların verdiğine inanır. Onları, putları memnun etmeye çalışır. Çalıştıkça da mutsuzlaşır. Yani insan, bir nesne/ put var eder ve sonra da ona boyun eğerek kulu haline gelir.
Putunu yücelttikçe de onun önünde daha fazla eğilir.
Bence bu hem harika hem de son derece güncel bir tespit. Marx’ın yabancılaşma kavramıyla da büyük benzerlikler taşıyor. Yabancılaşma kavramında da insan emeği ile yabancılaşıyor ve sonuçta ürettiği şeyin önünde diz çöküyor, ona hayranlıkla bakıyordu. Emeği insandan daha değerli bir şey haline geliyordu.
İnsanın tasarladığı ve sonra da kendini onun yanında bir “hiç” gibi hissettiği şeyleri düşünün. Bir örnek vermek gerekirse… Zaman zaman özellikle kurumsal işlerde ortaya çıkan bir “sistem” meselesi vardır. Vatandaş bir şey talep eder ama kurum yetkilisi, “sistemin” böyle bir talebe cevap veremeyeceğini söyler. Yetkilinin “sistemden” bahsederken tıpkı put gibi kutsal, sorgulanamaz, itiraz edilemez, tartışma götürmez bir şeyden bahsettiği hissine kapılırım. O “sistem” dediğinde vatandaş konunun mutlak bir şekilde kapanmış olduğunu zorluk çekmeden anlar. Sistemin olduğu yerde insan hayatının, talebinin bir önemi yoktur çünkü. “Sistem” insan için olsa dahi insandan daha fazla, ondan daha üstün bir şeydir.
Cep telefonu için günlerce merakla bekleyen, sıraya giren, cep telefonuna annesinden daha özenli davranan ve cep telefonunun mutluluğunun kaynağı olduğunu düşünen insanlar da bana biraz böyle görünürler. Şarkılar da söylenen “Sana taptım” gibi ifadelerde gönül işlerinde putların çok olduğunu hatırlatır bize. Abartı bir yerde durmazsa şayet, sevilen puta dönüşebilir. Daha da tehlikelisi “Aşk”ın bizzat kendisinin çoktan mutluluk bahşettiğine inanılan bir puta dönüşmüş olmasıdır.
Evlat anlayışımız mesela… Anneliğin kutsanmasını düşünün.
“Devlet” anlayışı bile mutlaklaştığında, sorgulanamaz, insanı araçsallaştıran bir olguya dönüştüğünde çoktan put olmuştur.
Askeri güç, oy verilen parti, hatta din ve belki bizzat Kur’an-ı Kerim’in kendisi bile anlaşılmıyor ve fakat kutsal bir duvar süsüne dönüştürülüyorsa putlaşıyor demektir…
Çünkü Kur’an’dan murat bu olamaz!
Hatta Kur’an’ın varoluş amacının putun her türünü yok etmek, insanı putların egemenliğinden kurtarmak olduğunu söyleyebiliriz.
Bugün geçmişin mermerden yapılmış görkemli putları yok. Ancak o putlar biz farkında olmasak da zamanın rüzgarlarıyla toz olup bugünkü nesnelerin, kurumların, kavramların içine doldular.
Bence düşünmeye değer…